Bu topraklarda yaşayan her insanımızın, Dinine, diline, rengine, kültürüne ve siyasi inançlarına saygı duyan politik bir yapımız/algımız vardır.
Temsil etmiş olduğumuz kök yapımızı da asla inkâr eden bir karakter yapımız olmadığı gibi, bukalemun tipli çıkarcı bir duruşumuz da olamaz.
Bu yapılara ve inanışlara saygı duysak da, yani ne isek o’yuzdur!
Yani bir Türk evladı olmaktan da gurur duyarız.
Ama kafatasçı gibi bir düşüncemiz de asla olamaz.
Bana göre önce insan gelir.
Nerede olursa olsun, nerede yaşarsa yaşasın.
Onun için, insanın insan gibi yaşatılması faktörlerini de yaşama geçirmek amacıyla siyasi ve inançsal bir duruş sergileriz.
Hem de demokratik ve yasal koşullar içersinde!
Ama ne yazık ki şu zamanlarda demokratik yapıları görmek ve bulmak da pek mümkün olmamaktadır.
Belki düzelir diye de umut içersinde bekleyip duralım bakalım.
Hani, “Yörük göçü gide/gide düzelir” derler ya, bizimki de o hesap!
***
Şimdi ise ülkemizdeki yapılan hemen/hemen her seçimlerde, bir gömlektir ortaya çıkıyor ve seçim sonrası da birden ortadan kayboluyor!
Bu nasıl bir gömlektir?
Bu hangi renkte bir gömlektir ki bunu da anlamakta zorluk çekiyoruz?
Aynı zamanda da siyasi amaçlarla dillendirilen ama bazen de değişen, “ biz beyazlarımızı giydikte geldik” şeklinde de ifade edilebilen bir gömlek!
Hem de kimlere karşı?
Oysa her bakışın ve söylemin bir tek manası ve anlamı vardır.
Neyse o dur ve tek anlamda söylenir.
Ve de politik anlamda pek fazla malzeme yapılmaması gerekenlerden de biridir.
Çünkü ülkemizde var olan ve yaşayan, azınlık olarak dile getirsek de bu ülkenin insanı olan birçok vatandaşlarımız mevcuttur.
Dini, dili ve kültürü ayrı olsa da!
En azından bunlara saygı duymak gerekir.
Çünkü hepsi de T.C. kimliği taşımaktadır ve seçmendirler.
Ama nerde?
Her neyse.
Amacımız politik anlamda sürtüşme yaratmak değil, bu bakışların ülkemize neyi getirmek ve neyi yaşama sokmak istedikleridir!
***
Benim bildiğim Milli görüş; yabancı sermayeye ülkemizin kaynaklarını ve akçe getiren değerlerini peşkeş çekmezler!
Onlara değer verir ve kendi kaynaklarını kendi insanlarına vererek ülkesine/insanına gelir sağlayacak yapıyı sağlarlar.
Ayrıca, ekerler ve de üretirler.
Devlet ekonomisine katkı sunabilmesi için böyle bir yolu izlerler!
Ama Devlet desteği de şarttır.
Bu böyledir.
Oysa şimdi bu böylemi?
Neredeyse Anadolu coğrafyasının her tarafında, yer altı/yer üstü ne kadar gelir getiren zenginlikler varsa, ne kadar kurum ve kuruluşlar varsa, hemen/hemen hepsi yabancı sermayenin eline verilmiştir.
“Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” gibi!
İşte durum budur.
Her ne kadar serbest pazar ekonomisine, ülkeler arası devlet politikası olarak sıcak bakılıp bu yönde bir politik duruş sergilense de.
Milli duruşa ters düşen bir yapıdır.
İşte bu bakışa tezat teşkil eden yapı:
***
Şimdi yabancı sermayenin elindeki kaynaklara şöyle bir bakalım:
Türk Telekom : Arapların
Kuşadası limanı : İsraillilerin.
Petkim : Azerilerin
Tekel sigara : Hollandalıların
İzmir limanı : Çinlilerin
Demirdöküm : Almanların
Araç muayene : Almanların
Telsim : İngilizlerin
Türksel : Rus ve Finlilerin
Avea : Lübnanlıların
TEB. : Fransızların
Finas Bank :Yunanlıların
Oyak Bank : Hollandalıların
Deniz Bank : Belçikalıların
Yapı Kredi : İtalyanlıların
MNG Bank : Lübnanlıların
Şekerbank : kazakların
POAŞ : Avusturyalıların
Migros : İngilizlerin
Digitürk : Katarlıların
Bu arada tank ve benzeri imal eden yerler ve de Aselsan gibi değerli kurumlar da, ne derece doğrudur bilemeyiz ama yabancılara verilmesi yönünde basın/ medya olarak dillerde dolaşmaktadır!
Bunların yabancı sermaye olarak bu ülkeye nasıl bir katkısı olur hesaplayın bakalım?
Serbest Pazar ve ticari ilişkiler ne kadar değerli gibi gözüküyorsa da…
Bunların bize getirirsi ne olur bir ölçün bakalım?
Bu ne Milli görüşü, ne de beyaz gömlek politikalarını yansıtır!
Kendilerine özgü bir bakışın politikalarından başka bir şey değildir.
“Üstü yakar, altı dondurur”!
Yazık.
***
Şimdi de “ beyaz Türkler” tabiri çıktı!
Hem de dikkat çekici olarak.
Peki, kim bu beyaz Türkler?
Kim bu vatanın evlatları?
Kısaca; batı medeniyetini benimseyen, ekonomik durumu iyi olan ve şehir merkezlerinde yaşayan ve de tuzları kuru olarak lanse edilmeye çalışılan bu toprakların evlatları!
Bak sen!
Peki, bunlar nereden gelip bu Anadolu topraklarına yerleşmişler?
Nereden olacak?
Hepimiz gibi; Selçuklu Sultanı Muhammet Alpaslan’ın 1071 yılında Bizanslarla yapmış oldukları Malazgirt savaşından sonra gelip bu topraklara yerleşen vatandaşlarımız!
Yani bizim yurttaşlarımız, Oğuz boyu Türkleri!
Başka kim olacaklardı ki?
Peki, neden itham altında bırakılıyorlar?
Neden olacak, çok basit?
Bunu söyleyenler gibi düşünmedikleri için!
Yazık!
Tanrım; sen vatanımızı ve milletimizi koru.
Bakalım daha bunun ucu nerelere kadar gidecek, bekleyip görelim.
***
Gülen yüzleriniz solmasın inşallah.
Sevgi/saygı bizden değerli okurlarımız.