Hatamız olursa lütfen af ola.
Bakalım neler yazmışız?
Hani tarih tekerrürden ibarettir derler ya, işte o cinsten.
***
Önce kendime sormalıyım!
Nasıl bir yaşam, nasıl bir ülke/dünya ve nasıl bir parti istiyorum diye?
Bu devirde zor gibi gözükse de yine de kolay bir soru.
Ama önce inanmak gerekir!
Yani, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve ilkeleri gibi!
Fakat şunu da unutmayalım ki bunun içinde can var, yani insan var, bayrak var, adalet var, devlet ve de devletin bekası var, dünya coğrafyası içersinde de onurluca yer almak var!
Ayrıca eline ve de diline hakim olmak var!
Devletini/bayrağını ve milletini bağrına basan vatanseverlik var!
Yani bu iş ne atmaya, ne de tutmaya gelmez.
Önce yasal özgürlüklerin ve hukukun üstünlüğünün olduğu…
Sevgi ve saygının yaşatıldığı…
Sonra insanın insan gibi yaşaması konusunda; dini, dili, rengi ve kültürü hiç seçenek yapılmadan, ekonomik yaptırımların adaletlice pay edildiği, yani pastanın adaletlice paylaştırıldığı…
Arkasından da, demokrasinin gereği oluşan ve bu düşünceleri yaşama geçirmek için kurulan partilerin de böyle bir programa sahip olmalarını, uygulamalarını istediğim bir yapı!
Ne güzel olur ama değil mi?
Kavgasız/dövüşsüz, olgun ve kardeşçe bir yaşam!
Bu olmaz mı?
Tabi olur.
Hem de büyüyen ve gelişen bir bütünlükle.
***
Ama önce bilgi, birikim, kültür ve “Meritokratik” bir yapı! (Meritokrasi yani üst akıllı oluşum)!
Ondan sonrasını da ne kadar sorgularsan sorgula.
Gözüken ve gidilecek olan tek yol; ülkenin ve ülke insanının varlığı, bekası, mutluluğu olacaktır!
Tabii ki kırmızıçizgilerimize de saygı gösterilerek.
Bakın nasıl bir “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” oluşuyor görün.
Hem de aslanlar gibi!
***
Peki, bu söylemeye çalıştıklarımızdan bir kısmını dahi, şimdiki partilerde görmek mümkün mü?
Bence pek yok gibi ama istisnaları da var tabii!
Çünkü insanın, hırsı ve kini her nedense durmak bilmiyor.
Söylemleri, kırıcılıkları özellikle de oy alma adına iticilikleri.
Allah ıslah etsin.
Peki, bu durumda neyi ve neleri görmek mümkün?
İlk görünen, partinin başında olan kişinin önce dikta vari bakışları ve uygulamalarını görüyoruz!
Yani siyasi geleceğini garantiye alma adına bunu yaptıklarına şahit oluyoruz.
“Ben ne dersem o olur” duruşlarını…
Seçimlerde, oy istemeye mecbur kaldıkları, adeta kandırmaya çalıştıkları seçmenin düşüncelerinin/istemlerinin bir an olsun dinler gibi görünseler de dikkate bile alınmamalarını…
Milletvekillerini ben belirlerim, siz de seçersinizin emrivakiliğini…
Yani otoriter bir bakışı görüyoruz!
Belediye başkan adaylarını belirlemede bile, yörenin seçilmiş yönetimine, yani kendi örgütüne inisiyatif tanınsa da, son sözün yine parti genel başkanının olmasını…
Parti organı olarak seçilen yönetimlerin veya başkanlarının bakış açıları bana uymuyor şeklinde bir yaptırımla keyfi olarak görevden alınmaları, siyaseten ötelenmelerini görüyoruz!
Bu saymakla da bitmez.
Ya seçim yasasına ne demeli?
Bırakın detaylarına girmeyi, seçim sistemini irdelemeyi; önce, sayım sonrası seçim sonuçlarına bile seçmenimizin kuşku duymamaları mümkün değil.
Öyle bir yapıya gelmiş ki bu konuda birçok iddialar var!
Tereddütler var.
Hatta trafolara giren kediler bile var!
Yani ne yapıyorlar?
Öyle olmazsa bile, işte ben seni öyle veya böyle hallederim yine ötelerim diyorlar!
Ne güzel ayıplarımız var değil mi?
Bu da bize ne çok yakışıyor ama değil mi?
Hem de demokrasiden ve sözde var olan hukuktan bahsederek.
İnsan haklarından sözde pasajlar sunarak!
Bu anlayış mı, bu ülkeyi, büyültecek, kalkındıracak, çağ atlatacak?
Ne dersiniz?
Benim diyeceğim tek şey, hadi canım sende!
Dilerim, inşallah herkes biraz vicdan sahibi olur da bunlar düzelir.
Yoksa işimiz ülke insanı olarak hiç de o kadar kolay değil.
Ama her şeye rağmen yinede ülkemizin/ insanlarımızın yaşamı ve bekası adına, canımız pahasına da olsa, bu uğurda her zaman varız.
***
Ayrıca, hele bir de o güzel dinimizin siyasete alet edilme olayı yok mu?
Eyvah ki eyvah!
Sanki bunu yapanlar Müslüman!
Bunlar gibi düşünmeyenler de kâfirmiş gibi!
Yazık.
Yazık be kardeşim yazık!
Aynı tarihin derinliklerine gömülen hariciler gibi!
Özleyip de bir türlü adını koyup uygulayamadıkları “Baş yücelik” gibi!
Sümme haşa!
İşte; dil, din, kültür bakımından zengin olan yurdumuzda insanlarımızı da böyle bir bakışla ötelemiş oluyorlar!
Ayrıştırılıyorlar!
Oysa bu ülkede, dört ayrı din’den olanlar var olduğu gibi, ayrıca diğer inanışlara da inananlar var!
Ezidi’ler bile var!
Yani tam bir mozaik!
Ama hani kardeşlik, hani birliktelik, hani huzur, hani büyük devlet?
Sabır selamettir derler ama yine de bekleyelim bakalım.
“Alma mazlumun ah’ını çıkar aheste/aheste” söylemini de sakın ve de asla unutmayarak!
Yorumlar
Kalan Karakter: