İlk çağlardan itibaren; Ekonomik, Sosyal vb. zaruretler nedeniyle topluluk halinde yaşamayı tercih ediyoruz. Beraber yaşama hayatımızı kolaylaştırdığı gibi Caddeyi, Sokağı, Mahalleyi ve diğer sosyal mekânları ortak kullanmak bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Farklı yaşam tarzlarına, alışkanlıklara sahip olan Aileler Şehir ’de beraber yaşamaya başlayınca karşılıklı hoşnutsuzluklar, şikâyetler ortaya çıkmıştır. Bu sorunların ortadan kaldırılması, huzur ve sükûnun sağlanması uzun tecrübelerin sonucu oluşturulan kurallarla mümkün olmuştur.
Âdâb-ı muâşeret kuralları: “Bir arada yaşayan insanların iyi ilişkiler içinde olmaları, birbirlerine nazik, kibar davranmalarını sağlayan bilgilerdir.” Beraber yaşamak ve hoşça geçinmek için bu kurallara uymak hayati öneme sahiptir. Şehir hayatı başka türlü sürdürülemez.
Atalarımız; Komşularına yan bakma, mahrum ve düşkünlere iltifatta bulun, komşunla iyi geçin, hakkını gözet, kimse senden incinmesin diye sürekli nasihatler da bulunurdu. Şehirlilik kimseyi incitmemek, kimseye yük olmamak, kimsenin hakkını yememektir. Bir Şehirlinin, hayatının her noktasında bu kurallara büyük bir incelikle riayet etmesi beklenmektedir.
Nâbî’nin dediğine göre “birinin güneş, hava, su ve toprak hakkını yemek Şehirli birine yakışmaz.”
Ahmet Hamdi Tanpınar Şehri; “Şehir, bir terbiyenin ve zevkin etrafında teşekkül eden müşterek bir hayat” olarak ifade eder. Bu müştereklik Aristoteles’te, “Şehir, soylu bir amaç için ortak yaşam” olarak vücut bulur.
Şehir yaşamındaki yozlaşma üzerine yapılan Akademik bir araştırmada :”değerlere saygısızlık, yalnızlık, betonlaşma, çevre kirliliği, stres, kötü alışkanlıklar, iletişim problemleri, bencillik, yabancılaşma, yozlaşma, şiddet, karamsarlık, eğitimsizlik, köy- kent kültürü karmaşası, çarpık kentleşme, plansızlık, doğayı tahrip ve hastalıklar gibi olumsuz kavramları dile getirmişlerdir. Sonuçta, kişiler arası ilişkilerde kopukluk, ruhsal problemler, çatışma ve güvensizlik ortaya çıkmaktadır. Yardımlaşma, sevgi, saygı yerini başka ölçütlere bırakmıştır. (105 SAÜ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ 15 Nisan 2008)”
İlimizde maalesef bu çarpık şehirleşmeden nasibini almış Şehir den ziyade büyük bir köy e benzemektedir. 1940 lardan sonra hızlı nüfus göçünün olması Şehir alt ve üst yapılaşmasında ki yetersizliğin yanında göç eden insanların Şehre uyumu için gerekli eğitim faaliyetlerinin olmaması ciddi manada sosyal huzursuzluklara sebep olmuştur.
Bazı semtlerimizde Şehirde yaşamanın adap ve erkânına uymayan, uymamakta ısrar eden koloni şeklinde (kendi alışkanlığına, âdetine göre )yaşayan farkında olmadan komşularını rahatsız eden, çevreye zarar veren, sokağı kirleten, gürültü kirliliği yapan aileler mevcut.
Şehri temiz tutmak için Belediye olarak; ne kadar elaman ve ekip çalıştırırsanız çalıştırın Şehrin kirletilmemesi gerektiği bilincini veremezseniz, temizliğin önemini anlatamazsanız başarılı olamazsınız. Çevremizi nasıl temiz tutmalıyız; eğitimini veremediğiniz, benimsetemediğiniz sürece tam manasıyla temizliği sağlayamazsınız. Sizin ekip çöpü alınca bir-iki saat orası temiz kalır. Akabinde bilinçsizce yeni atılan çöpler yüzünden 23 saat veya 47 saat bölge pislikten geçilmez.
Şehir de yaşayan insanların huzuru, güvenliği devletimizin güvencesi altında. Çevreye rahatsızlık verenleri engellemek, huzur bozucu davranışların önüne geçmek Resmi kurumların görevi. Şehir adabına uyum sağlamayan insanlarımız öncelikle eğitilmeleri gerekli. Beraber yaşama kurallarına uyum sağlamanın gerekliliği anlatılmalı. Belediyemiz, Milli Eğitim, Aile bakanlığı, güvenlik birimleri vb. Devlet kurumları müşterek çalışarak; şehir de yaşama adabına uymayan yanlış hal ve davranışları, alışkanlıkları ortadan kaldıracak çeşitli faaliyetler yapmalı.
Eğitim ve hoşgörü ile kötü, yanlış alışkanlıklar düzeltilir. İnsanların alışkanlıklarını değiştirmek elbette kolay değil. Lakin imkânsız da değil. Yeter ki irade olsun. Azim olsun. Gayret ve sabırla her iş başarılır.
Hoşça kalın. Sağlıcakla kalın.