Toplumun kanayan yarası olan ve gittikçe sayıları hızla artan, kolay geçim kaynağı olarak bilinen her sokak başında karşımıza çıkan yüz kızartıcı DİLENCİLİĞİ tarif ederek yazıma başlamak istiyorum. DİLENCİLİK; yardıma muhtaç olduğunu gerekçe göstererek başka insanlardan para, yiyecek, giyecek gibi şeylerin istenmesidir diye tarif edebiliriz. DİLENME, İslam dininde çok kötü bir kazanç kaynağı olarak belirtilmiştir. Dinimiz İslam, DİLENCİLİĞİ hoş görmediği gibi, ihtiyacından dolayı DİLENMEK zorunda olan fakir ve yoksulları eli boş çevirmeyi de tasvip etmemiştir. İslam dini ihtiyaç sahibi olduğu için DİLENMEK zorunda kalan bir kişiye az çok bir şeyler vermek suretiyle memnun etmeyi, bir şey verme imkanı yoksa güzel, tatlı bir sözle kırmadan geri çevirmeyi tavsiye etmektedir.
Allahu teala Kur'an'ı keriminde "insanlar ve tüm canlıların rızıklarını vereceğini" (Hud 6) vadetmiştir. Bu nedenle ihtiyaç sahibi olan bir kişi bunu önce Allahu tealaya durumunu arz etmeli ve ondan yardım istemelidir. Başkalarına el açıp dilenmek, Allahın bütün canlılara verdiği rızık garantisine güvenmeme anlamı taşır. Allahın yarattığı kullara el açmak Allaha karşı büyük saygısızlıktır. DİLENMEK bu kadar kötü bir meslek olmasına rağmen İslam alimlerine göre Çalışamayacak derecede güçsüz düşmüş ve herhangi bir şekilde zaruri ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa onun DİLENME'sini caiz görmüşlerdir. Konumuzla ilgili asrı saadette geçen bir olayı kısaca sizlere anlatmak istiyorum.
Bir gün Peygamber efendimizin huzuruna güçlü kuvvetli bir adan gelerek "Himmete muhtaç bir fakirim. Bana sadaka vererek yardım ediniz..." diyerek DİLENCİLİK yoluyla para istedi. Peygamber efendimiz el açıp dilenen sağlam adama "Senin evinde hiçbir şeyin var mı" diye sorduğunda Adam "Evet, kalınca bir cübbem var, yarısın altıma alır, diğer yarısını da üstüme örterim, bundan başka birde ağaçtan oyma su kabım var. Onda da suyumu saklar, ailemin içeceklerini muhafaza ederim" dedi. Adamı dikkatle dinleyen sevgili Peygamberimiz Adama "Bu ikisini derhal bana getir" diye emir buyurdu. Perişan kıyafetli, uzun boylu adam derhal evine gidip yünden dokunmuş cübbesini ve ağaçtan oyma su kabına getirip Resulullaha teslim etti. Resul'i Ekrem bu iki eşyayı göstererek "Bunu kim satın alır diye" sordu. Hazır bulunanlardan biri "Ben bir dirheme satın alırım ya Resulullah" dedi. Resulüllah "Artıran yok mu" dediğinde bir başka alıcı "Ben iki dirheme alabilirim" dedi ve eşyaları aldı. Peygamber Efendimiz parayı fakire verirken "Bir dirhemine zaruri ihtiyaçlarını al, diğer bir dirhemine de bir balta ile bir ip al ve hemen yanıma gel" buyurdu.
Fakir adam bir dirheme ev ihtiyaçlarını alıp diğer bir dirheme de bir balta ile ip alıp Resulullahın huzuruna geldi. Peygamber Efendimiz şefkatle adamın elinden tutarak "Git Medine'nin kenarında bulunan kuru hurma dallarını keserek şehre getirip sat. Bu minval üzerine devam et seni on beş gün sonra mutlaka görmeliyim, bana tekrar uğra" buyurdu. Peygamberimizin huzurundan ayrılan adam derhal Çalılığın yolunu tuttu. Aradan tam on beş gün geçmişti. Resulü Ekrem'in huzuruna yeni elbiseler alarak çevik, kendinden emin bir şekilde çıktı. Peygamber efendimiz adamı görünce hemen onu tanıdı ve ona "Nasılsın" dediğinde adam "Elhamdülillah on dirhem kazandım. Bir kısmı ile sattıklarımı geri aldım. Ev ihtiyaçlarımı temin ettikten sonra gördüğünüz gibi üstümü başımı da yeniledim ya Resulullah" dedi. Peygamber Efendimiz de "Birinizin sırtı ile odun getirip satarak nafakasını kazanması, avuç açarak dilenmesinden hayırlıdır" buyurdu.
Evet sevgili okurlar. Veren el alan elden üstündür düsturu gereği almak için değil devamlı vermek için çalışmalıyız. Dünyanın en eski mesleği olarak bilinen dilenciliği asla yapmayalım. Çoluk çocuğumuzu alın teriyle kazandığımızla beslemeliyiz. Allah cümlemizi alan değil veren kullarından eylesin.