Türk demokrasisinin ilk askeri müdahalesi olan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 65 yıl geçti. Adnan Menderes başbakanlığındaki Demokrat Parti hükümetinin devrildiği müdahale, siyasetten yargıya, eğitimden basına kadar geniş bir alanda kalıcı etkiler yarattı. Türkiye’de ordunun siyaset üzerindeki vesayeti de bu tarihten itibaren kurumsallaşmaya başladı.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçen 27 Mayıs 1960 askeri darbesi, aradan geçen 65 yıla rağmen etkileri ve tartışmalarıyla gündemdeki yerini koruyor. O sabah erken saatlerde radyodan yapılan anonsla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime el koyduğu ilan edildi. Seçilmiş başbakan Adnan Menderes ve birçok bakan tutuklandı. Bu müdahale, sadece bir hükümetin devrilmesi değil, aynı zamanda sivil siyaset geleneğinin sarsılması anlamına geliyordu.
ÇOK PARTİLİ HAYAT, GERİLİMLİ BİR FİNALLE SONA ERDİ
1946’da geçilen çok partili siyasal düzende, Demokrat Parti 1950 seçimlerini kazanarak iktidara gelmişti. Başta kırsal kalkınma ve özgürlük vaatleriyle halkın desteğini kazanan DP, zamanla muhalefete, üniversitelere ve basına yönelik baskıcı uygulamalarıyla eleştirilere hedef oldu. Özellikle 1957 seçimlerinin ardından siyasetteki kutuplaşma daha da derinleşti.
1959 yılında miting meydanlarında başlayan protestolar, 1960 yılının ilk aylarında üniversite gençliğinin de katıldığı sokak eylemleriyle büyüdü. Hükümetin “Tahkikat Komisyonu” kurarak muhalefeti soruşturmak istemesi ise bardağı taşıran son damla oldu.
ORDU HAREKETE GEÇTİ: MİLLİ BİRLİK KOMİTESİ DÖNEMİ
27 Mayıs sabahı, ordu içindeki genç subayların öncülüğünde yönetime el konuldu. Kurulan Milli Birlik Komitesi (MBK), anayasal düzenin bozulduğu gerekçesiyle müdahaleyi meşru ilan etti. Komiteye Orgeneral Cemal Gürsel liderlik etti. Tüm siyasi faaliyetler askıya alındı, Meclis feshedildi, binlerce kişi gözaltına alındı.
Darbe sonrası başlatılan Yassıada yargılamaları, hukuk tarihine “olağanüstü yargılama” örneği olarak geçti. Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, idama mahkûm edildi. Kararlar, büyük tartışmalara rağmen infaz edildi. Bu idamlar, toplumsal hafızada derin bir yara bıraktı.
1961 ANAYASASI: GENİŞ HAKLAR, DERİN VESAYET
27 Mayıs sonrası hazırlanan 1961 Anayasası, bireysel hak ve özgürlükler açısından ilerici maddeler içerse de, aynı zamanda Türkiye’de askeri ve bürokratik vesayet düzeninin temelini attı. Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu ve TRT gibi kurumlarla birlikte, seçilmiş siyaset üzerinde bir denge değil, denetim mekanizması oluşturuldu.
Siyaset bilimcilere göre bu sistem, “güçlü devlet – zayıf siyaset” anlayışını pekiştirdi. Bu anlayış, 1971, 1980 ve 1997 gibi sonraki askeri müdahalelerin de zihinsel altyapısını oluşturdu.
EĞİTİM VE MEDYA DA DARBEDEN NASİBİNİ ALDI
27 Mayıs sonrasında eğitim sisteminde askeri değerler öne çıkarıldı. Devlet ideolojisine bağlı, disiplinli yurttaşlar yetiştirilmesi hedeflendi. Üniversiteler özerk ilan edilse de, siyasi görüşleri nedeniyle birçok akademisyen görevden alındı.
Medya ise darbeye büyük ölçüde destek verdi. O günlerde gazetelerde çıkan “Ordumuz idareye el koydu”, “Vatandaş rahat bir nefes aldı” manşetleri, dönemin ruhunu yansıttı. Ancak bu tutum, yıllar sonra medya-siyaset ilişkilerinin sorgulanmasına yol açtı.
BUGÜN HÂLÂ TARTIŞMALI
27 Mayıs darbesi, aradan geçen onlarca yıla rağmen kamuoyunda farklı şekillerde yorumlanıyor. Kimileri darbeyi anayasal düzeni kurtaran bir adım olarak görürken, büyük bir kesim ise halkın oylarıyla seçilmiş bir hükümetin devrilmesini demokrasiye karşı bir darbe olarak tanımlıyor.
Siyasi tarihçiler, 27 Mayıs’ın Türkiye’de demokrasiyi içselleştirme sürecini geciktirdiğini, militarist bir zihniyeti kalıcılaştırdığını ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdiğini ifade ediyor.
NE OLDU?
27 Mayıs 1960 sabahı Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu.
Demokrat Parti liderleri ve birçok milletvekili tutuklandı.
Başbakan Adnan Menderes ve iki bakan idam edildi.
1961 Anayasası kabul edildi.
Türkiye’de askeri vesayet dönemi başladı.
Yorumlar
Kalan Karakter: