ÖLÜMÜN ANLAMI VE ÖLÜM KORKUSU
Bugün sizlerle pek de konuşulmayan bir şey üzerine konuşalım mı? Ölüm... Ölümden, sevdiklerimizin ölebileceğinden pek söz etmeyiz. Her birimizin bildiği, geri planda korktuğu ve tedirgin olduğu bir bilinmezlik taşır ölüm. Ancak merak etmeyin bu yazıyı okurken sizlerin içsel bir sıkıntı, üzüntü yaşamamanıza özen göstereceğim. Ölüme nasıl bakabileceğimiz ile ilgili size yardımcı olmaya çalışacağım. Ölümle ilgili dini ve psikolojik pek çok kaynak da görüşler var aslında. Örneğin psikolojinin babası kabul edilen Sigmund Freud bu konuda yaşamak istiyorsan, ölüme hazırlanmalısın sözlerini dile getirmiştir. Ölüm ile ilgili Mevlana’nın da güzel bir sözü var, belki hatırlarsınız. Mevlana “Bizim ölümümüz ebedi bir düğündür.” şeklinde söylemiştir. Mevlana bu sözü; ölümü fani dünyadan çıkıp ebedi dünyaya geçiş ve Hakk’a kavuşma olarak gördüğü için söylemiştir. Ancak biz bugün sizlerle ölümü ünlü psikiyatr ve varoluşçu Irvin Yalom’un bakış açısı ile inceleyelim. Yalom ölümü sadece bir son olarak değil, yaşamın anlamını şekillendiren bir güç olarak ele alır.
Yalom’a göre, ölüm korkusu her insanın bilinçdışında taşıdığı bir kaygıdır. Ancak bu korku, yaşamımızın her alanını etkileyen derin bir güç haline de gelebilir. Pek çoğumuz genellikle ölüm korkusuyla doğrudan yüzleşmek yerine, bu kaygıyı bastırmak veya dikkatimizi başka yöne çekmek için savunma mekanizmalarına başvururuz. Yalom, bu mekanizmaların farkına varmanın, bireyin daha otantik yani anlamlı bir yaşam sürmesi için önemli bir adım olduğunu belirtir. Ölüm, yaşamı değerli kılan bir mihenk taşıdır.
Yalom, insanlar arasındaki bağların ölüm korkusunu hafifletmekte büyük bir rol oynadığını savunur. Sevgi, dostluk ve insanî bağlantılar, ölümün yalnızlık hissine karşı bir panzehir görevi görür. Ölümün bilinci, başkalarıyla daha derin bir bağ kurmayı teşvik eder. Yalom terapilerinde de ölümü bir başlık olarak sık sık kullanmıştır. Bireyin ölümle barışmasının önemli olduğunu düşünmüştür. Bu barışma, yaşamı dolu dolu yaşamak ve geride bırakılacak miras üzerine düşünmekle mümkündür. Yalom, insanların ölüm korkusunu azaltmak için, başkalarının yaşamlarına anlamlı katkılarda bulunmalarını önerir. Çünkü ne kadar çok iz bırakırsak o kadar ölümsüz oluruz. Bedensel olarak ölsek bile bizden bir parça taşıyan izlerimiz ölümsüzleşir.
Yalom’un gözünde ölüm; hayatın karşıtı değil, tamamlayıcısıdır. Ölümle yüzleşmek, kişinin yaşamını yeniden değerlendirerek daha anlamlı, otantik ve dolu dolu yaşamasını sağlayabilir. Bu farkındalık, insanı hem kendi varoluşuna hem de çevresindekilere daha derin bir sevgi ve bağlılıkla yaklaştırır. Şimdi bu satırları okuduğunuzda neler hissettiniz ve neler düşündünüz? Kendinizi sorgulamak ister misiniz?