Değerli okurlar, 24 Ocak 2020 tarihinde yerel saatle 20.55'te Elazığ ve Malatya’da yer, tüm Türkiye’de yürekler sallandı.
Deprem empatisi gelişmiş bir toplum olduğumuz için kaygıyla ekran başında gelişmeleri takip ettik. Bunun nedeni ülkemizin çeşitli yerlerinde de benzer depremlerin yaşanmış olmasıdır. Bende sizlere son 30 yıl içinde ülkemiz genelinde 6’nın üzerinde yaşanmış depremleri listeledim.
Her birinde yıkım, her birinde enkaz, her birinde ölüm, her birinde acı, her birinde hüzün, her birinde gözyaşı gördük. Ortak duygularla üzüldük. Ancak her birinde yine yeniden birlikte olmaktan hiç geri durmadık. Mesafe ve yön gözetmeksizin acının yaşandığı yerin kalbine koştuk. Bir tas sıcak çorba olduk, bir battaniye olduk sardık, bir bardak sıcak çay olduk, o çadırın içinde biz de vardık, hiç bir şey yapamadıysak acıyı, hüznü bölüştük, küçük bir çocuğun elinde oyuncak oluverdik en azından, enkazda kalan tüm kırık oyuncakların yerine minik kalplerine dokunmaya çabaladık en hassas anne baba duygularımızla…
En son Elazığ ve Malatya da acıdı yüreğimiz. Ve işte o fotoğraf…
Minik Nüsra’nın 24 saatin sonunda dünyayı tekrar gören gözlerine bakar mısınız? Annesi ise 27 saatin sonunda kurtuldu. Nüsra’nın tüm oyuncakları kırıldı, enkaz altında kaldı. Tıpkı oyun arkadaşları ağabeyi ve babası gibi… Önündeki uzun hayat boyunca asla yerleri doldurulamayacak koca bir boşluk kaldı küçük Nüsra’nın minik avuçlarında… Ve bizler göz yaşları ile izledik bu yarım kurtuluşu, her şeye rağmen hayata tutundu ya Nüsra içimizde bir umut yeşermedi değil. Ona ve annesine kurtuluş ellerini uzatan Jandarma Arama Kurtarma (JAK) timinde görevli Jandarma Yüzbaşı Yusuf Mataracı ve Jandarma Astsubay Çavuş Zehra Yıldız’a bizler de ellerimizi açıp hayır duaları ettik.
Edirne’den Kars’a, Hatay’dan Sinop’a tüm şehirlerimiz, mobil mutfaklar, fırınlar, battaniyeler, ısıtıcılar, giyim malzemeleri ile döküldü yollara. Bir başka depremle içimizden birilerini kaybedene kadar yine bir ve bütün olduk.
Ya sonra, yaşadığımız her acı depremin ardından yine öfke kalıyor bize. Kaybedilen hayatların ardından ihmal var mıydı? Bu nasıl binaydı? Neden ders almıyoruz? Bir benzeri yaşanırsa ne yapılacağı belli mi?
İş hayatını ve para kazanmayı bir oyun gibi gören müteahhitlerin yaptığı oyuncakların enkazı altında sıkışıyor, kırılıyor işte yüreğimiz…
Serkan bey, yazınızla duygularımıza tercüman oldunuz. Artık oyuncaklar enkaz altında kalmasın...