NE DİNİMİZDE, NE DE KANIMIZ DA VAR!
Yayınlanma :
28.07.2021 02:03
Güncelleme
: 28.07.2021 02:03
Lütfen beni affedin.
Çünkü bu yazım da, vatandaşlarımızın bir serzenişi, bir söylemi, bir istemidir!
Bunu dillendirmek ve okurlarımızın bilgisine sunmak da görevimizdir diyorum.
Hani elçiye zeval olmaz babından.
***
Bu günlerde öyle söylemler ve de öyle uygulamalar/yaptırımlar yaşıyoruz ki anlamak mümkün değil.
Sanki Necip Fazıl Kısakürek’in; “İdeologya örgüsü” adlı kitabında yazılı olan aynı “ Baş yüce’lik” sistemi gibi!
Hayret değil mi?
Bunda da, dirlik var, düzen var, adalet var, hukuk var ama en son sözü de yine “ baş yüce” söylüyor!
Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, isterse yargı kararı bile olsun, yine de son kararı “ baş yüce” veriyor!
Hiç kimse kusura bakmasın ama düşman başına dostlar, demeden de geçemeyeceğim.
Bu durumlar da vatandaşlarımızı öyle tedirgin, öyle öteleyici, öyle kırgın, öyle kızgın ve kuşkulu yapıyor ki, Allah sonumuzu hayır etsin diyebilirim.
Vatandaşlarımız da; “sanki kutuplaşmış bir ülke ve insanlarıymışız gibi” diyorlar!
Ve Süphan Allah!
Sizler kim?
Bizler kim?
Merak ediyorum doğrusu.
Ha bu tür olaylar geçmişte yaşadığımız 15 Türk Devleti içlerinde de yaşandı!
Beylikler hariç!
Ama her biri de bu tür olaylardan, fitneden, siyasi erk ve hırstan dolayı da tarihsel işlevliğini yitirmiş oldu.
Yazık ve üzücü!
Sizler üzülmüyor musunuz ki?
Lütfen tarihe bakın.
Bu ana kadar hırslı siyasi çıkarlar ve siyasi erkler yüzünden, geçmişteki devletlerimiz de bazı nedenler dolayısıyla tarih olmasalardı, içerden yıkılan bu devletlerimiz ayakta kalsaydı ve tek devlet olarak bu günlere gelinseydi…
Şimdi dünya coğrafyası içersinde inanın ilk üç devlet arasında olurduk.
Yazık ki ne yazık!
Tarih somut bilgilerle dolu!
Ve hepsi de bizim Atalarımız, dedelerimiz, kanımız/canımız, nur içersinde yatsınlar.
Ama son pişmanlıklar da asla fayda vermiyor!
Çünkü dinimiz belli, cinsimiz belli, ırkımız belli; ayrıca bu topraklarda dini/dili/kültürü belli ve ayrı olan insanlarımız da var olduğu gibi, onların inançlarına, bakışlarına, duruşlarına da tabii ki saygılı olmalıyız.
Oluyoruz da.
Eğer ellerinde nüfus cüzdanları varsa ki var, tek bayrak altında tek devlet olarak kardeşçe yaşamaktan başka da ne derdimiz olabilir ki?
Geçmiş de hepimizin, gelecek de hepimizin!
Yolumuz tek, inancımız tek, Bayrağımız ve Devletimiz de tek!
Bunun ötesi olmaz, olamaz da.
Daha ne olsun ki be dostlar?
Nedir bu kem bakışlar, söylemler ve ötelemeler?
İnanın birlik ve beraberlikten başka hiçbir şey bizi mutlu kılmaz, büyütmez, geliştirmez…
Geliştirmez be kardeşim, geliştirmez.
İnşallah düzelir.
***
“Bu dünya en uzun Sultanlık yapan Davut Peygamber oğlu Sultan Süleyman’a bile kalmamış ki” kime kalsın?
Baki olan; dinimizle, dilimizle, bayrağımızla ve Devletimizle ebediyete kadar mutlulukla yaşamak değil mi?
İşte halkımızın genelde düşünce yapısı da bu!
***
Daldan dala geçiyor gibi olmasın ama…
Hz. Sultan Süleyman’ın dile getirdiği bir vasiyetini de, hiç kusura bakmayın kısaca da olsa ele almadan geçemeyeceğim.
Çünkü bu bir onurlu ve erdemli olaydır.
Bir derstir, bir nasihattir, bir vasiyettir!
Ki bu kişi, İlk kitaplı Peygamber olan Hz. Davut’un da oğludur!
Bakın ne diyor:
“Ben ki Hz. Sultan Süleyman’ım; bu toprakların en zengin, en güçlü sultanı olduğum gibi, kurt’a, kuş’a da hükmeden bir kişi de olarak, bu söylediklerim tebaa’ma görsellik için vasiyetim olsun!
Ben öldükten sonra, bir elimi salın dışına çıkarın...
Çıkarın ki bunca güç ve bunca zenginlikten sonra, öbür tarafa giderken elimin boş olduğunu bütün tebaam görsün ve bundan da ders alsınlar” demiş!
Ne güzel değil mi?
Bir peygamber oğlu olsa da, inançlarımız ayrı olsa da, kimse de bu düşünce ve bakışı da yadsıyamaz!
Tanrım bizlere de böyle düşünenler nasip etsin.
***
İşte bu günlerde yaşananlar da aynı; “ bir taş ve bir kuyu konusu” gibi!
Birileri kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı çıkaramıyor, hesabı!
Yazık!
Bunun hiç de akıllı yapılan bir olay olmadığı görüldüğü gibi, kimlerin bu davranışlarıyla ve söylemleriyle, nerenin değirmenine, nasıl bir su taşınmak istenmesi de tedirgin edici bir olay olmaktadır!
Bu tavır da, vatandaşlarımızı ziyadesiyle tereddütlere/şüphelere taşımaktadır.
Kısaca yakın tarihimize şöyle bir bakacak olursak…
Hiç de tasvip etmediğimiz olayları görmüş/yaşamız oluruz!
Detaya girmek istemiyorum ama …
Bir Çanakkale’yi dahi geçemeyen yedi düvelin askeri ve gemileri, İstanbul’a, Dolmabahçe sarayın önüne nasıl geliyor, önce bunu bilmemiz gerekir?
“İşgal Kuvvetleri Kom. İstanbul Valisi İngiliz Ç. Harington’un Anıları” kitabı. Lütfen okuyun!
Bizler tabii ki biliyoruz ama hala bilmeyenlerimiz de var!
Yazık!
Tarih sarihtir, bellidir ki bu ulus, bu devlet, bir İstiklâl savaşı yaşamıştır!
Bu da çok şükür Türk Milletinin zaferiyle sonuçlanmıştır.
Bu yaşanan ve var olma savaşı da hepimizin onurudur, şerefidir!
Şanlı Türk Devletinin bir yeniden var oluşudur, kendi küllerinden yeniden doğuşudur!
Yoksa şimdi bu ülkede kimler var olacaktı, birileri sultan olarak kalacaktı ama kimler tarafından da bizler bir sömürge olarak yönetilecektik?
Kahrolmaz mıydınız a beyler/ bayanlar kahrolmaz mıydık?
Tabii ki olurduk.
O nedenle ki “Onlar kim, bizler kim” gibi yorumlara da halen daha neden olmaktan kurtulamamışız!
Yazık!
Yüz yıllarca nice savaşları görmüş, yaşamış; yüz binlerce şehitler, kayıplar ve gaziler vermiş ama sonunda istiklâline kavuşmuş bir neslin evlâtları olarak da, 100 yıl içersinde bu zamana kadar böyle bir olay ne görülmüş ne de duyulmuştur!
Şimdi ana konumuza gelelim bakalım:
Bakın bir hanımefendi, bir Tv. Kanlında ne diyor?
Dilini inşallah eşek arısı soksun!
Bunun da sırtını sıvazlayanlar utansın!
“Ben mahallemde bulunan kişilerin listesini yaparak belirledim!
Bizim aile en az elli kişi götürür, bu donanımın hepsi de bizde var”!
Lafa bak lafa!
Aynı Sivas ve de Kahraman Maraş’ da olan, yaşanan acı olaylar gibi!
Vay anasını!
Yazıklar olsun be dostlar.
Ne diyeyim, seni doğuranlar, seni besleyenler, seni büyütenler utansın!
Dilerim hakkında hukuki işlem de yapılmıştır.
Hemen aklıma “Yüzbaşı Selâhaddin’in romanı” geldi”.
İşte bu tipler, Kuvva-i Milliye oluşurken; donanmış ve yola çıkmış olan askerlerimizi de savaşa katılmaktan caydırmış olan kişilerin bakışları ve düşünceleridir!
Hakkında ferman ve Fetva çıkarılan Mustafa Kemal’e karşı olan duruş/bakışlardır!
Bu devlete; “asker de, vergi de verilmez” diyenlerin bakış/ duruşlarıdır!
Yazık be dostlar, yazık!
İnançlara ve düşüncelere saygı duyarım ama…
Bu bayana bir kez daha yazıklar olsun demeden de geçemeyeceğim.
Tanrım; bu tiplere akıl fikir versin.
Başka diyeceğim yoktur.
Tanrım gülen yüzlerinizi hiç eksik etmesin.
Sevgi saygı bizden sevgili dostlar.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: