Ev:Dört Duvar mı?
Ev, mesken, beyt, hâne, fakirhâne, yuva, bark, baraka, kullandığımız günlük kelimelerdendir. Evimiz, huzur yuvamızdır. Evlerimiz, sevgiyi bulduğumuz ya da bulmamız gereken yerlerdir (Rum,30/21).KerimKitap der ki: Eve İzinsiz girmeyin,Selamsız girmeyin (Nûr,24/27).Ev sahibinin ve misafirin yapması gerekenleri titizlikle gözetin(Ahzâb 53-55).Bizim evlerimizin beslendiği kaynak hiç şüphesiz hâne-i saadettir (Peygamberin evi).O’nun evi gibi olsun evlerimiz inşallah.
Kültürümüzde Ev mimarisi önemlidir. Zamanın imkanlarına ve çevrenin elverdiği oranda iyi malzeme kullanmaya çalışılır.Geniş olmasını isteriz. Kutlu Nebi; evin genişliğinin müminin huzurundan olduğunu haber verir. ( Buhari, Edebü'l-Müfred, 162.) Geleneğimizde ev inşa ederken mümkünse kıbleye uygun olmasına dikkat edilirdi. Mahremiyet evin planlanmasında mutlaka dikkate alınırdı.Evlerimiz büyük aileye göre planlanmıştır.Dede,Nene,çocuklar ve torunlar. Misafir asla unutulmaz. Hem de yatılı misafir.Ev sahibi olmak isteyenler sadece çarşı-pazara yakın olmasına değil, bir camiye komşu olmasına da dikkat ederlerdi.Esas olan evde hangi marka eşyanın olması değil,evin ve evdekilerin temiz olmasıydı.
Ev: Eşlerden Kurulur
Bir elmanın iki yarısı diye tarif edilir. Eş olmak, karşıdakini tamamlamaktır. Eş olmak, yoldaş olmaktır. Eş olmak, kahra ortak talip olmaktır. Eşler birbirlerini örter ve kötülüklerden korur. ( Bakara,2/187) Evin mahremiyeti vardır. Aynı yastığa baş koymak, omuz omuza hayata sarılmak vardır. Birbirlerinin canlarına, namuslarına, ibadetlerine, mallarına sahip çıkarlar. Çocukların sorumluluğu ortaktır.
Evler sekînet (huzur ) bulunulan yerlerdir( Rum,30/21). Evlerde paylaşım vardır. Bu da bereketi getirir. Örfümüzde sofrada aile bireyleri zaruret yoksa buluşurlar. Paylaşırlar ve bu paylaşma bereketi getirir. İki kişinin yediğini üç kişi de yer, deriz.
Evin Direği: Baba
Maişetten sorumludur. Yaz kış çalışır ve didinir. Çok duygusal değildir. Daha doğrusu çok dışa vurmaz.Ama merhametlidir. Ben olamadım, çocuklar olsun, der. Biz yiyemedik, giyemedik ama çocuklar mahrum kalmasın, der.Baba yol gösteren, koruyan, kollayan, destek olandır. Baba evin direği, evdeki bireylerin sahip çıkanı, mutlu olduğunda sarılıp öpeceğin kişi, üzgün olduğunda dayanıp ağlayabildiğin omuz demektir. Baba her şeye rağmen affeden ve sahip çıkandır.Baba hasta olsa hatta yatalak bile olsa Allah başımızdan eksik etmesin denendir.Çünkü onun aldığı nefes evin nefesi ve güvencesidir.
Evin Bereketi: Ana
Ananın hayatta olması, ailenin birliğinin garantisidir. Bir evde eğer anne vefat etmişse o ev çok çabuk dağılır. Çobansız sürü gibi kalıveririz. Sanki fiziki gücünün üzerinde yük yüklenir bu hayatta analar.Annenin mübarek ellerinin değdiği yere bereket iner. İsraf etmezler, sofradan artanları özenle saklarlar. Kışlık kuruları itina ile hazırlarlar. Bu kadar kendini yorma, artık markette hazır hepsi var, desek bile dinlemezler. Uzaktaki çocuk veya torunlarına eliyle hazırladığı bir parça böreği ,dolmayı özenle ulaştırmak isterler. Anaların yürekleri dağ gibidir. Sanki tüm aile onlara yaslanır. Kültürümüzde birlik oturuyoruz denince yengeler gelir akla. Anadolu’nun birçok yerinde hâlâ yengelere seslenirken yanına ana diye ekleriz. Ayşe yenge yerine, Ayşe Ana denir. Belki bunda efendimizin yengesi, amcası Ebu Talib’in eşi Fatma’nın rolü büyük. Çünkü yengesinin vefatından sonra, hayırla anmış, O’nun çocuklarını doyurmadan kendisini doyurduğunu, çocuklarını yıkamadan Efendimizi yıkayıp saçlarını nasıl taradığını hüzünle anlatmıştır.Peygamberimiz yengesine Annemden sonra annem demiştir.Kültürümüzde ergenlik çağındaki kız-erkek çocuklar için ne kadar da kıymetlidir yengeler ve teyzeler.
Evin Meyvesi ve Süsü: Çocuklar
Çocuk, dünyanın süsü diyor Kur’an. Çocuk sahibi olmak, olamamak, olduktan sonra ebeveyninden önce vefatı, her hali bizler için imtihandır. Rabbim acılarını göstermesin.
Evin Kökü: Dede ve Nine
Medeniyetimizin garantisi dede ve ninelerdir. Asıl sıkıntıyı onlar gördü geçirdi. Köylerinden ilçeye ve en yakın vilâyete giderken çoğu kere yaya gittiler. Birçoğunun çok korunaklı evleri bile olmadı. Hayatta oldukları müddetçe çocuklarımızı,dedeleri ve nineleri ile buluşturalım. Yaşı gereği algıları zayıflayacak, tahammülleri azalacak hatta çocuklaşacaklar. Kur’an bize bunu haber vermiyor. “ Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?” ( Yasin,36/68) Ama her şey bir tarafa onları yanı başımızda bulundurmaya gayret gösterelim. Onlar, hayatın bereketidir. Keşke evlerimiz yeniden büyük aileye göre planlanabilse! Bir ev düşünün ki, içinde yaşlıya yer açılan, hem mahremiyeti hem de özel ihtiyaçları göz önünde bulundurulan evler.İktisatlı, kolay,iki nesil bir arada, hem dayanışma ve tecrübe ile yoğrulmuş tam bir aile.Ne güzel olurdu değil mi? Oysa biz neyi tartışıyoruz? Apart hayatının uygunluğunu. Nerdeyse eşleri birbirinden ayırıp ayrı ayrı dairelerde barındıracak yere doğru mu gidiyoruz? Tılsımlı bir kelime gibi “ bireysellik “ , “birey olma” gibi içi yeterince doldurulmamış lafların peşinden mi koşuyoruz?
Külüne muhtaç olduklarımız: Ev Komşularımız
Artık şehirlerde doğalgazlı evler var.Afjetli evlerimiz var. Ama yine de komşu komşunun külüne muhtaçtır, sözü hiç eskimeyecektir. Kentsel dönüşümlerle gecekonduları yıktık. Çok katlı binalar dikildi. Komşuluklarda sanki yıkılan gecekondularla birlikte yıkıldı. Elbette fiziki şartlar güzel olmalı. Ya insani ilişkiler! Bina, diğer eşyalar gibi insanın rahat etmesi için değil mi? Ev alma komşu al diyen atalarımız ne güzel söylemiş.
Rabbimin evlerimize huzur ve sekinet nasip etmesi niyazıyla...
Ahmet bey faydalı mesajlarınız dolayısı ile çok teşekkür ederim.
Yüreğine sağlık güzel insan....
Çok güzel yazmışsınız çok doğru ☺️
Çok önemli bir konuya değinilmiş. Allah idrak edenlerden eylesin.