Her nereye giderseniz gidin, kiminle olursanız olun, doğduğunuz andan öleceğiniz ana kadar sizin yanınızda olan biri var. Kim mi? Siz! Kendinizsiniz… Kimse sizi fark etmediğinde, acınızı veya mutluluğunuzu paylaşabilecek kimseniz olmadığında daima yanınızda olan o kişi, kendinizsiniz.
Dünya ise sizin yansımanız, aynanızdır. Siz nasılsanız dünyada öyle şekil alır. Çevresine mutsuzlukla, umutsuzlukla bakan gözler; yağan yağmurdan, esen rüzgardan, gökyüzündeki bulutlardan rahatsız olur. Ancak çevresine sevgi ve umutla bakan gözler; yağmurdan sonra yeşeren fidede, esen rüzgarın saçlarını savurmasında, bulutların ardından gelen güneşte mutluluğu buluverir. Aslında, içinizde ne varsa dışınızda da onu bulursunuz.
Başkalarının sizinle ilgili olarak ne düşündüğüne fazlaca takılıyorsanız, ve buna göre yaşıyorsanız, bu yaşam artık sizin yaşamınız olmaktan çıkar. Başkalarının yollarından gider, başkalarının yokuşlarını çıkar, başkalarının hayatlarını yaşarsınız. Siz kendinize gerçekten inanıyorsanız, başkalarını buna inandırmaya çalışmazsınız. Siz kendinizle mutlu değilseniz, ne yazık ki hiç kimsenin ne varlığı, ne sözleri, ne de sağladığı imkanları sizi mutlu edemez. Mutsuzken dünya kötüdür; mutluyken ise dünya daha güzel görünür. Halbuki dünya, aynı dünyadır… Peki dünya aynı dünya ise benzer yaşamlara sahip insanlardan neden bazıları mutsuzken bazıları mutludur? Bunu düşünelim mi? Ben size sebebini söyleyeyim. Çünkü insanların yaşantılarına yüklediği anlamlar bambaşkadır. Sevdikleriyle beraber içebildiği bir suyun kıymetini bilemeyen insanlar, en pahalı restoranlarda en pahalı yemekleri dahi yeseler bir kusur bulabilirler.
İçimiz nasılsa dışımızda da onu bulacağız. İçimizi güzelleştirmenin, bakış açımızı değiştirmenin, yüklediğimiz anlamları farklılaştırmanın bir yolunu bulmazsak ömrümüzün sonuna kadar yanıbaşımızda yargılayan, mutsuzluk saçan, kimi zaman öfkeli kimi zaman üzgün KENDİMİZ ile kalacağız.
SEDA İŞİSAĞ
Psikolojik Danışman - Psikoterapist