ZORLUKLARA KARŞI; PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK- I
Hayat, kimi zaman bizi derinden sarsarak sınırlarımızı zorlayan tecrübelerle karşımıza çıkar. Aynı zorlukla karşılaşan iki kişiden biri yıkılırken, diğeri güçlenerek çıkabilir- peki bu kritik fark nerededir? Aynı fırtına, bir ağacı kökünden sökerken diğerini neden sadece esnetir? Bu sorunun cevabı, psikolojik dayanıklılık eşiğindedir. Psikolojik dayanıklılık, tıpkı parmak izlerimiz gibi, her birimizde benzersiz şekillerde kendini gösterir. Tanıdığımız insanlar arasında, yaşamda deneyimledikleri beklenmedik zorlu darbelerin üstesinden gelip başarıyla çıkanlara ben "kendi dağının kahramanı" diyorum. Bu yazıda, onlar gibi nasıl olabileceğimizi keşfedeceğiz.
Bu zorlu deneyimlere örnek olarak hayatımızda karşılaşabileceğimiz veya başkalarının yaşadığına şahit olduğumuz; savaşlar, ağır yaralanmalar, doğuştan veya sonradan kazanılan engeller, kanser gibi hastalıklar ya da derin ailevi kayıplar sayılabilir. Hepimiz bu tür hikayeleri yaşamış veya tanıklık etmiş olabiliriz. Yüreğimize mermi gibi saplanan bu hikayelerin kahramanlarından bazıları, yaşadıkları travmaları zamanla başarı öykülerine dönüştürürler. İlginç olan şu ki, böylesi büyük travmalarla karşılaşmadığımız zamanlarda bile, gündelik hayatın getirdiği maddi sıkıntılar, ilişki problemleri, iş stresi veya aşk acısı gibi zorluklar karşısında kendimizi çaresiz hissedebiliyoruz. Perspektif açısından bakıldığında küçük görünebilecek bu sorunlar, günlük yaşantımızda büyük engeller haline gelebiliyor. Kimse doğaüstü varlık değil; hepimiz etten kemikten insanlarız ve herkesin dayanma eşiği farklı. İşte tam bu noktada insanın psikolojik dayanıklılığı devreye giriyor. Acının derecesi ne olursa olsun, bazı insanlar diğerlerinden daha hızlı toparlanabiliyor. Bu farklılıkların bilimsel temellerini ve psikolojideki kavramsal çerçevesini anlamak, kendi dayanıklılığımızı da geliştirmemize yardımcı olacak ilk adımdır.
Psikolojik Dayanıklılık: Kavramsal Çerçeve ve Önemi
Psikolojik dayanıklılık, en basit tanımıyla, zorluklarla karşılaşıldığında toparlanabilme ve uyum sağlayabilme kapasitesidir. Amerikan Psikoloji Derneği (APA), bu kavramı "travma, trajedi, tehdit veya önemli stres kaynakları karşısında başarılı bir şekilde uyum sağlama süreci" olarak tanımlar. Bu kavram, 1970'lerde çocuk psikolojisi alanında çalışan araştırmacılar tarafından ortaya atılmıştır. Araştırmacılar, yoksulluk, aile içi şiddet veya ebeveyn kaybı gibi son derece olumsuz koşullarda büyümelerine rağmen, beklenmedik şekilde olumlu gelişim gösteren 'ayrıcalıklı çocuklar' olgusunu incelemek istiyorlardı. Bu çalışmalar, olumsuz koşulların kader olmadığını, bazı koruyucu faktörlerin varlığında insanların zorluklardan güçlenerek çıkabileceğini gösterdi. Bu bulgular zaman içinde yetişkinlere de uygulanarak, travma sonrası büyüme ve kriz yönetimi gibi alanlarda kullanılmaya başlandı.
Araştırmacıların dikkatimi çeken en önemli bulgularından biri, yüksek dayanıklılık gösteren kişilerde ortak olarak üç temel özelliğin ön plana çıkmasıdır:
- İç Kontrol Odağı: Bu kişiler, hayatlarının dümeninde kendilerinin olduğuna içtenlikle inanırlar. "Her şey bana oluyor" demek yerine, "Koşullarımın bir kısmını ben şekillendirebilirim" düşüncesiyle hareket ederler.
- Duygusal Kök Salma: Kendileriyle, sevdikleriyle ve değer verdikleri şeylerle aralarında güçlü bağlar kurarlar. Bu bağlar, fırtınalı zamanlarda onları ayakta tutan görünmez halatlar gibi işlev görür.
- Büyüme Odaklı Bakış: Zorlukları, kaçınılması gereken tehditler olarak değil, kendilerini dönüştürebilecekleri fırsatlar olarak görürler. Değişim karşısında korku değil, merak duyarlar.
Dayanıklılığın Bilimi
Ruhsal dayanıklılık, doğuştan tamamen belirlenmiş bir özellik değil. Uzmanların ortaya koyduğu araştırmalar, dayanıklılığın zaman içinde geliştirilebilen bir beceri olduğunu gösteriyor.
Dayanıklı insanların temel özellikleri:
- Olaylara farklı açılardan bakabilme: Zorlukları çeşitli açılardan değerlendirebilen kişiler, çözüm yollarını daha kolay buluyor. Bu kişiler sabit bir bakış açısına takılıp kalmak yerine, durumu yeniden çerçevelendirerek alternatif yollar keşfedebilirler.
- Anlam ve amaç bulabilme: En karanlık anlarda bile "neden ben?" sorusunun ötesine geçip "bunu nasıl aşarım?" sorusuna odaklanmak. Yaşanan zorluklardan bir anlam çıkarabilenler, bu deneyimleri kişisel gelişim fırsatına dönüştürebilirler.
- Kendi iç kaynaklarına güvenme: Geçmişteki başarılardan güç alma ve kendi potansiyeline inanma. Bu özellik, kişinin daha önce aştığı zorlukları hatırlayarak "bunu da atlatabilirim" güvenini geliştirmesini sağlar.
- Destekleyici ilişki ağları kurabilme: Zor zamanlarda yanımızda olan kişiler, dayanıklılığımızı büyük ölçüde artırıyor. Yalnızca destek almak değil, aynı zamanda başkalarına destek vermek de psikolojik dayanıklılığı güçlendiren önemli bir unsurdur.
- Sorunlarla aktif olarak yüzleşme cesareti: Zorlukları görmezden gelmek yerine onlarla başa çıkma stratejileri geliştirme. Bu kişiler, sorunlardan kaçmak yerine onları tanımlar, analiz eder ve çözüm için somut adımlar atarlar.
Beynimizin kas gibi çalışması:
- Beynimiz "nöroplastisite" (beynin yaşam boyu değişim kapasitesi) sayesinde kendini sürekli yenileyebiliyor.
- Nasıl ki düzenli sporla kaslarımızı güçlendiriyorsak, olumlu düşünce ve davranışları tekrarlayarak da beyin yapımızı güçlendirebiliyoruz.
- Spor salonunda çalışan kaslar nasıl gelişiyorsa, zorluklar karşısında olumlu düşünmeye çalıştığımızda da beynimizde bu düşünceleri destekleyen bağlantılar güçleniyor.
- Kullanmadığımız kasların zayıflaması gibi, kullanmadığımız düşünce yolları da zayıflıyor. "Ya kullan ya kaybet" sözünün işaret ettiği gibi, beynimiz de kullanılmayan yolları zamanla budama eğilimindedir.
- Yaşımız ne olursa olsun, 8 veya 80 'dayanıklılık kaslarımızı' çalıştırarak güçlendirebiliriz.
Zorluklardan Zaferler Yaratan İsimler
Psikolojik dayanıklılığın teorik çerçevesini anladıktan sonra, bu kavramın gerçek hayattaki yansımalarını görmek için bazı örneklere bakalım. Yaşadığı hayat zorluklarını başarıya dönüştüren birkaç isimden bahsedelim:
Türkan Saylan: Hayatının son 17 yılını kanserle mücadele içinde geçiren Türkan Saylan, bu zorlu sürece rağmen çalışmalarına ara vermedi. Cüzzamla mücadele çalışmaları, eğitim seferberliği ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki çabaları ile binlerce insana ilham kaynağı oldu. Hastalığını bir engel olarak görmek yerine, topluma hizmet etmek için motivasyon kaynağına dönüştürdü ve son nefesine kadar projeleri için çalışmaya devam etti.
Sümeyye Boyacı: Doğumundan itibaren iki kolu olmayan Boyacı, aynı zamanda kalça çıkıklığına sahip bir şekilde dünyaya gelmişti. Kendi ifadelerine göre, gittiği bir akvaryumda gördüğü balıkların kolları olmadan yüzebilmesinden etkilenerek yüzmeye başladı. Engelleri onu durdurmak yerine, ilham kaynağına dönüştü. Azim ve kararlılıkla çalışarak Paralimpik oyunlarda ülkemizi temsil eden ve madalyalar kazanan uluslararası bir yüzme şampiyonu oldu.
Pele: 1940 yılında Brezilya'da doğan Pele, yoksulluk içinde büyüdü ve içi doldurulmuş bir çoraba tekme atarak yeteneğini geliştirdi. Çabası ve becerileri fark edildi ve 15 yaşında profesyonel bir futbol kulübüne kaydoldu. 1958 Dünya Kupası'ndaki başarısıyla tüm dünyayı kendine hayran bıraktı. 1999'da Arjantin'den Maradona ile FIFA Yüzyılın Oyuncusu unvanını kazandı ve efsaneye dönüştü.
Bu örneklerin her biri, psikolojik dayanıklılığın teori ve araştırmalarda belirtilen bileşenlerini pratikte göstermektedir. Türkan Saylan'ın hastalığına rağmen topluma hizmet etme kararlılığı, Sümeyye Boyacı'nın fiziksel engelleri fırsata dönüştürme yeteneği, Pele'nin sınırlı kaynaklara rağmen öz-yeterlilik geliştirmesi gibi.
Yazımızın ikinci bölümünde psikolojik dayanıklılığı artırmak için uygulanabilecek stratejiler üzerinde duracağız.
Sosyolog, NLP, Yaşam Koçu
ÖZLEM TUNA
Yorumlar
Kalan Karakter: