1920'de TBMM'nin açılması üzerine işgal güçleri tüm baskıcı politikalarını Atatürk ve silah arkadaşları üzerine yoğunlaştırdı, özellikle Batı Cephesi'nde hareketlilik başladı. 1921'de Polatlı'ya kadar gelen Yunan ordusunu püskürtmek, daha birkaç yıl önce tarih literatürüne ''Çanakkale geçilmez'' sözünü altın harflerle yazdıran vatan evlatlarına düştü.
Sakarya'da 22 gün 22 gece süren kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla 1 yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra 26 Ağustos 1922'de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz'u başlattı.
26 Ağustos gecesinde saat 2.30 bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe’den dünyanın en yıldızlı karanlığını. Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık-tepesi olmasa Afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek. (Nazım hikmet ran/Kuvayı Milliye-bap8)
26 AĞUSTOS’TA KOCATEPE'DE ŞAFAK SÖKERKEN
Başkomutan Mustafa Kemal, 26 Ağustos sabahı Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile muharebeyi yönetmek üzere şimdi Afyonkarahisar sınırlarında kalan Kocatepe'de yerini aldı. Topçu ateşleriyle şafak vakti başlayan harekatın devamında Türk askeri, sabahın ilk ışıklarıyla hücuma geçip Tınaztepe'yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi'nden düşmanı uzaklaştırdı. Taarruzun ilk gününde 1. Ordu birlikleri, Büyük Kaleciktepe ile Çiğiltepe arasında 15 kilometrelik alanda, düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu, düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu, 2. Ordu ise cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü. Türk ordusu, 27 Ağustos sabahı yine bütün cephelerde yeniden taarruza geçti ve aynı gün Afyonkarahisar, 8. Tümen tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. 28 ve 29 Ağustos'ta başarıyla sürdürülen taarruz, düşmanın 5. tümeninin etkisiz kılınmasıyla neticelendi. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçilip taarruzun kısa sürede sonuçlandırılmasında hemfikir oldu ve planın 30 Ağustos'ta aksamadan uygulanması için gerekli önlemler alındı.
SÖZÜNÜ YERİNE GETİREMEDİĞİ GEREKÇESİYLE İNTİHAR EDEN BİR KAHRAMANIN DESTANSI HİKAYESİ
Büyük Taarruz'dan akıllarda kalan en önemli olaylardan biri, 57. Tümen Komutanı Albay Reşat Bey'in, 27 Ağustos'ta Çiğiltepe'nin alınmasının 15 dakika gecikmesi üzerine, görevini yerine getirememenin üzüntüsüyle kendisini vurarak intihar etmesiydi. Kocatepe'den verilen emirle Büyük Taarruz'u başlatan Türk askerleri, taarruzun ilk ve ikinci gününde tüm tepeleri ele geçirmeye başladı. Çiğiltepe'de bulunan Yunan askerlerine karşı direnen 57. Tümen Komutanı Albay Reşat Bey ile Mustafa Kemal Paşa arasında, şu telefon konuşması geçti:
"- Niçin hedefinizi alamadınız?
- Yarım saat sonra bu hedefi alacağım Paşam.''
Sonraki yarım saatte Çiğiltepe'yi düşman askerinden alamayan Albay Reşat Bey, ''Verdiğim sözü yerine getiremediğim için yaşayamam'' diyerek beylik tabancasıyla intihar etti. Mustafa Kemal Paşa'ya, Çiğiltepe sırtlarında çarpışan 57. Tümen Komutanlığı'nı yeniden telefonla aradığında Albay Reşat Bey'in intihar ettiği söylendi ve ''Yarım saat zarfında o mevkiyi almaya size söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam'' yazdığı notu okundu. Çiğiltepe, Albay Reşat Bey'in ölümünün 15 dakika sonrasında düşman askerlerinden kurtarıldı.
Nâzım Hikmet de saat saat verdiği sekiz bölümlük ''Kuvayi Milliye Destanı''nda Kocatepe'de Mustafa Kemal'i şöyle anlatıyor:
''Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar : "Üç" , dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.''
Nâzım HİKMET
(939 İstanbul Tevkifanesi, 940 Çankırı Hapisanesi, 941 Bursa Hapisanesi.)
“ŞARIŞIN BİR KURDA BENZİYORDU”
Etem Tem, bir subaydı ve aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafçılığını yapıyordu. Büyük Taarruz başladığı saatlerde Tem, taarruzu takip eden Atatürk’ü tek başına ve kayalıklar arasında dolaşırken fotoğrafladı. O fotoğraf aradan geçen yıllara rağmen herkesin hafızasında yer etti. Aradan yıllar geçtikten sonra Fikret Otyam, 1960 yılında o fotoğrafı çeken Etem Tem ile bir röportaj yaptı. Etem Tem, o röportajda Afyon Kocatepe’de Büyük Taarruz’un başladığı sabahı, o fotoğrafı ve peşi sıra gelen günleri şöyle anlatmıştı:
“Ahır bozması bir bir yerde bir kaç film yıkadım”
“O sabah Kocatepe’de bulunuyorduk. Taarruz, şafak vakti saat beşte başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, günler ve geceler süren yorgunluğuna rağmen ayakta, vaziyeti adım adım takip ediyor, direktifler veriyordu. Bir ara kumandanlardan ayrıldı. Tek başına, kayalıklar arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı. Zaman zaman sahra dürbünleriyle düşman cephesine bakıyordu… Bir aralık o kayalık tepenin ucuna geldi. Hafifçe eğilmişti. Başparmağı dudaklarının arasındaydı… Hemen objektifimi çevirdim, adeta nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde deklanşöre bastım, resmini çektim. Saat 11’di… O gün 7×11 boyunda sekiz on rulo film çektim. Bir kaç tane 10×15 cam… Mustafa Kemal Paşa, bütün gün ağzına bir lokma koymamıştı… Gece ric’ate (geri çekilme) başladılar. 2 Eylül’de Uşak’a girdik. Vakit yoktu. Ahır bozması bir yerde bir kaç film yıkadım. Fotoğraflar birbirinden güzeldi. Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah götürdüm. İçeri aldılar. Berberi tıraş ediyordu. Odada portatif bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı. Bir aralık odayı işaret etti, ‘A be… Bu bir başkumandan odasına yakışmaz’ dedi. Salih (Bozok) odayı halılarla süsleyeceğini söyledi. Zira o gün Trikopis getirilecekti. Gazi, fotoğrafları aldı, baktı. Parmaklarını fotoğrafların üzerinde gezdirdi ve çekti, çok güzel, dedi.”>>ÖZEL HABER - HİLAL PARLAK
HİLAL PARLAK