14 KASIM DÜNYA DİYABET DÜNÜ
“DİYABET, BİR GÜNE, AYA VEYA HAFTAYA ENDEKSLENEBİLECEK BİR HASTALIK DEĞİL”
Özel Fuar Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hayati Umaç, “Diyabet, halk arasında şeker hastalığı olarak bilinse de, tıbbi adı diabetes mellitus olan bu hastalık, pankreasın yeterince insülin üretememesi veya ürettiği insülinin etkili bir şekilde kullanılamaması sonucu kan şekerinin yükselmesiyle ortaya çıkar. Bu kronik hastalık, hayat boyu sürebilir ve doğru tedavi ile yönetilebilir. Ancak, diyabetin tedavisi hakkında doğru bilgilere ulaşmak büyük önem taşıyor.” Dedi.
Özel Fuar Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hayati Umaç, “Diyabet, halk arasında şeker hastalığı olarak bilinse de, tıbbi adı diabetes mellitus olan bu hastalık, pankreasın yeterince insülin üretememesi veya ürettiği insülinin etkili bir şekilde kullanılamaması sonucu kan şekerinin yükselmesiyle ortaya çıkar. Bu kronik hastalık, hayat boyu sürebilir ve doğru tedavi ile yönetilebilir. Ancak, diyabetin tedavisi hakkında doğru bilgilere ulaşmak büyük önem taşıyor.” Dedi.
Op. Dr. Umaç, diyabetin her yaşta görülebileceğini belirterek, Türkiye'de diyabet oranının son 15-20 yılda %6'dan %13-14'e yükseldiğine dikkat çekti. Op. Dr. Umaç, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü'nün amacının, diyabetin ciddiyetine dikkat çekmek ve diyabet hakkında merak edilen soruları Türkeli Gazetesine anlattı.
DİYABETİN YAYGINLAŞAN NEDENLERİ VE ÇÖZÜM YOLLARI
Diyabetin türlerinden ve diyabeti tetikleyen faktörlerden bahseden Op. Dr. Umaç, “Biz, şeker hastalığını iki gruba ayırıyoruz. Tip 1 ve Tip 2 diyabet. Tip 1 diyabet, insüline bağlı olan diyabettir. Yani bu hastaların sıklıkla pankreaslarındaki insülin üreten beta hücrelerinde bir problem vardır. Bu kişiler mutlaka insülin almak zorundadırlar, çünkü insanın enerji kaynağı öncelikle basit bir karbonhidrat olan glikozdur. İnsan bedeni, glikozu yakarak enerjiye dönüştürür. Glikozun hücrelere geçişini sağlayabilmek için insüline ihtiyaç vardır. Bu nedenle, Tip 1 diyabeti olan kişiler, ömür boyu insülin almaya devam etmek zorundadır. Tip 2 diyabet ise daha sık görülen bir türdür ve toplumumuzda oldukça yaygındır.” Şeklinde konuştu.
"ÇOK ŞEKER YERSEN ŞEKER HASTASI OLURSUN" YANLIŞ BİR BİLGİ
Op. Dr. Umaç, Diyabet (şeker hastalığı) hakkında oldukça bilgi kirliliği olduğunu belirterek, “Şu anda diyabet hakkında bilgi kirliliği oldukça yaygın. Örneğin, "çok şeker yersen şeker hastası olursun" gibi yanlış bir algı var. Ancak bununla şeker hastalığı arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Şekerli beslenmenin, diyabet hastalarında mevcut hastalığın ilerlemesini veya komplikasyonlarını kolaylaştırabileceği doğrudur, ancak şeker yemenin direkt olarak diyabete yol açtığı söylenemez. Diyabetin belirtileri arasında, bulantı, kusma, halsizlik, yorgunluk, karın ağrısı, solunumda derinleşme, aseton kokusu, sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, aşırı su içme ve ciddi kaşıntı gibi şikâyetler bulunur. Eğer bu tür belirtiler varsa, kişinin en yakın sağlık kuruluşuna başvurması gerekir. Ayrıca, günümüzde kan şekeri ölçümleri, sağlık ocağı düzeyinde, evde hatta eczanelerde bile yapılabiliyor.” İfadelerine yer verdi.
“KAN ŞEKERİ SINIRLARI FARKLI LABORATUVARLARDA DEĞİŞEBİLİR”
Kan şekeri seviyeleri, diyabetin yönetimi açısından kritik öneme sahip olduğunu bahseden Op. Dr. Umaç, “ Şöyle ki, laboratuvarlar arasında bu parametrelerin üst ve alt sınırları farklı olabilir. Örneğin, bizim hastanemizde kan şekeri için normal sınır 70 ile 110 mg/dL arasındadır. Ancak başka bir laboratuvarda bu değerler farklı olabilir, örneğin alt sınır 60 mg/dL olabilir, üst sınır ise 120 mg/dL'ye kadar çıkabilir. Hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği) ve hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) tablolarını bu ölçümlerle ortaya koyabiliyoruz. Eskiden tıp kitaplarında diyabetle ilgili üç ana belirti sıralanırdı, Poliüri (Çok idrara çıkmak), Polidipsi (Aşırı su içme), Polifaji (Aşırı yemek yeme). Tabii ki bu üç belirtinin bir arada olması her zaman diyabeti işaret etmez.” Dedi.
“DİYABET BELİRTİLERİ GÖSTERENLER HIZLA SAĞLIK KURULUŞUNA BAŞVURMALI”
Diyabetin belirtilerinden bahsederek bu tür şikâyetler yaşayan kişilerin bir sağlık kuruluşuna başvurması gerektiği kaydeden Op. Dr. Umaç, “Obezite, Ailesel yatkınlık (diyabet genetik bir hastalıktır ve ailede diyabet öyküsü varsa risk daha yüksektir), Eller ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, Kilo kaybı (özellikle özel bir çaba göstermeden kilo veren diyabetik hastalar), Sık yemek yeme ihtiyacı (özellikle Tip 1 diyabetlilerde sık görülen bir durum), Görme problemleri (diyabet, sistemik bir hastalık olduğundan birçok organı etkileyebilir. Görme sistemi, özellikle retina üzerinde etkiler yaratabilir, bu da görme kusurlarına yol açabilir). Diyabetin sinir sistemi üzerindeki etkileri nedeniyle, periferik nöropati (sinir hasarı) gibi durumlar sık görülür. Bu hastalar ayak tabanlarında özellikle yanma hissi, karıncalanma ve kuvvet kaybı yaşayabilirler. Damar sistemi üzerindeki etkileri, özellikle böbrekler gibi organlarda hasara yol açabilir.” İfadelerini kullandı.
DİYABETİN ERKEN TESPİTİ İÇİN DÜZENLİ TESTLERİN ÖNEMİ
Diyabetin tanısı hastanın hikayesi, fizik muayene ve kan testleri ile kolayca konulabildiğini belirten Op Dr. Umaç, “ Diyabetin tanısını koymak oldukça kolaydır. Daha doğrusu, hastanın hikayesi, fizik muayene bulguları ve kan testleri, bize bu hastada şeker hastalığının olup olmadığını hemen gösterir. Ancak başvuru yapıldığı zaman belli bir prosedürümüz var. Özellikle diyabetik hastalarda, kan şekeri yüksekliğini mutlaka araştırıyoruz. Yani hiperglisemi, diyabetin özelliklerinden biridir. Kan şekeri yüksekliği ve kanda glikolize hemoglobin (hemoglobin A1c) düzeyinin artışı, diyabetin en önemli göstergelerindendir. Bu yüzden hemoglobin A1c seviyesine mutlaka bakıyoruz. Ayrıca, eskiden beri bilinen glikoz tolerans testi de yapılması gereken bir testtir. Bu testle, latent diyabet (gizli şeker) ortaya çıkarılabilir. Yani, şeker yükleme testi (pudra şekeri testi) ile gizli diyabeti tespit edebilme ihtimali vardır. Bunlar yapıldıktan sonra, eğer hasta diyabet tanısı almışsa, artık sık sık sağlık kuruluşlarına başvurmak durumunda kalacaktır.” Şeklinde konuştu.
DİYABET TEDAVİSİNDE EĞİTİM VE AİLE DESTEĞİ HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR
Diyabetin tedavisi nasıl olması gerektiğinden ve şeker hastalığının tedavisinde nelere dikkat edilmesi gereken konular hakkında bilgi veren Op. Dr. Umaç, “Diyabet tedavisinde en önemli unsurlardan biri eğitimdir. Hem hastaya hem de hasta yakınına diyabetin doğru şekilde anlatılması gerekmektedir, çünkü hastalar genellikle kendi kan şekerlerini takip edebilir ve tedaviye katkı sağlayabilirler. Bir diğer kritik konu dengeli beslenmedir; özellikle Türk toplumunda beslenme alışkanlıkları son yıllarda olumsuz yönde değişmiştir, bu da yağ dokusunun artmasına ve insülin direncine yol açmaktadır. Bu durum, hiperglisemiye ve ileri sağlık sorunlarına neden olabilir. Ayrıca, egzersiz de diyabet tedavisinde çok önemlidir. Fiziksel aktivite, insülinin hücrelere etkili ulaşmasını sağlar ve kan şekeri seviyesini dengelemede yardımcı olur.” İfadelerine yer verdi.
TÜRKİYE’DE DİYABETİN GÖRÜLME ORANI İKİ KATINA ÇIKTI!
Türkiye’de diyabetin görülme oranının Son 15-20 yılda neredeyse iki katına çıkarak diyabetin artık her yaşın hastalığı olduğunu söyleyen Op. Dr. Umaç, “Türkiye'de diyabetin görülme oranı %13, %14 civarında. Diyabet özellikle 40 yaş ve üzeri bireylerde daha sık görülür. Ayrıca kadınlarda, erkeklere göre biraz daha fazla görüldüğü de söylenebilir. Eskiden, diyabetin genellikle orta yaş ve üzeri kişilerde daha sık görüldüğü ifade edilirdi. Ancak şu anda diyabet, her yaşın hastalığı haline gelmiştir. Bunun sebepleri de zaten ortada. Mesela ilkokul çağındaki çocukların beslenme alışkanlıklarına bakarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız. AVM'lerin restoranlarına gittiğinizde, çocukların nasıl beslendiklerini gözlemleyebilirsiniz. Özellikle fast food beslenmesi, ayaküstü hızlı yemek yeme, düzensiz beslenme ve acıkmadan yemek yeme gibi alışkanlıklar yaygınlaşmış durumda. Bu, bizim toplumumuzda sıkça görülen bir durum. Sırf görsellik ya da kolaylık adına sağlıksız beslenme alışkanlıkları, diyabetin yayılmasına zemin hazırlıyor. Bu nedenle, diyabetin bir yaş sınırı yoktur ve her yaşta görülebilir. Ayrıca, diyabet oranları da son yıllarda ciddi şekilde artmış durumda. 15-20 yıl önce, diyabet oranı %6 civarındayken, bugün bu oran neredeyse iki katına çıkarak %13-14 seviyelerine ulaşmış durumda.” Dedi.
“DİYABET, BİR GÜNE, BİR AYA VEYA BİR HAFTAYA ENDEKSLENEBİLECEK BİR HASTALIK DEĞİL”
14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nün amacı, diyabetin bir gün ya da bir haftaya sığdırılamayacak kadar önemli bir hastalık olduğunu vurgulayan Op. Dr. Umaç, “14 Kasım Dünya Diyabet Günü'nün amacı hakkında Şöyle söyleyeyim, Kavram karmaşasına gerek yok. Bizim insanımız genellikle düz ve net ifadelerle daha iyi anlar. Aslında, farkındalık dediğimiz şey, bir şeyin ne olduğunu bilmek ve bunu kabullenmektir. Diyabet, sadece bir güne, bir aya veya bir haftaya endekslenebilecek bir hastalık değildir. Eğer diyabet gibi kronik bir hastalıktan bahsediyorsak, bu konuda yılın her günü konuşmak, tartışmak ve bilgi sağlamak gerekir. Özellikle kamuya ait sağlık kuruluşlarında, aile sağlığı merkezlerinde, kamu hastanelerinde veya özel hastanelerde diyabet konusunda yeterli bilgiye sahip sağlık profesyonelleri bulunmaktadır. Şunu yapmamaları önemli "İnternetten baktım, şunlar bende varsa ben de şeker hastasıyım" gibi bir yaklaşım doğru değildir. Çoğu zaman hastalar, internetten okudukları bilgilerle gelip kendilerine tanı koymaya çalışıyorlar. Bu tamamen bilimsel değildir ve yanıltıcı olabilir. Biz de, yılın her gününde, vatandaşlarımızın merak ettikleri konularda onlara bilgi vermek için hazırız. Vakit buldukça, bu konuyla ilgili doğru bilgi sağlamak bizim için önemlidir.” Şeklinde konuştu.
>>Özel Haber
Yorumlar
Kalan Karakter: