Dr. Duygulu travmanın tanımını, “Bireyi ruhsal ve bedensel olarak olumsuz etkileyen, yaşam düzenini aksatan, her tür kayıp ve acı travma olarak tanımlanır.” diyerek tanımladı. Duygulu, yas sürecinin 4 tane evresi olduğunu vurgulayarak, “Travmaların etkileri, kişinin travmayı algılayışına, geçmiş yaşantılarına, genetik mirasına, olayın ya da kaybın büyüklüğüne göre kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Özellikle travma sonrası kayıplar varsa bireyler yas süreci yaşarlar ve bu yas sürecinin bazı aşamaları vardır.” dedi.
1. Evre: Süresi kişiye göre değişebilen, birkaç saatten birkaç haftaya kadar sürebilen dönemdir. Bu süreçte birey ölümü ve kaybı kabullenemez. Yaşanılan şok ve buna bağlı inkar tepkileri görülür. Biyolojik ve psikolojik farklı tepkiler, ölümü reddetme, donma, unutkanlık, tepkisizlik ortaya çıkabilir.
2. Evre: Bu evrede kayıplara bağlı acı ve üzüntü yoğunlaşır. Öfke ve ağlama krizleri, isyan etme, korku, dikkat dağınıklığı, sürekli olarak kayıpları, ölen kişileri düşünme gibi tepkiler görülür. Bazen haftalar boyu sürebilen bir dönemdir.
3. Evre: Kişinin kaybının bilincine vardığı ve kayıpları geri getiremeyeceğinin bilinciyle yaşanılan derin üzüntü, mutsuzluk, çaresizlik ve bu duygulara bağlı depresyonun görüldüğü evredir. Kişi daha önce ilgi duyduğu şeylere karşı ilgisini kaybetmiş, yorgun, isteksiz ve umutsuzdur. Bu süreç de haftalar boyu sürebilir.
4. Evre: Geçen süre içinde ölümün, kayıpların ve yaşanılanların kabullenildiği, daha yaşama dönük davranışların ve duyguların ortaya çıktığı dönemdir. Bireyler yavaş yavaş travma öncesi döneme dönmeye çabalarlar. Kayıpların acısı ve özlem hala devam etmekle beraber, bu duyguların yoğunluğu hafiflemeye, kişiler yaşama tutunmaya başlar. Yeniden gelecekle ilgili planlar, umutlar ve çabalar ortaya çıkar.
DEPREM SONRASI YAŞANAN SUÇLULUK VE UTANÇ DUYGULARI
Duygulu: “Deprem, yangın, sel, terör gibi olaylarda etkilenen üç ayrı grup bulunur. Birinci grup doğrudan olayı yaşayan ya da zarar gören kişilerdir. İkinci grup, yakınlarını kaybedenler, üçüncü grup ise, bizzat fiziksel olarak zarar görmeseler de olaya tanıklık eden, psikolojik olarak zarar görenlerdir. Her üç grupta da yoğun olarak ortaya çıkan duygu, sorunla başa çıkmaktaki çaresizlik ve yaşananlara duyulan öfkedir. Depremden birincil derecede zarar görmeyen ama tanıklık edenlerin yaşadığı bir diğer duygu utanma ve suçluluk duygusudur. İnsanların yaşadığı kayıp ve acının yanında kendilerinde fiziksel bir kaybın olmamasının verdiği utanç ve suçluluk duygusu kişilere bencil olduklarını da düşündürebilir.” dedi.
DEPREM SONRASI PSİKOLOJİK DESTEK
Duygulu: “Deprem sonrası travma yaşayan bireylere yönelik psikolojik destek elbette ki psikolojik ilk yardım eğitimi almış uzmanlar tarafından verilmelidir. Şu an bölgedeki insanların ihtiyacı psikoterapi değil, psikolojik ilk yardımdır. Tamamen kişilerin ihtiyaçlarına göre planlanmış bir takım psikolojik destek çalışmaları alandaki eğitim almış uzman ekipler tarafından verilmelidir. Travma üzerine eğitim almamış bireylerin iyi niyetli ama bilinçsizce yapacakları çabaları, kişilerde daha ağır hasarlara yol açabilir. Tıpkı, kaza ya da fiziksel travma geçiren bireylere nasıl ki acil ilk yardım ekibi yardımcı oluyorsa, psikolojik anlamda da yardımcı olabilecekler yine alanda uzman ruh sağlığı ekipleri, psikologlar, psikiyatristlerdir. Doğup büyüdüğü ya da yaşadığı yerlerden bu tür bir felaket nedeniyle uzaklaşmak zorunda kalmak da çok ciddi bir stres faktörüdür. İnsanlar bulundukları yere bir aidiyet bağı oluştururlar, başka bir binaya ya da başka bir mahalleye bile gitmekte direnç gösterebilirlerken tamamen farklı bir şehirde ve bir takım yoksunluklarla yeni bir hayata başlamak ağır bir travma aslında. Hem maddi kayıpları telafi etmeye çalışmak, hem yeni bir hayata tutunmak bireyleri olaylara karşı daha kırılgan hale getirebilir. Eğer bir yakınlarının yanında kalıyorlarsa onlara yük olduklarını düşünebilirler. Bu tür afetler sonrasında bulundukları yerleri terk etmek istemeyen insanlar da olacaktır. Deprem herkesi farklı şekilde etkiler. Kimisi bir an önce her şeyi bırakıp oradan uzaklaşmak ister, kimi insan oraya ait olduğunu düşünerek ayrılmak istemez. Her iki tepkiyi de normal karşılamak gerekiyor.” dedi.
ÇOCUKLARA KAYIPLAR/ÖLÜMLER NASIL SÖYLENMELİ?
Duygulu: “Çocuklar için durum her zaman daha zordur. Yaşları ve gelişim süreçlerine bağlı olarak neden böyle bir afet yaşandığını ya da neden ebeveynlerinin öldüğünü anlamakta zorlanabilirler. Özellikle okul öncesi çocuklarda bilişsel olgunluk düzeyleri henüz tam olarak gelişmediğinden yaşadıkları ortamı ve olayları algılamak ve anlamlandırmak zordur. Kayıpların kendi suçları olduğunu düşünebilirler. Yaramazlık yaptığı için, anne babasının sözünü dinlemediği için, iyi bir çocuk olmadığı için bütün bunların onun başına gelmiş olabileceğini düşünebilir.” dedi.
ARAMA KURTARMA EKİPLERİ VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI İÇİN PSİKOLOJİK DESTEK
Duygulu: “Depremden etkilenenler kadar, bölgede görev yapan ve tüm acılara ortak olan, tanıklık eden gazeteciler, ilk yardım ve kurtarma ekipleri, sağlık personeli de aynı ölçüde etkileneceklerdir. Yardımcı olarak kurtarabildiklerinin yanında kurtarılamayan insanlar için yaşanılan bir yetersizlik ve çaresizlik hissi, öfke ön planda görülen tepkilerdir. Ek olarak tahammülsüzlük, ses ve harekete aşırı duyarlılık, ölüm korkusu, uykusuzluk ve yeme bozuklukları da bu süreçte ortaya çıkabilir. Yaşanan felaketin büyüklüğüne bağlı olarak yardım etmek amacıyla canla başla çalışırken, kendini ihmal etmemek çok önemli. Yemek yemeye, uyumaya, gün içinde ekip arkadaşlarıyla nöbetleşe yer değiştirip kısa sürelerle ortamdan uzaklaşmaya imkan tanımak lazım. Biyolojik ve fiziksel çöküş yardımcı olmanızı engelleyen en önemli faktördür. Depremin ilk sıcaklığı atlatılınca ve yaralar bir nebze de olsa sarılmaya başlandığında muhtemelen bir takım sıkıntılar ortaya çıkabilir. Bu süreçte profesyonel destek almak çok önemlidir.” dedi. >>Sefa Nakilcioğlu
Yorumlar
Kalan Karakter: