“KADINA ŞİDDET KANAYAN YARAMIZ”
Kadına şiddet olaylarının son günlerde kamuoyuna yansıyan görüntülerle toplumda oluşturduğu infial sonrasında Av. Gönül Ar Güngör şiddetin sonrasında uygulanan cezaların artırılması gerektiğini ancak önceliğin önleyici köklü eğitim çalışmalarından geçtiğini söyledi.
“ANNE BABALAR SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMELİ”
Devletin, mağdur vatandaşların her zaman yanında olduğunu kaydeden Güngör, anne babalarında üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri gerektiğini söyledi. Güngör: “Korunma ihtiyacı olan, işte ne bileyim devlet bu anlamda kimlik numarasının değiştiği ve kimlik bilgilerinin saklanmasından tutun da başka bir yerde korunmasına kadar işte burada bir aile içerisinde şiddet görüp bir kadınımız çocuklarıyla mağdur durumda olabilir. Kendisinin bu anlamda koruma altına alınması, çoluğunun çocuğunun kendisinin kreş yardımından tutun da sağlık tedbirine varıncaya kadar okul eğitimi öğretimine kadar her türlü önlemin alınması gerekmekte. 6.284 sayılı yasamızda yine Türk Ceza Kanunumuzda değişiklikler oldu. 2021 tarihinde birçok maddeye eklendi. Mesela özel hayata karşın işlenen suçlar, kasten adam öldürmede kadına karşı ibareleri geldi. İşte kadına karşı işlenmesi halinde cezaların alt sınırının 6 aydan az olamayacağı gibi. Türk Ceza Kanunu kapsamında da her madde anlamında. Bu anlamda aslında yaptırımlar ve caydırıcılık özelliği bakımından geliyor. Böyle bir olay basına yansıdığı zaman halk arasında kravat taktı takım elbise giydi iyi hal indirimi aldı diye duyumlar oluyor. İşte bunların önüne geçebilmek açısından kanunlarda hayır işte şundan aşağı olamaz gibi ibarelerini getirmek gerekiyor. Kanun uygulayıcılarımız, sayın mahkeme hakimlerimiz bu anlamda gerekli hassasiyeti göstermekte. Az önce dediğim gibi, kötü bir olay vuku bulduktan sonra şu cezayı aldı bu cezayı aldı, azmı ceza aldı çok mu ceza aldı, bunları konuşmaktan ziyade olay vuku bulmadan çözüm üretmek gerekli. Çünkü istediğiniz kadar cezalandırın bir olayın mağduru bir kere hangi travmalar atlatıyor acaba? Mağdur olmuş oluyor ya da Allah esirgesin bir kadına karşı cinayet dolayında canını yitirdikten sonra karşı taraf müebbet hapis cezası alıyor. Evet, caydırıcılık özelliği doğrudur hapis cezası alması tamam yerindedir, hakkınca ceza almış denilebilir eksik ceza almış denilebilir ama o şiddet mağduru kadının canı geri gelebilecek mi? O kadının evlatlarının ya da annesinin babasının ömür boyu içindeki yangın sönecek mi? İdeal hukuk düzeni içerisinde hiçbir cezayı yeterli göremeyebiliriz. Uygulamadaki eksiklikleri her zaman konuşabiliriz. Acaba zamanında müdahale edildi mi diye konuşabiliriz. Her olay bazında daha önce tedbir kararı istemişti. Süresinde verildi mi verilmedi mi, bu tedbir kararı kadını korudu mu korumadı mı? Bunları her olayın bazında özelinde değerlendirip konuşabiliriz. İşte ben de onun için bir kötü olay vuku bulduktan sonra konuşmaktansa biz bu olayların vuku bulmaması açısından önleyici anlamda neler yapılmalı onu tartışmalıyız. Aileden başlayarak eğitim öğretim kurumlarından başlayarak basınıyla sivil toplum örgütüyle ve kamu kuruluşlarıyla adalet mekanizmasıyla adli koluyla çözümler üretmek gerekiyor. Her birinizin bir fert olarak üzerine düşeni yapması lazım. Evlat yetiştirirken çocuk yetiştirirken anne babalar bu şiddetin ne kadar kötü olduğunu anlatması lazım. Okulları keza aynı şekilde önleyici tedbirlere bakıp önleyiciliği sağlamamız lazım diye düşünüyorum” dedi.
“CİNSİYETTEN DOLAYI BİR AYRIM SÖZ KONUSU OLAMAZ”
Anadolu ve Türk tarihinde kadının konumuna değinen Güngör, kadın ve erkek arasında cinsiyetten dolayı bir ayrımın söz konusu olamayacağını dile getirdi. Güngör, “Bizim toplumumuza baktığımız zaman aslında biz bu topraklara Anadolu demişiz. Anlı şanlı tarihimize baktığımız zaman, kadın her zaman yönetimde erkekle en önde yan yana olmuştur. Anayasaya baktığın zaman, kadın erkek cinsiyetten dolayı bir ayrım yoktur, biz eşitiz. Bu anlamda biz sırf kadın olduğumuzdan dolayı bir ötekileştirmeye tabi tutulamayız. Bununla ilgili iş hayatından eğitim öğretime hatta siyasete varıncaya kadar toplumun her alanında sırf kadın olduğundan dolayı ötekileştirme oluyor. Az önce dediğimiz gibi kötü örneklerde fiziksel şiddetin ya da cinayet gibi vakaların haricinde bu da bir psikolojik şiddete girmiş oluyor. Ataerkil toplum olmanın getirdiği erkeğin egemen olduğu bir topluluk formatından kaynaklı. Ben kendi anlı şanlı tarihime baktığım zaman; Cengiz Han’ın hanımına nasıl hitap ettiğinden düşünün, işte ne bileyim o zamanki basılan paralarda kadının ve erkeğin o paranın üstündeki resminden tutun. Bundan önce belki ekonomik anlamda insanlar geçimlerini çok daha zor şartlarda işte tarlada çalışarak daha ağır işlerde çalışarak sarf ediyordu. Belki ondan dolayı farklı bakış açıları vardı. Ama şu taraftan da bakın benim tarihimde Türk kadınları, Nene Hatunlar savaşlarda cepheye gitmemiş mi? Yani mermi taşımamış mı? Ben savaşta kadın olarak buradayım diyorum savaşıyorum da, şimdi diğer mevzularda nasıl bir ötekileştirme oluyor bunu kabul edebilmemiz mümkün değil” ifadeleriyle sözlerini noktaladı.
>>ÖZEL HABER: MUSTAFA KILINÇ - HÜSEYİN ER - HİLAL PARLAK
HİLAL PARLAK