Sevgili okurlar. Bu günkü yazımda siz değerli okuyucularıma ashabı Kiramdan ve ahreti için dünyasını feda eden Osmanlı padişahlarının hayatından, görevde bulunan idarecilerimizin örnek almaları için kısaca notlar verip daha önce edindiğiniz bilgileri tazelemek istiyorum.
Allahu Teala Bakara suresi 274 cü ayeti kerimesinde "Mallarını gece ve gündüz gizli ve aşikar hayra sarfeden kimseler, işte onların Rableri yanında ecirleri vardır ve onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır" buyurmaktadır. İnfakta bulunacaklara mükafat verileceği belirtilen bu ayeti kerime Hz.Ali (R.A) hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir. Ayeti kerimenin inmesine mazhar olan Hz. Ali, bu dünyaya asla iltifat etmezdi. Eline bin altın geçse, bir tanesini bile ertesi güne bırakmaz, o gün hepsini sadaka olarak fakire fukaraya dağıtırdı. Bu cömertliğinden Peygamber efendimiz Hz.Ali için "Sultan'ı Eshıya” (Cömertler sultanı) buyururlardı. Bir gün yanında sadece dört dirhemi var iken bunun bir dirhemini gece, bir dirhemini gündüz, bir dirhemini gizli, bir dirhemini de açıktan olmak üzere hepsini tasadduk etmişti. Rasulullah "Ya Ali seni bu infaka ne sevk etti" diye sorduğunda "Rabbimin vaad ettiğine layık olmak için böyle infak ettim" demişti. Peygamber efendimiz de "O vaad edilen mükafat, senin içindir" buyurmuştur.
Eshabı kiram arasında öyle sahabeler vardı ki insanlar arasında olduğu gibi Melekler arasında da tanınıyordu. Bir gün peygamber efendimizin yanında Cebrail Aleyhisselam vardı. Bu sırada uzaktan Ebu Zerri'l Gifari (R.A) göründü. Cebrail Aleyhisselam "Bu gelen Ebu Zer’dir deyince, Resulullah Efendimiz "Siz onu tanır mısınız" diye sordu. Cebrail As. "O Melekler arasında, insanlar arasında olduğundan daha meşhurdur" dedi. Resulullah "Ne ile bu dereceye ulaştı" diye sual buyurunca "Nefsi ile şiddetli mücahede ettiğinden ve ihlasi suresini çok okuduğundan dolayı" cevabını verdi.
Şimdi de daha yakınlarımızdan ecdadımız Osmanlı Padişahlarının edebinden bahsedelim. Bildiğiniz gibi İslamiyetin iki mukaddes şehri olan ve bu sebeple Harameyn diye anılan Mekke ve Medine şehirleri vardı. Yıllarca Mekke ve Medine Osmanlının himayesi altında kalmış, Mukaddes beldeler ve halkının huzur ve refahı Osmanlı padişahlarının başta gelen görevlerinden biri olmuştur. Yavuz Sultan Selim 1517 Ridaniye zaferinin ardından Kahire’ye girdikten sonra burada kılınan Cuma namazı sırasında, Hutbede imam efendi Yavuzdan "Hakim'ül Harameyn"(Mekke ve Medine’nin Hakimi) dediğinde, Yavuz Sultan Selim Han Ayağa kalkarak "HadimüHarameyn " (Haramaynin hizmetkarı) diyerek imamı uyarır, ve imam söylediğini düzelterek "Hadimül Harameyn” der. Sultan Selim Han hutbede bu lafzi duyunca göz yaşlarını tutamaz. Namazdan sonra hatibe ihsan ve iltifatlarda bulurun. II. Abdülhamit han hicaz demir yolunu döşetir. Medine tren garını şehrin 2 km. uzağına yaptırır Peygamberimizin Ruhaniyetinin rahatsız olmaması için rayların altına keçe döşettirir.
Hz. Ömer hilafet makamındadır. Geçimini sağlamak için Beytül malden maaş ödenmektedir. Bir gün evine vardığında hanımının yeni bir etek giydiğini görür Hanımına, "Bu eteği nereden aldığını sorar" Hanımı da "İki senedir mutfaktan artırdığım parayla aldım" der Bu duruma çok hiddetlenen Hz. Ömer derhal meclisini toplar ve "Ömer’e verdiğiniz maaş çok geliyor. Derhal maaşımı indirin diyerek tarihe Hz. Ömer adaletini altın harflerle yazdırır. Bu incelik Allah korkusundandır.
Sevgili dostlar onlar böyleydi. Onların ahlakıyla ahlaklanmadığımız için idari kadrolarımızda çürümüşlük yaşanıyor. İyilere sözüm yok. Devletin imkanlarına sırtını dayayıp 3-5 yerden maaş alan, yetimin öksüzün ve fakir halkını yiyen idarecilerimizin kulakları çınlasın. Mal mülk gelir geçer. Hakiki iman ve ihlas bizimle gidecektir. Allah cümlemizi ecdadımızın ahlakıyla ahlaklandırsın.