TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Afyonkarahisar İl Temsilcisi Sinan Millik ve yönetim kurulu üyeleri, 17 Ağustos Depreminin 26’ıncı yıl dönümü dolayısıyla açıklama yaptı.
“FELAKETİN ARDINDAN 26 YIL GEÇTİ, ENDİŞELER HALEN SÜRÜYOR”
Türkiye’nin aradan geçen çeyrek asra rağmen depreme hazırlıkta sınıfta kaldığını dile getiren Millik, “Deprem, doğal bir olaydır; afete dönüşmesi ise tamamen insan kaynaklıdır. Acı sonuçları itibariyle tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan 17 Ağustos Büyük Marmara Depreminin 26. yılında, yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Marmara Depremi, nüfusun ve sanayi yapılarının en yoğun olduğu geniş bir bölgeyi etkilemiş, büyük çapta can ve mal kaybına yol açmış, uzun yıllar sürecek ekonomik bir yıkım yaratmış ve başta deprem bölgesinde yaşayanlar olmak üzere tüm yurttaşlarımızı etkileyen toplumsal bir travmaya dönüşmüştür. Aradan geçen 26 yıla rağmen deprem tehlikesi, bugün hâlâ İstanbul başta olmak üzere Marmara bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Bu endişe son derece haklı gerekçelere dayanmaktadır” dedi.
6 MİLYON YAPI RİSKLİ
Deprem riskinin ciddiyetine dikkat çeken Millik, “TBMM’de kurulan araştırma komisyonlarının raporları ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının açıklamaları gösteriyor ki ülkemizde 6 milyon civarında riskli yapı bulunuyor. Bu, toplam yapı stokunun yüzde 60’ına denk geliyor. Yani yetkili kurumlar bile yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığını itiraf ediyor. Ancak bu rakamlar bile sadece tahmini verilere dayanıyor. Devlet, Türkiye’de olası bir depremde ağır hasar alabilecek bu 6 milyon yapının hangileri olduğunu bile net olarak bilmiyor. Eğer 1999 Marmara Depremi sonrası hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı kapsamında 2017 yılına kadar yapı stoku envanteri tamamlanmış olsaydı, 6 Şubat Depremleri’nde yıkılan veya ağır hasar alan 240 binden fazla binanın tespit edilmesi ve bu felaketin önlenmesi mümkün olabilirdi” diye konuştu.
“VERGİ TOPLANDI, DÖNÜŞÜMDE YOL ALINAMADI”
Toplanan vergilerin doğru kullanılmadığını savunan Millik, “17 Ağustos Depreminin ardından çıkarılan Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirildi ve 2025 yılı başına kadar bu kalemden toplam 40,2 milyar dolar vergi toplandı. Buna rağmen 2012’de başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarında 2024 yılına kadar merkezi bütçeden yalnızca 480 milyar TL harcandı. Bugüne kadar tespit edilen riskli yapılardan sadece 238 bin civarındaki yapının dönüşümü tamamlandı. Yani 6 milyon riskli yapının sadece yüzde 4’ü dönüştürülebildi. Üstelik bu dönüşümler rant değeri yüksek bölgelerde yoğunlaşırken, gerçekten riskli olan birçok bölgede çivi bile çakılmadı” ifadelerini kullandı.
“6 ŞUBAT SONRASI SÖZLER TUTULMADI”
6 Şubat depremlerinde verilen sözlerin tutulmadığını belirten Millik, “Resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetti, 40 bin bina yıkıldı, 200 binden fazla bina ağır hasar aldı. Depremin ardından 319 bini bir yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin konut yapılacağı açıklandı. Ancak bugüne kadar sadece 206 bin 97’si konut, 4 bin 838’i iş yeri ve 39 bin 701’i köy evi olmak üzere toplam 250 bin 636 bağımsız bölüm teslim edildi. Bir yılda ulaşılması vaat edilen konut sayısına 30 ayda ulaşılamadığı gibi toplam vadedilen konutların yalnızca yüzde 32’si tamamlandı. Buna rağmen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, yıl sonuna kadar 11 ilde 453 bin bağımsız bölümün teslim edilerek hedefe ulaşılacağını söylüyor. Peki, bu açıklama 650 bin konut sözünden vazgeçildiği anlamına mı geliyor? Deprem bölgesinde hâlâ geçici yerleşim alanlarında yaşayan vatandaşlar var, altyapı sorunları sürüyor, eğitim ve sağlık hizmetleri yeterli değil” dedi.
“ÖNCELİĞİMİZ İNSAN ÖNCELİKLİ KENTLEŞME”
Millik, sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Ülkemiz, depremler karşısında kırılgan bir yapı stokuna, yetersiz planlama anlayışına ve denetimsiz bir yapı üretim sürecine sahiptir. Buna karşılık, bilimsel bilgi ve mühendislik birikimiyle bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Toplumun yaşam hakkı, siyasi ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insan gücü sürece dahil edilmelidir. Depremler kaçınılmazdır; ancak afetler önlenebilir. Daha fazla geç kalmadan, bir tek insanımızı daha yitirmeden bilimin ve kamusal sorumluluğun rehberliğinde harekete geçilmelidir.”
Yorumlar
Kalan Karakter: