Bu dünya hiç şüphesiz ki iki kapılı bir handır. İnsan birinden giriyor ve birinden zamanı ve sırası gelince çekip gidiyor. Önemli olan husus dünyada yaşadığı süre içinde kişi iki günlük olan dünyada ebedi âlemi kazanması için çaba ve gayret göstermesi olmalıdır. Allah Teala her birimizi bu dünyaya imtihan için getirdi.
Hiç şüphesiz ki kişinin iki cihanda mutlu ve mesut olması için yapılacakları şöylece sıralamak mümkündür diye düşünüyorum:
İnsana mutluluk ve neşe veren, gam ve kederini gideren şeylerin içinde insanlara iyilik yapmak, güler yüzlü e tatlı dilli olmak ve sadaka vermek de vardır. Bu söylenilenler yapılınca insanı gönlü ferahlar daha bu dünyada iken cenneti yaşamaya başlar.
Yine hiç şüphesiz ki cömert ve cimri kişiler, üzerlerinde iki cübbe bulunan iki adama benzetilirler. Cömert kişi verdikçe cübbesi ve altındaki demir zırhı hep genişler, rahatlar ve bunların ağırlığını hissedemez bir hale gelir. Cimri ise sıktıkça, birilerine vermedikçe cübbesi ve zırhı daralır, büzülür, neredeyse boğulacak ve canı çıkacak bir hal alır.
Ruhun cimriliği, elin cimriliğinin bir parçası niteliğindedir. Gönül ve ahlakı en dar insanlar cimri olanlardır. Çünkü onlar Allah’ın kendilerine lütfettiği şeylerde cimrilik etmektedirler. İnsanlar birilerine bir şeyler vermenin kendilerine mutluluk getireceğini bilmiş olsalardı, hiç durmadan hayır işlerine koşar, Allah’ın kendisine verdiğinden mümkün olduğunca vermeye çalışırlardı.
Hal öyle ki Allah sana verdi, sen de O’nun verdiğinden ver. Bu verdiğin senin daha ihtiyaç sahibinin eline değemeden Allah’ın eline değer v e senin için ahirette bir yatırım olur. İyi bilinmelidir ki mal ödünç verilen bir şeydir, ömür ise bir yolcudur. Yine hiç unutmamak gerekir ki mal su gibidir, kanalları tutarsan hemen acılaşır, akarsa tatlılaşır, durulur, yumuşar ve hoş bir su olur. Verirsen iyi bil ki ömrün ve kazancın bereketli olur.
Yaşanılan şu yalan dünyada hep bazı olaylara şahit olmaktayız. Yaşadığı süre içinde hep mal ve para biriktirmek için gece gündüz çalışanlar hayır ve hasenat yapsa ta gereği gibi yapmadığı için birden bir bakmışsınız malı, mülkü, atı, yatı, paraları, malları, evleri, apartmanları bırakıp da gidivermiş. O bırakılanları geride kalan mirasçıları bölüşürken ölen kişinin ardından neler neler söylemiş bir duysanız şaşırıp kalırsınız. Geride kalanlar öyle veya böyle bölüşüldükten sonra ölen kişi için bir nebze de olsa hayır hasenat yapmak ve onun adına sadaka ve hayır ve hasenatte bulunmak akıllarına bile gelmez.
Bir Allah dostu ne güzel söylemiş: “Bir ümmetin en hayırlıları, ne din için dünya işlerine, ne de dünya için ahiret işlerini terk edenlerdir. Bu ümmetin en hayırlıları Allah’ın verdiğinden mümkün olduğunca verebilenler ve mümkün olduğunca cömert olanlardır.”
Zamanın birinde yaşamış birisi yaşadığı süre içinde bilhassa hep garipleri, özürlü insanları, delileri, fakirleri, öksüzleri, yetimleri toplar, onlara yemek yedirir, ikramda bulunurdu ve ihtiyaçları varsa karşılamaya çalışırdı.
“Bunlar yemeği, ikramı ne bilir?” diyenlere de: “Bunlar bilmiyorsa, Allah Teala da bilmez mi?” diye cevap vermesi bizim için bir mesaj niteliğinde değil midir?
Şair’in dediği gibi;
Hak evine varasın,
İki büklüm kalasın,
Muhtaçların yarasın,
Sarabilirsen ne mutlu,
Sen ver ki, hep ver de,
Ahiret yatırımın bol olsun,
Huriler yanı başında olsun,
Cennet sana mekân olsun,
Ver ki Allah’ın verdiğinden,
Rabbim senden ve yine senden,
Milyarlarca kere razı olsun.
Cenab-ı Rabbül alemin kendisinin bize verdiğinden mümkün olduğunca sımsıkı sıkanlardan, cimrilerden değil de mümkün olduğunca hep verebilenlerden eylesin. Hiç unutulmamalıdır ki verdiğimiz hep kendimiz içindir. Allah içindir, Ümmet-i Muhammed içindir. Ver ki Allah senden razı olsun ve seni and cennetine koysun. Hiç şüphesiz ki verenlere aşk olsun. Rabbim verenlerin cümlesinden razı ve hoşnut olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: