Zamanının kutbu.
Şeyhlerin şeyhi.
Altın Silsile’nin yedinci halkası...
Ebû Ali Farmedî hazretleri 1010 yılında İran’ın Farmed köyünde dünyaya geldi. Zâhir ilimlerini Abdülkerim Kuşeyrî hazretlerinden aldı. Manevî terbiyesini önce Ebu’l Kasım Gürgânî sonra da Ebu’l Hasan Harakânî hazretleri verdi. İmam Gazâlî ve Hace Yusuf Hemedânî hazretlerinin mürşidiydi. Hocası Abdülkerim Kuşeyrî’den aldığı şer’î ve sünnî tasavvuf anlayışını talebesi İmam Gazâlî’ye aktardı. Aralarında köprü oldu. Sözleri ve nasihatleri pek tesirliydi.
Ebû Ali Farmedî hazretleri şöyle anlatır:
“Bir gün hocam Ebu’l Kasım Kuşeyrî hamamda gusül abdesti alıyordu. Benden istemediği halde kuyudan birkaç kova su alarak havuzun suyunu iyice doldurdum. O anda hakikaten böyle bir ihtiyacı olduğunu bilmiyordum, sonradan öğrendim. Hamamdan çıkınca bana dedi ki:
– Hamamın havuzuna su dolduran kimdi?
“Neden yaptın” diyeceğinden korktum ve şaşırdım. Ama nihayetinde;
– Ben yaptım efendim, dedim.
Bunun üzerine şöyle buyurdu:
– Ey Ebu Ali Farmedî! Benim yetmiş senede elde ettiğim dereceleri sen bir kova su ile kazandın. Allah senden razı olsun.
Bir müddet daha hocamın yanında kalarak nefsimin terbiyesi ile meşgul oldum. Bir çok marifete kavuştum.”
*
Abdülkerim Kuşeyrî hazretlerinin yanında eğitimini tamamladıktan sonra manevi terbiye almak üzere Ebu’l Kasım Gürgânî hazretlerinin yanına gitmişti. Orada yaşadığı halleri kendisi şöyle anlatır:
“Bir gün bana bir hal oldu, kendimden geçtim. Bu hal içinde sanki yok olmuştum ve fark edilmiyor gibiydim. Halimi hocam Abdülkerim Kuşeyrî’ye anlattım. Şöyle buyurdu:
– Ey Ebu Ali! Benim kalbim bundan yukarısını bilemez.
Bu cevap üzerine beni mürşid aramaya teşvik etti ve nihayetinde Ebu’l Kasım Gürgânî hazretlerine geldim.
Yanına ilk gittiğimde talebeleriyle birlikte mescitte oturuyordu. Önce iki rekât namaz kıldım, sonra da kalkıp önünde diz çöktüm. Şeyhin başı önüne eğikti. Başını kaldırdı ve “Gel ey Ebu Ali!” dedi. Manevi hallerimi ona anlatınca şöyle cevap verdi:
– Başlangıcın mübarek olsun evladım. Bir dereceye erişmişsin ama terbiye görürsen daha yüksek mertebelere ulaşacaksın.
Bunları duyunca gönlümden “artık rehberim budur” dedim.
Ebu’l Kasım Gürgânî hazretleri nefsimin dediklerini yapmamamı emretti. Çeşitli riyazetler öğretti. Nihayet arzu edilen derecelere ulaştım. Sonra arkadaşlarımdan Ebu Bekir Abdullah ile beni kardeş yaptı ve bizi beraberce Ebu’l Hayr hazretlerinin yanına Mihene şehrine gönderdi.
Ebu’l Hayr hazretlerinin huzuruna varınca bana bir parça bez verdi duvarların tozunu silmemi emretti. Arkaşım Ebu Bekir Abdullah’a da misafirlerin ayakkabılarını düzeltme görevini verdi. Üç gün bu hizmeti yaptım. Dördüncü gün beni tekrar Ebu’l Kasım hazretlerinin yanına geri gönderdi.
Sonra iki hocam da vefat etti. Onların yerine sohbetleri ben yapmaya başladım. Talebelerim çoğaldı. İsmim her yere yayılmaya başladı.
*
Ebu Ali Farmedî hazretleri hocalarından sonra zamanının velîlerinin en meşhuru ve en büyüklerinden olan Ebu’l Hasan Harakânî hazretlerinin sohbetine katıldı. Onun yanında daha yüksek derecelere kavuştu ve kemâl mertebesine ulaştı. Bunu şöyle ifade ederdi:
“Kalbimde hissettiğim aşk ve şevk ziyadesiyle artmıştı. Bu duygunun çokluğu sebebiyle Ebu’l Hasan Harakânî hazretlerinin yakınlığına kavuştum. Nihayetsiz feyzlere ve manevi mertebelere eriştim.”
*
Ebu Ali Farmedî hazretleri bir gün Nişabur’da bir mecliste vaaz veriyordu. Büyük âlimlerden İmam Cüveynî rahmetullahi aleyh de o mescide gelmişti. Cüveynî, Ebu Ali Farmedî hazretlerine;
– “Âlimler peygamberlerin vârisleridir” hadis-i şerifi ile hangi zümre kastedilmiştir, diye sordu.
Farmedî hazretleri büyük bir tevazu ile şöyle dedi:
– O zümrenin mensupları, ne bu soruyu soran ne de bu sorunun sorulduğu kişi gibidir. Peygamberlerin gerçek vârisleri şu mescidin kapısında yatan sâlih zât gibi olanlardır.
Ardından, Allah dostlarından Muhammed bin Eslem’in kabrini işaret etti.