Kendi ülkelerine gelmesi muhtemel zararlar bahanesi ile başka milletleri yok etmek isteyen devletleri artık yakından tanıyoruz. Uzaktan bakmakla çirkin yüzlerindeki riyakârane çizgileri güzel zannedilebilir. Ama yakından görenlerin aldanmaması lazımdır. İngilizlerin Afganistan’da açıktan ve diğer birçok İslam ülkesinde ise gizliden yürüttüğü fitne siyaseti, Amerika’nın fiilen Irak işgali ve yine birçok İslam ülkesinde uyguladığı kontrol siyaseti, Rusya’nın yakın zamanda Suriye’de ve şimdi kendi coğrafyasında komşuları üzerinde başlattığı hakimiyet kurma ve işgal siyaseti, Çin’in bütün dünyanın gözü önünde Uygur Türklerini yok etme siyaseti, İsrail’in savunmasız Filistin halkını istediği zaman öldürme siyaseti hepimizin gözü önünde gerçekleşen imha politikalarıdır. Bu tür devletler ancak kendilerine teslim ve tâbi olan milletlerin yaşamasına izin verir o da bir şartla. Şayet bir adam hakka sadakat namına onların kâfirane zulmüne karşı hıyanet etse, Ayasofya’ya iltica etse o mukaddes binayı harap eder. (İslam ülkelerinde birçok kutsi ve kıymetli yerleri harap ettikleri gibi) Veyahut bir köyde ona bir hain bulunsa çoluk çocuğu ile mahvetmek veya bir toplulukta ona düşman birisi bulunsa o topluluğu tamamen ortadan kaldırmaya her vakit kendinde yetki görür. Yani yaşam hakkınız onların belirlediği sınırlar dâhilindedir. İşte bu devletler başka milletleri imha etmekle yükselmeyi ve bu şekilde kendilerini korumayı düşünürler. Bu devletlerin zulmüne karşı hem hayatımızı muhafaza hem de hukukumuzu müdafaa edebilmek için aklımızı başımıza toplamamız Müslümanlar olarak bizlere elzemdir. İttifak ve ittihat etmekle bir araya gelmek bizlerin tek çaresidir.