Eroğlu, Özellikle son 200 yılda artan sanayi faaliyetleri ve fosil yakıtlarının fazlaca kullanılması neticesinde atmosfere bırakılan sera gazlarının arttığını Belirterek, “Sera etkisi yapan gazlar, atmosferde birikerek bir katman oluşturmaktadır. Güneşten gelen ışınların yer küreden ayrıldıktan sonra bu katmanda yansıması neticesinde tekrar yeryüzüne gelmesi ile küresel ısınma meydana gelmektedir. Bu hadiseye de sera etkisi denilmektedir. Yer kürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu sürece “tabii sera etkisi” denilmektedir. Başlıca sera gazları Karbon Dioksit (CO2), Metan (CH4), Diazotmonoksit (N2O), Florlu Gazlar olarak bilinmektedir. Sera gazları neticesinde yer küre, sanayi öncesi döneme göre 1,2 oC daha fazla ısınmıştır.İklim değişikliğinin etkileri önümüzdeki yıllarda daha da hissedilir olacaktır. En iyimser tabloya göre 2100 yılında 1,8 oC artışı, en kötümser tabloya göre 4,0 oC artış olması beklenmektedir.İklim değişikliğinin etkilerini yakından takip etmek ve küresel manada yapılacak çalışmaları belirlemek için bütün ülkelerin katılımı ile Birleşmiş Milletler tarafından COP toplantıları tertip edilmektedir. Türkiye, 1992 yılında Rio Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde hem EK-1 hem de EK-2 ülkesi olarak yer almıştır. ABD gibi EK-2 listesinde yer alan ülkelerin mes’uliyetleri daha fazla olduğu için ülkemiz 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansında EK-2 listesinden ancak çıkabilmiştir. Ardından ülkemiz, 24 Mayıs 2004 tarihinde BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine EK-1 ülkesi olarak taraf olmuştur” dedi.
KYOTO PROTOKOLÜNE RESMEN TARAF OLDUK
Çevre ve Orman Bakanı olduğum dönemde, 2009 yılında ülkemizin Kyoto Protokolüne resmen taraf olduğunu belirten Eroğlu, “Ancak herhangi bir sera gazı azaltım yükümlülüğü almamıştır. Ülkemiz özellikle uluslararası alanda devam eden bütün toplantı ve konferanslara etkin katılım sağlamıştır. Bakanlığım döneminde; 2009 yılında Kopenhag 15. Taraflar Konferansına, 2010 yılında ise Meksika Cancun 16. Taraflar Konferansına Türk heyeti başkanı olarak katılım sağladık. Cancun’da bütün taraflarla görüşülerek Türkiye’nin özel şartları kabul edilmiştir. Türkiye özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde son 18 yılda iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çalışmaları konusunda devrim niteliğinde çalışmalara imza atmıştır. Ormancılık, su ve enerji, ulaştırma, çevre ve atık yönetimi gibi konularda büyük yatırımlar yapmıştır. İklim değişikliği ile mücadelede en önemli faktör yutak alanların arttırılmasıdır. Özellikle ormanlar yutak alanların başında gelmektedir. Ülkemiz bu manada çok büyük faaliyetler gerçekleştirmiştir. Son 18 yılda yaptığımız muazzam ağaçlandırma ve ormancılık faaliyetleri neticesinde, Türkiye, orman varlığını arttıran nadir ülkelerden biri olmuştur. Son 18 yılda, 5,2 milyar fidan toprakla buluşturulmuştur. 2003 yılında 20,8 milyon hektar olan orman alanımızı 22,9 milyon hektara yükselttik. Orman varlığımızı 2,1 milyon hektar arttırdık. İklim değişikliği en çok da su kaynaklarını etkilemektedir. Suyumuzun her bir damlasını kullanmak için su yatırımlarında Cumhuriyet tarihimizin rekorlarını kırdık. Son 18 yılda devasa su yatırımları gerçekleştirdik. 8.697 adet tesisi aziz milletimizin hizmetine sunduk. Bu tesislerin 600’ü barajdır. Bu barajlar özellikle kurak dönemlerde, içmesuyu, sulama suyu ve enerji üretiminde çok büyük fayda sağlamışlardır.
BİRER EMANETÇİYİZ
Eroğlu, “Sayın Cumhurbaşkanımızın 21 Eylül 2021 tarihinde BM Genel Kurulunda ifade ettiği “’Dünya Beşten Büyüktür’ tespitini, iklim değişikliği hususunda da tekrarlıyoruz. “Tabiata, havamıza, suyumuza, toprağımıza, yeryüzüne kim en çok zararı verdiyse, doğal kaynakları kim vahşice sömürdüyse, iklim değişikliğiyle mücadeleye en büyük katkıyı da onlar yapmalıdır. Geçmişten farklı olarak bu defa kimsenin, ‘ben güçlüyüm, fatura ödemem’ deme hakkı yok” ifadeleri çok yerinde olmuş ve bütün Dünya’nın dikkatini celp etmiştir. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımız BM Genel Kurulunda “Glasgow’da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’ndan önce, ‘karbon nötr’ hedefli anlaşmanın onay aşamasını tamamlamayı planlıyoruz. Yatırım, üretim, istihdam politikalarımızda köklü değişikliğe yol açacak bu süreci, 2053 vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak kabul ediyoruz.” demiştir. Ülkemiz Paris İklim Anlaşmasını ilk imzalayan ülkelerden biriydi. Ancak ülkelerin yükümlülükleri ile alakalı adaletsizlikler sebebiyle bu anlaşmayı yürürlüğe koymamıştı. Cancun’da Ülkemizin kazandığı özel şartların dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Gelinen bu noktada Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi yeni yasama döneminde Meclis Genel Kurulunda bu anlaşma yüce meclisimizin takdirine sunulacaktır. İçinde bulunduğumuz bu Dünya ve yaşadığımız çevre bize atalarımızdan miras değildir, ancak her birimiz bu Dünyayı koruyup gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre bırakmak için birer emanetçiyiz ve var gücümüzle çalışmalıyız” dedi. >>TÜRKELİ
KYOTO PROTOKOLÜNE RESMEN TARAF OLDUK
Çevre ve Orman Bakanı olduğum dönemde, 2009 yılında ülkemizin Kyoto Protokolüne resmen taraf olduğunu belirten Eroğlu, “Ancak herhangi bir sera gazı azaltım yükümlülüğü almamıştır. Ülkemiz özellikle uluslararası alanda devam eden bütün toplantı ve konferanslara etkin katılım sağlamıştır. Bakanlığım döneminde; 2009 yılında Kopenhag 15. Taraflar Konferansına, 2010 yılında ise Meksika Cancun 16. Taraflar Konferansına Türk heyeti başkanı olarak katılım sağladık. Cancun’da bütün taraflarla görüşülerek Türkiye’nin özel şartları kabul edilmiştir. Türkiye özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde son 18 yılda iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çalışmaları konusunda devrim niteliğinde çalışmalara imza atmıştır. Ormancılık, su ve enerji, ulaştırma, çevre ve atık yönetimi gibi konularda büyük yatırımlar yapmıştır. İklim değişikliği ile mücadelede en önemli faktör yutak alanların arttırılmasıdır. Özellikle ormanlar yutak alanların başında gelmektedir. Ülkemiz bu manada çok büyük faaliyetler gerçekleştirmiştir. Son 18 yılda yaptığımız muazzam ağaçlandırma ve ormancılık faaliyetleri neticesinde, Türkiye, orman varlığını arttıran nadir ülkelerden biri olmuştur. Son 18 yılda, 5,2 milyar fidan toprakla buluşturulmuştur. 2003 yılında 20,8 milyon hektar olan orman alanımızı 22,9 milyon hektara yükselttik. Orman varlığımızı 2,1 milyon hektar arttırdık. İklim değişikliği en çok da su kaynaklarını etkilemektedir. Suyumuzun her bir damlasını kullanmak için su yatırımlarında Cumhuriyet tarihimizin rekorlarını kırdık. Son 18 yılda devasa su yatırımları gerçekleştirdik. 8.697 adet tesisi aziz milletimizin hizmetine sunduk. Bu tesislerin 600’ü barajdır. Bu barajlar özellikle kurak dönemlerde, içmesuyu, sulama suyu ve enerji üretiminde çok büyük fayda sağlamışlardır.
BİRER EMANETÇİYİZ
Eroğlu, “Sayın Cumhurbaşkanımızın 21 Eylül 2021 tarihinde BM Genel Kurulunda ifade ettiği “’Dünya Beşten Büyüktür’ tespitini, iklim değişikliği hususunda da tekrarlıyoruz. “Tabiata, havamıza, suyumuza, toprağımıza, yeryüzüne kim en çok zararı verdiyse, doğal kaynakları kim vahşice sömürdüyse, iklim değişikliğiyle mücadeleye en büyük katkıyı da onlar yapmalıdır. Geçmişten farklı olarak bu defa kimsenin, ‘ben güçlüyüm, fatura ödemem’ deme hakkı yok” ifadeleri çok yerinde olmuş ve bütün Dünya’nın dikkatini celp etmiştir. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımız BM Genel Kurulunda “Glasgow’da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’ndan önce, ‘karbon nötr’ hedefli anlaşmanın onay aşamasını tamamlamayı planlıyoruz. Yatırım, üretim, istihdam politikalarımızda köklü değişikliğe yol açacak bu süreci, 2053 vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak kabul ediyoruz.” demiştir. Ülkemiz Paris İklim Anlaşmasını ilk imzalayan ülkelerden biriydi. Ancak ülkelerin yükümlülükleri ile alakalı adaletsizlikler sebebiyle bu anlaşmayı yürürlüğe koymamıştı. Cancun’da Ülkemizin kazandığı özel şartların dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Gelinen bu noktada Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi yeni yasama döneminde Meclis Genel Kurulunda bu anlaşma yüce meclisimizin takdirine sunulacaktır. İçinde bulunduğumuz bu Dünya ve yaşadığımız çevre bize atalarımızdan miras değildir, ancak her birimiz bu Dünyayı koruyup gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre bırakmak için birer emanetçiyiz ve var gücümüzle çalışmalıyız” dedi. >>TÜRKELİ