ECDATTA ADALET ANLAYIŞI
Adalet bir hakimin veya bir idarecinin Devletin idaresi için tesis edilen kanun ve nizamnameleri yerinde ve doğru olarak kullanmasıdır. Adalet, Bir kimseye payına düşen hakkı adil bir şekilde verme, doğruluk, dürüstlük gibi anlamlara da gelmektedir. İslamda Adalet sahibi denildiğinde hak ve hakikatten ayrılmayan, zulmetmeyen, doğru sözlü ve hakkaniyetle hükmeden kimse kastedilir. Adalet, inançta, sözde, fiilde ve davranışlarda itidal manasında olup bir işte orta yolu bulmak ve aşırılıklardan kaçınmak demektir. Adaletin, İlkel adalet, uygar adalet, denkleştirici adalet, dağıtıcı adalet, sosyal adalet ve ilahi adalet gibi çeşitleri vardır.
Adalet konusunda Allahu Teala nisa suresi 58. ayeti kerimesinde "Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor." buyuruyor. İki cihan güneşi peygamber efendimizde bir hadislerinde "Kim Müslümanlara kadı (Hakim) olmaya talip olur ona kavuşur ve adaletle hükmederse ona cennet vardır. Zulümle hükmeder Adaletli davranmazsa ona da cehennem vardır" (süneni ebu Davut), diğer bir hadislerinde de "Hırsızlık yapan kızım Fatıma bile olsa cezasını vermekten geri durmazdım" buyurarak adaletin önemini bizlere bildirmişlerdir. Adaletiyle insanlık tarihine ismini Altın harflerle yazdıran 2. halife Müminlerin emiri Hz. Ömer "Adalet Mülkün temelidir" diyerek hz. Ömer adaletiyle insanlık tarihine örnek olmuştur.
İslam ahlakıyla yetişen nesiller adaletli davranmaya özen göstermişler, insanlar arasında amir, memur, işçi, köylü, zengin, fakir, hiç ayrım yapmadan, hiç kimse ve hiç bir kuvvetten korkmadan adaleti tesis etmişler, tebaada yaşan inancı ve itikadı ne olursa olsun kendisine adaletsizlik yapılmayacağına kanaat getirdikleri için İslam toplumlarında rahatça yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu nedenle toplumda huzur tesis edilmiş, devletler yüzyıllar boyunca yaşamıştır.
Konumuzla ilgili ecdadımızın yaşadığı güzel bir örneği hatırlayalım. Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u feth ettiğinde hapishanelerde bulunan mahkumları affederek hepsini serbest bırakır. Fakat iki papaz hapishaneden çıkmak istemezler. Konu Fatihe aktarıldığında bu iki papazı karışına alarak "Niçin çıkmak istemediklerini" sorar. O iki papaz Bizans imparatoru Kostantin'e adil ve hakka riayetli olmasını söylediklerinden zindana atılmışlardı. Bu nedenle “Böyle adaletsiz bir dünyada, içerisi dışarısından daha rahat onun için çıkmak istemiyoruz" dediler.
Fatih Sultan Mehmet Han bu iki papaza "Sizlere bir teklifim var. İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimizi dolaşınız. Müslüman hakimlerin ve halkın davranışlarını dinleyiniz. Adaletsizlik ve zulüm görürseniz hemen gelip bana bildiriniz ki kararınızda haklı olduğunuzu gösteriniz" der. Bu teklifi kabul eden iki papaz gezdikleri yerlerden İznik’te bir olaya şahit olurlar. Olay şöyledir: Bir Müslüman diğer bir Müslümandan bir tarla satın almıştır. Ekmek için tarlayı sürerken sabanın ucuna bir küp dolusu altın takılır. Tarla sahibi küp dolusu altını alarak tarlayı aldığı ilk tarla sahibine giderek "Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer tarlanın altında küple altın olduğunu bilseydin, bu fiyata bana satmazdın. Bu nedenle bu altınlar senin hakkındır. Al altınlarını" der. Tarlanın eski sahibi de “Hayır, ben, sana bu tarlanın içini, dışını, altını, üstünü, hepsini birden sattım. Senin nasibine çıkan bu altınları nasıl ben alabilirim. Altınlar senin hakkındır" der. Mesele kadıya intikal eder. İznik kadısı, bu iki Müslümanın hakka riayet etmeleri hususunu taktirle karşılamış, altınları ikisine paylaştırıp helalleştirmiştir.
Papazlar daha fazla gezmeye gerek görmeden İstanbul'a gelerek Fatih' in huzuruna çıkarak gördüklerini anlatırlar ve "Bütün bunlar, Müslümanlardaki din kuvvetini, Allah korkusunu gösteren çok ibretli olaylardır. Biz karar verdik. Artık zindana girmeyeceğiz. Çünkü bu adaleti gördükten sonra, sizden olmayan Hıristiyan papazların dahi zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz" diyerek Müslüman olurlar. İşte İslam ahlakıyla yetişen nesiller bize örnek oluyor. Peygamberimiz Ebu Zerril Gıfariye "Siz mi büyüksünüz, ben mi” diye sorduğunda, Ebu Zer “Tabiki siz büyüksünüz. Fakat ben sizden yaşlıyım yaresulullah" diyor. Edebi görüyor musunuz.
MUAMMER KANDEMİR
TARİHTEN DAMLALAR