Arkadaş gurubu mesire yerinde hoşça vakit geçirmişler. Akşam namazının vakti girmiş, ortalık kararmaya yüz tutmuştur. Namaz kılmak için hazırlıklar tamamlanmış. Cemaat toplanmış, içlerinden biri imam, diğeri de müezzin olmuş, arazide namaza durmuşlar.
İmam efendi, Fatihayı okur, arkasından zammı sure olarak Taha Suresinden okumaya başlar. 21. Ayete gelir ve “Kale huz-ha..” Diye okuyacağı sıra secde mahallinde deliğinden başını çıkarmış heybetli bir yılan görür. Korkudan, şaşkınlıktan aynı ayeti tekrar eder, takılır kalır!
Arkadaki müezzin, neden takıldığını bilmediği için hatırlatmaya çalışır ve ayetin devamını tekrarlar durur: “…huz-ha ve lâ tehaf…” manası:“Al onu ve korkma.”
İmam efendi secde yerinde kendisine bakıp duran kocaman bir yılan varken namaza devam etme imkânı kalmadığı kanaatine varır ve arkaya döner: “İkide bir al onu korkma diyip duruyorsun. Ben Hazreti Musa’mıyım? Yüreğin yetiyorsa korkmadan gel onu sen al!” Der delikte kocaman bakıp duran yılanı gösterir!
Bunu yaparken hep zorlanıyorum
Eskiden Demirperde ülkelerinde (Şimdi Çin’de olduğu gibi) inanç ve ibadet hürriyeti olmadığı gibi devletin propaganda görevlileri de ülkelerinde her şeyin sütliman olduğunu inançlara sonsuz saygıları olduğunu namaz, hac gibi ibadetlerin serbest olduğunu anlatıp durmuşlar.
Karadeniz insanı anlatılanları dinlese de görünen köy kılavuz istemez kabilinden sözler sarf etmiş. Ajan bütün anlattıklarının gerçek olduğunu hatta kendisinin de namazını eda ettiğini anlatırken yatsı ezanı okunmuş. Madem siz de kılıyorsunuz hep beraber yatsı namazını kılalım diye kalkmışlar.
Ecnebi kişi, abdest alırken, namaza dururken siz buyurun, diye bir adım arkadan hareket ediyor ve Karadenizli vatandaşın yaptıklarını tekrarlayıp kurnazlıkla bilmediğini fark ettirmemeye çalışıyor.
Karadenizli göz ucuyla durumu epey takip eder. Sıra vitir namazına geldiğinde sabrı tükenir ve yabancı ve yalancı kişiye iyi bir ders vermek ister. Vitir kılarken, “Allahım sen affet!” der ve aniden bir takla atar.
Arkasındaki Rus devrimci, beklemediği ani hareketi yapmaya çalışır. Taklayı atamaz ve ayakları havada kalır ve geri düşer. Namazın sonunda bilgiç bir eda ile anlatmaya başlar: “Bizim orada ben yatsı namazının sonundaki bu taklayı yapmakta hep zorlanıyorum!..”
Hız
Meşhur hocalardan biri gençleri Teravih namazı kılmaya davet etmiş. Gençler, tv de maç olduğunu, Teravih namazını kılınca geç kalacaklarını söyleyince hoca, biraz hızlı kıldırıp onları maç saatine yetiştirebileceğini söyleyince gençlerin hepsi camiye gelmişler.
Ramazan münasebetiyle müftülükten gelen tebliğde: Teravih namazının tadil-i erken üzere kılınması, yaşlıların, hastaların ve engellilerin gözetilmesi yazılıdır.
Hoca gençleri camiye ısındırmak için hızlı bir tempoyla namaza başlar. Son sürat namazın yarısına varır. Dönüp baksa ki arkasında müftü efendi vardır. Hızı yavaşlatır ve usulüne ve adabına uygun bir şekilde namazı tamamlar.
Gençler bu duruma bir mana veremez camiden çıkınca hocanın etrafını çevirirler. “Hocam, namazın yarısına kadar hızına diyecek yoktu. Ancak yarısından sonra alabildiğine yavaş kıldırdın. Sebebi nedir?” Diye sormuşlar.
Hoca esprili bir şekilde cevap vermiş: “Radara yakalandık!"