Heryerde yaygınlaşmaya başlayan sadece kendi menfaatini düşünme ve toplumu ilgilendiren meselelere karşı duyarsız kalma hastalığına dikkat çekmek açısından hakikatli bir hikayeden alıntı yapmak istiyoruz.
Şeyh Sa'di-i Şirâzî Bostan ve Gülistan isimli eserinde topluma faydalı bir çok hikayeyi bizlere anlatır. “İşittim ki, bir gece, halkın yanık yüreğinden çıkan bir âh, bir ateş halini alıp, Bağdat’ın yarısını yakmış. O sırada birisi: “Çok şükür, bu yangın bizim dükkânımıza zarar vermedi” demiş. Cihan görmüş birisi ona şöyle demiş: “Ey idraksiz adam, sen yalnız kendini mi düşünürsün? Koca bir şehir yansın da, senin evin kurtulsun, hoşuna gider mi? İnsanların açlıktan karınlarına taş bağladıklarını gören kimse, eğer taş yürekli değilse, midesini doldurmaz. Bir fakirin açlıktan kan yuttuğunu gören bir zengin, ağzına aldığı lokmayı nasıl çiğner? Hastanın sahibi sağlamdır, sıhhattedir deme. Çünkü o da, kederinden o hasta gibi kıvrım kıvrım kıvranmaktadır.
Merhametli yolcular konak yerine vardıkları zaman, yolda kalanlar gelip yetişmeyince, uyumazlar. Diken taşıyan kimsenin eşeği çamura battığı zaman, padişahların gönlü muztarip olur. Mesut olmak isteyen ârif için (anlayışlı adam için) Sadi’nin bir sözü kâfidir.-(Anlayana sivrisinek saz)-. Dinlersen, sana bir nasihat vereyim: “Diken ekersen gül biçemezsin.”
Evet hikayede de okuduğumuz gibi maalesef toplumumuzda “bizim dükkan yanmadı” rahatlığı var. Halbuki başkasının çocuğunun, eşinin-dostunun başına gelen hadiseler bizimde başımıza gelebilir. Sadece başa gelebilecek menfi hadiselere karşı değil yaşadığımız şehir veya mahallemizle ilgili bir mesele olduğunda da en üst seviyede duyarlılık göstermemiz gerekir. “Aman ben karışmayayım” dediğimiz hadiseler bir gün gelip bize karışabilir.