Dünyada en yüksek hakikat anne ve babanın evlatlarına karşı şefkatidir. En âli en yüksek hukuk dâhi onların o şefkatlerine karşı hürmet haklarıdır. İnsanın başka insanlarla hatta diğer canlılarla arasındaki ilişkileri düzenleyen bir hukuk vardır. Ancak bu hukuka riayetle mutlu, huzurlu ve düzenli bir hayat yaşanabilir. Ben kimsenin hukukunu tanımam demek insanı canavarlaştıran bir durumdur. Bugün yaşadığımız aile problemlerinin temelinde aramızdaki hukuklara karşı yaptığımız saygısızlıklar yatar. Kendi hukukumuzu ciddiyetle gözetirken başka hukukları görmezden gelmek sorunlara yol açmaktadır. İnsanın varlığı ile birlikte doğan ve insanı insan eden bu insani hukuk anlayışını eğitim sistemimizin içerisine dâhil etmeliyiz. Sürekli yarışa hazırlanan ve rekabete alıştırılan bir nesil sadece kendi hukukunu korumayı öğrenmektedir. İlerlemenin ancak başkasını mağlup etmekle mümkün olacağı anlayışı zihinlere yerleştirilmektedir. Kazanmak, kazanmak ve yine kazanmak duygusu gençlerimizi kazanmak için her şey mübâhtır anlayışına teşvik etmektedir. Birlikte başarma, birlikte kazanma, birlikte mutlu olmak yerine sadece bireysellik ön planda tutulmaktadır. Böyle bir eğitim düzeninin içerisinden çıkan evlatlarımız hayatın sadece kendi dünyasından ibaret olduğunu düşünmekte, yaşam içerisinde yarışın kesintisiz devam ettiği algısıyla başka insanlara üstün gelmek için hukukları yok saya bilmektedir. Bu nedenle hukukları koruyamayan “ben” anlayışı yerine tüm hukukları hassasiyetle koruyan “biz” anlayışını öğreten bir sistemin inşası lazımdır.