MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI’NIN ÖNEMİ ANLATILDI
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Kocatepe-Büyük Taarruz Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürlüğü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü ile Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanlığının ortaklaşa düzenlediği “98. Yılında Mudanya Ateşkes Antlaşması ve Önemi” adlı sanal panel gerçekleştirildi.
Yayınlanma :
12.10.2020 20:10
Güncelleme :
12.10.2020 20:10


“Siyasi bir zafer olarak değerlendirilmeli”
1911’den 1922’ye kadar geçen 11 yıllık savaş halinin Mudanya Mütarekesi ile sona erdiğini belirten Şahin, “Bu çok önemli bir husus. Ülkeyi istiladan kurtarıyor. İşgal altındaki İstanbul’un da barış antlaşması ile birlikte Türk yönetimine geri verilmesi Mudanya ile oluyor. Mudanya Ateşkes Antlaşması basit bir mütareke veya ateşkes antlaşması değil. Siyasal olarak da son derece önemli uluslararası yansımaları da olan bir antlaşma. Antlaşma ile birlikte Ankara Hükümeti istediğini elde ederek İstanbul, Boğazlar, Doğu Trakya’yı işgalden kurtarıyor. Milli Mücadelenin askeri safhası sona ermiş oluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasi bir zaferi olarak değerlendirmek gerekiyor” dedi.
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır”
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş “Mudanya Mütarekesine Giden Askeri Süreç” konulu sunumunda ise Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya Savaşından itibaren “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” anlayışı ile 26 Ağustos’ta Türk ordularının Büyük Taarruza geçtiğini söyledi. Afyonkarahisar’ın düşman işgalinden kurtulup hemen bunun arkasından da Başkomutanlık Meydan Savaşı yapılarak 30 Ağustos 1922’de Yunan ordusunun askeri bir değer olmaktan çıkartıldığını dile getiren Altıntaş, şunları kaydetti: “Yaklaşık olarak 3 kolorduluk bir kuvvetin Dumlupınar Ovasında imha edildiğini biliyoruz. Bunun arkasından da yeni bir stratejiye geçildi. 1 Eylül 1922’de Mustafa Kemal’in vermiş olduğu ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’ emri ile başka bir safahata büründü. Bu ‘Akdeniz’dir’ ifadesi 9 Eylül 1922’de sembol şehir olan güzel İzmir’imizin kurtuluşu ile neticelendi. Ancak 9 Eylül 1922’de Milli Mücadele’nin askeri safahatı tamamlanmadı. Yeni bir aşamaya geçildi. Bu yeni aşama İzmir kurtulduktan sonra Urla Yarımadası 15 Eylül’de kurtulacaktır. Türk orduları Başkomutanlık Meydan Savaşından sonra 2’ye ayrıldılar. 1. Ordu ve süvari kolordusu İzmir istikametine yönelirken 2. Orduya bağlı kuvvetler de Eskişehir-Bursa istikametinden İzmit-İstanbul istikametine yöneldi. Diğer kolu da Çanakkale istikametine yöneldi.”
“Kendilerine bir hat oluşturmuşlar”
Mustafa Kemal’in askeri güç ile diplomatik gücü uyumlu bir şekilde kullanmasının başarı örneklerinin görüldüğünü vurgulayan Altıntaş, “13-14-15 Eylül tarihleri arasında başta İngilizler olmak üzere Fransız ve İtalyanlar ne olacak diye çabalar içerisine giriyorlar. Fransız işgal kuvvetleri komutanı İstanbul’da müttefikleri ile hiç tanışmadan Mustafa Kemal’e geliyor. İngiliz, Fransız ve İtalyanlar tarafından kendilerine göre İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında tarafsız bölge diye bir hat çiziliyor. Bu hatta yaklaşmayın diyorlar. Mustafa Kemal ise tarafsız bölge diye biz bir bölge tanımıyoruz diyor. Siz bunu nasıl ortaya çıkardınız diyor? Tarafsız bölge dediğimiz; Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakası İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakası şeklinde kendilerine bir hat oluşturmuşlar. Dolayısıyla 9 Eylül’de başlayan süreç bu şekilde ortaya çıkacaktır” dedi.
“Yunan ordusu Anadolu’yu boşaltmak zorunda kaldı”
“Mudanya Müzakereleri ve Antlaşması” başlıklı sunumu yapan Prof. Dr. Sadık Sarısaman ise Büyük Taarruz sonrası 18 Eylül itibariyle Anadolu’da hiçbir Yunan kuvvetinin kalmadığını ancak buna rağmen müzakerelerin başlamaması ve ateşkes teklifinin gelmemesinden ötürü sorunların yaşandığını ifade etti. Sarısaman, şöyle konuştu: “Mudanya Mütarekesini hazırlayan sebepler ortada. Bir defa Büyük Taarruz ile Türk ordusunun galip gelmesi ile Yunan ordusu Anadolu’yu boşaltmak mecburiyetinde kalmıştır. Hatta 18 Eylül itibariyle Anadolu’da hiçbir Yunan askeri kalmamıştır. Yunanlıların ayrılması tam olarak meseleyi çözmemişti. Çünkü bize hala ateşkes teklifi gelmemişti. İngilizlerin ve İtilaf Devletlerinin razı olması gerekiyordu. Anadolu’da Yunan ordusu kalmadıktan sonra, 18 Eylül’den sonra, Türk ordusunun hedefi belliydi; Çanakkale Boğazı ve İstanbul Boğazı. Dolayısıyla artık İtilaf Devletleri ile karşı karşıyaydık. Bu noktada Fransızların ve İtalyanların çatışmadan uzak kaldıkları görülüyor. 20 Eylül tarihi itibariyle İtalyanlar ve Fransızlar Çanakkale’deki kuvvetlerini de çekiyorlar zaten. Bir nevi İngilizleri yalnız bırakıyorlar. İngilizlerin bu aşamada dominyonlarına müracaatı söz konusu ancak orada da olumlu cevap bulamıyorlar. İç siyasette ve bir kısım komutanlar bile savaş istemiyorlar ancak İngilizler için bir gurur meselesi olmuş durumda, boğazları bırakmak istemiyorlar. Yaparlarsa sömürgeleri üzerinde de mevzi kaybetmiş olacaklardı.”
“TBMM Hükümetine bir ateşkes teklifi geliyor”
İngilizlerin sahada yalnız bırakılması üzerine 23 Eylül tarihinde ateşkes teklifinin TBMM Hükümetine ulaştığını kaydeden Sarısaman, “23 Eylül itibariyle İtilaf Devleti adına TBMM Hükümetine bir ateşkes teklifi geliyor. Bu teklifte deniyor ki, bir ateşkes müzakeresi yapılsın ve Doğu Trakya ile boğazların boşaltılmasını taahhüt ediyoruz ancak şartlı bir şekilde barış anlaşması yapıldıktan sonra boşaltmayı teklif ediyorlar. Tabii Mustafa Kemal Paşa ve TBMM Hükümeti de savaş taraftarı değil, mümkünse barış yoluyla toprakları kurtarmak istiyorlar. 29 Eylül’de cevap veriliyor, ‘ateşkes müzakerelerine katılmaya hazırız fakat barış anlaşmasından evvel boşaltılması kaydıyla’ diye bir cevap gidiyor ve böylece Mudanya Ateşkes Anlaşmasının önü açılmış oluyor” dedi.
“5 Ekim’de görüşmeler kesiliyor”
Müzakere sürecinde Türk tarafının beklentileri ile İtilaf Devletlerinin beklentileri arasındaki farklılıklara da değinen Sarısaman, Doğu Trakya ve boğazların boşaltılması konusundaki görüşmelerin çok sert geçtiğini ve hatta görüşmelerin kesilmesine sebep olduğunu ifade etti. Sarısaman, şunları kaydetti: “Doğu Trakya’nın teslim alınması meselesi önemli bir konudur. 5 Ekim krizi denilen krizin sebebi de budur. İsmet Paşa, Doğu Trakya’nın ne zaman boşaltılacağını soruyor. Ancak diyorlar ki ‘Yunanlılar boşaltmayacak’. Bununla beraber boğazların da boşaltılmayacağı söyleniyor. Karşı tarafın torbasındaki ayrı, bizim torbamızdaki ayrı. Boğazlar konusunda onlar, belirledikleri tarafsız bölgeye riayet istiyorlar. Asıl kriz aslında Yunanlıların ne zaman boşaltacağı meselesi üzerinden çıkıyor yani. Hükümetlerine danışmak istiyorlar ve bunun sonucunda 5 Ekim’de görüşmeler kesiliyor. Ertesi gün Mustafa Kemal Paşa’nın İsmet Paşa’ya gönderdiği bir telgraf var. Mustafa Kemal Paşa telgrafta, ‘bizim belirttiğimiz şartlarda teslim edilmezse 6 Ekim akşamı taarruza geçin’ diyor. Bu aşamada Fransızların sorunun çözülmesine yönelik çabaları da söz konusu. Bu yaşananlar üzerine görüşmeciler tekrar masaya geliyorlar. Onlar da zaman kazanmaya çalışıyorlar.” >>TÜRKELİ
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: