Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi (AFSÜ), 2025-2026 akademik yılına “İlk Dersim Filistin, Birinci Ağızdan Gazze” başlıklı anlamlı bir etkinlikle başladı. Programda AFSÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Aslan ile Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Usame Rakip, Filistin meselesini bilim ve vicdan ekseninde ele aldı.
“İyilik İçin Kullanılan Beyin, İnsanlığı Kurtarır”
Programın açılış konuşmasını yapan AFSÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Aslan, insanın sahip olduğu yetenekleri iyilik için kullanmasının önemine vurgu yaptı. Aslan, “Eğer sahip olduğunuz bu yeteneği iyilik için kullanırsanız, dünyada iyilik hâkim olur. Ancak kötüye kullanırsanız, bunun en yakın örneğini bugün İsrail ve Filistin’de yaşanan olaylarda görüyoruz. İnsan beyninde ‘frontal lob’ denilen bölge, iyi ile kötüyü ayırt etmemizi sağlar. Frontal lobu doğru şekilde kullanırsanız iyi bir insan olursunuz, kullanmazsanız hayvanlardan daha aşağı bir hale gelebilirsiniz. Tarih boyunca yaşanan birçok olayda, insanlığın bu yeteneğini kullanmadığını görüyoruz. Ne yazık ki bugün İsrail’i yönetenler de frontal loblarını kullanmıyorlar.” diye konuştu.
“Bir Kalbi Kırmak, Kâbe’yi Yıkmaktan Daha Büyük Günahtır”
Prof. Dr. Aslan, insan kalbinin kırılmasının İslam inancındaki önemine dikkat çekerek, “Bizim inancımızda bir insanın gönlünü kırmak, Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir günahtır. Kâbe bizim için kutsal bir değerdir; onun yıkılmasının ne anlama geldiğini hepimiz biliriz. Eğer bir insanın kalbini kırmak, Kâbe’yi yıkmaktan daha kötüyse, o zaman dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, dünyadaki herkesin öncelikle insan olduğunu unutmamamız gerekir. Bugün yaklaşık bir buçuk milyar Müslüman var. Bizler buna ‘İslam ümmeti’ diyoruz. Geri kalan insanlar da ‘ümmeti davet’tir, yani Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) davetine muhatap olan topluluklardır. Frontal lobunu kullanan insanlar bu davete icabet eder, kullanmayanlar ise etmez. İyi ki cennet ve cehennem var; frontal lobunu iyi kullananlar için cennet, kullanmayanlar için ise cehennem hazırlanmıştır. Usame Hocamızın ailesi Gazze’de birçok şehit verdi ve hâlen yakınları orada yaşam mücadelesi veriyor. Bu acıyı en yakından yaşayan biri olarak, bu konferansın Usame Hocamız tarafından verilmesini önerdik, kendisi de sağ olsun kabul etti. Ben sözü daha fazla uzatmadan Usame Hocam’a bırakıyor, sizlere katılımınız ve duyarlılığınız için tekrar teşekkür ediyorum.” ifadelerini kullandı.
“Gazze, İnsanlığın Vicdanıdır”
“İlk Dersim Filistin” dersini veren AFSÜ Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Usame Rakip, Filistin halkının yaşadığı zulmü tarihsel bağlamıyla anlattı. Rakip, “Bugün burada yalnızca bir coğrafyayı değil, insanlığın vicdanını konuşmak için toplandık. Benim babamlar, dedem ve ecdadım Yafa’dan bugünkü adıyla Tel Aviv’den sürgün edildiler. Evlerinden ayrılırken yanlarına sadece evlerinin anahtarlarını alabilmişlerdi. O anahtar, aradan geçen yetmiş yıla rağmen sadece bir metal parçası değildir. O anahtar, bizim geri dönüş hakkımızın ve gasbedilen vatanımızın vicdani sembolüdür. Bugün 7 Ekim... Gazze’de başlayan soykırımın ikinci yıl dönümündeyiz.” dedi.
“Tarihi Bilmeden Bugünü Anlayamayız”
Tarihin seyrini değiştiren planın temellerinin, 1800’lü yılların ortalarında “Arz-ı Mev’ud” hayaliyle atıldığını dile getiren Doç. Dr. Rakip, “Yahudiler, 1800’lü yılların ortalarından itibaren ‘Arz-ı Mev’ud’ üzerinde bir devlet kurma hayalini beslemeye başladılar. Theodor Herzl öncülüğünde toplanan Birinci Siyonist Kongre, bu planın dönüm noktasıydı. Herzl, o dönemde Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid Han’a Filistin topraklarını satın almak için teklif götürdü. Abdülhamid Han’ın cevabı ise tarihe geçti. Dedi ki: ‘Bu topraklar, askerlerimin mübarek kanlarıyla sulanmıştır. Ben o toprakların bir karışını dahi satmam. Yahudiler milyonlarını saklasınlar; imparatorluğum parçalanmadıkça Filistin’e sahip olamazlar.’ Osmanlı’nın yıkılışından sonra Filistin, İngiliz mandasına geçti. Bu dönemde Yahudiler, İngiliz desteğiyle bölgeye yerleşmeye ve Filistin halkını topraklarından etmeye başladılar.” şeklinde konuştu.
“Nakba Filistin’in Büyük Felaketi”
Birleşmiş Milletler’in 1947’de aldığı kararın, Filistin halkı için yüzyılın en büyük trajedisinin başlangıcı olduğunu belirten DDoç. Dr. Rakip, “1947 yılında Birleşmiş Milletler, Filistin topraklarını Yahudiler ve Araplar arasında taksim etmeye karar verdi. O dönemde Yahudiler toprakların yalnızca yüzde beşine sahipti. Ancak taksim planıyla toprakların büyük kısmı onlara verildi. Bu karar, Filistin’in büyük felaketi olan Nakba’yı doğurdu. Filistinlilerin yüzde yetmişi topraklarından sürüldü, binlerce kişi katledildi. 1967’deki Altı Gün Savaşı ile Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs de tamamen işgal edildi. Filistin halkı hiçbir zaman boyun eğmedi. Direnişin en güçlü dönemlerinden biri birinci İntifada’dır. 1987’de başlayan bu halk ayaklanmasında 100 binden fazla kişi tutuklandı, binlerce kişi şehit oldu. Sonunda İsrail, Gazze’nin bir kısmından çekilmek zorunda kaldı. İkinci İntifada ise 2000-2005 yılları arasında yaşandı. Bu dönemde 4 binden fazla Filistinli şehit edildi. O yıllarda, hepimizin hafızasında yer eden bir görüntü vardı: küçük Muhammed Durra’nın, babasının kucağında şehit edilmesi... Bu kare, insanlığın vicdanında derin bir yara bıraktı. 1980’de İsrail, Kudüs’ü başkenti ilan etti. 1993’te Oslo Anlaşması ile Filistin lideri Yaser Arafat, 1967 sınırlarında bir Filistin devleti kurulması sürecini kabul etti. Ancak süreç hiçbir zaman tamamlanmadı. 2017’de ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı. Bu karar, barış umudunu neredeyse tamamen yok etti. Bugün Batı Şeria’da şehirler arasına yerleşim bölgeleri inşa edilerek, Filistin topraklarının bütünlüğü fiilen ortadan kaldırılmış durumda.” ifadelerini kullandı.
“Gazze Bir Açık Hava Hapishanesine Dönüştü”
Dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri olan Gazze’nin, adeta duvarlarla çevrili bir açık hava hapishanesine dönüştüğünü kaydeden Doç. Dr. Rakip, “Gazze, toplamda 27 bin kilometrekarelik küçücük bir bölge. Burada 2,3 milyon insan yaşıyor. Bunların büyük kısmı 1948’de sürülen mültecilerin torunları. 2006 yılında Hamas seçimleri kazandıktan sonra İsrail ve Mısır, Gazze’yi tamamen abluka altına aldı. Gıda, ilaç ve enerji girişleri dahi İsrail kontrolünde. Gazze, doğusunda ve kuzeyinde otomatik silah sistemleriyle donatılmış duvarlarla çevrili. Güneyinde Mısır’ın ördüğü ayırma duvarı, batısında ise Akdeniz var. Ama Gazze halkının denize açılmasına bile izin yok; sadece 3 mil gidebiliyorlar. Gerçek anlamda bir açık hava hapishanesi.” dedi.
“Gazze’de Yaşananlar Bir Soykırımdır”
Gazze’de yıllardır süren bombardımanların, sadece binaları değil, insanlığın vicdanını da yerle bir ettiğini söyleyen Doç. Dr. Rakip, “İsrail, Gazze’ye 2008, 2012, 2014, 2019 ve 2021 yıllarında büyük saldırılar düzenledi. 2014’teki saldırı 50 gün sürdü ve 13 binden fazla kişi şehit edildi. O dönemde yüzlerce yaralı Türkiye’ye getirildi, Afyonkarahisar’da 34 yaralı tedavi altına alındı. Bugün Gazze halkı yalnızca yardımlarla yaşamını sürdürebiliyor. Yardım gelirse yemek bulabiliyorlar; gelmezse aç kalıyorlar. Bu, modern dünyanın ortasında yaşanan bir utançtır. Gazze’de yaşananlar bir savaş değil, bir soykırımdır. Filistin halkı, topraklarını, onurunu ve özgürlüğünü korumak için direniyor. Evlerinden ayrılırken yanlarına aldıkları o anahtarlar, yalnızca bir evin değil, adaletin ve insanlığın kapısını açacak bir umudun sembolüdür. Bir gün o kapı yeniden açılacak, ve inanın, insanlık da o gün yeniden doğacaktır.” dedi
Yorumlar
Kalan Karakter: