Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’ni parçalama planını devreye koyan İngilizler, içeriden kullanabileceği şahısları seçerek kendi amaçları doğrultusunda faydalanmışlardır. Paris Barış Konferansına Kürtler adına katıldığını beyan eden Kürt Şerif Paşa ile Ermeni Bogos Nubar Paşa arasında bir anlaşma yaptırılarak Kürdistan ve Büyük Ermenistan Devleti’nin temelleri atılmak istenmiştir. Bu anlaşmanın yayınlanmasından sonra bütün Kürt halkından Şerif Paşa’ya büyük tepkiler gelmiş, Kürt aşiretleri İstanbul’a çektikleri telgraflarla bu anlaşmayı protesto etmişlerdir. İkdam ve Sebil-ür Reşad gibi dönemin başlıca gazeteleri bu anlaşmanın Kürtler aleyhine olduğunu ve İngiliz emellerine hizmet ettiğini yazılmışlardır. Kürt aşiret liderleri ve alimleri; “Kürtler İslâm câmiasından ayrılmaya asla tahammül edemezler. Bunun aksini iddia edenler, Kürtlük nâmına söz söylemeye selâhiyettar (yetkili) olmayan beş-on kişiden ibârettir.” Diyerek büyük bir tepki koymuşlardır.
Kürtleri millet-i tâbia (uydu kavim) haline getirmeye çalışanlara karşı hiçbir Kürt taraftar olmamıştır. Bir kısım işbirlikçilerin Kürtler adına konuşup karar vermesi reddedilmiş ve onlar Kürtlerin temsilcisi sayılmamıştır. Dönemin büyük alimi Bediüzzaman Said Nursi ise; “Kürtler ecnebi himâyesinde bir muhtariyeti kabul etmektense ölümü tercih ederler.” Demiştir. Tüm bu tarihi hadiseler günümüzede ışık tutmaktadır. Kürt çocuklarını dağa kaçıran eli kanlı terör örgütü ve onunla açık bağlantı içerisindeki bir siyasi parti Kürt vatandaşlarımızı temsil etmediği gibi her zaman zarar vermiştir.