Bu hafta başı ilimizin İscehisar İlçesi Çatağıl köyünde meydana gelen acı kaza hepimizi derinden üzdü, yüreklerimizi yaktı.
Bu acı öyle bir acı ki gerçekten katlanması çok zor ve dayanılacak gibi bir acı değil. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın. Sözün bittiği, kelimelerin boğazımıza düğümlendiği bir günü, o gün hep birlikte yaşadık.
Yıkıldığımız elim kazada, yaşamını yitiren öğrencilerimizin tek amaçları eğitimdi. Ve bunun içinde her gün olduğu gibi okullarına gitmek amacıyla o günde evlerinden çıkarak, başlarına gelecek kazadan habersiz okul servislerine binmişlerdi.
Acı kaza onları okullarından, sıralarından ve arkadaşlarından ayırdı. Her gün ders gördükleri okul sıraları bu kez onların musalla taşları oldu.
Kaza sonrasında ise yine aynı konular gündeme geldi. Servis aracında gerekli tüm tedbirler alınmış mıydı? Kazada bir ihmal var mıydı?
Bu konu elbette kapanmayacak ve devletimiz peşini bırakmayacaktı. Ve gereken de yapıldı. Acı kazadaki kusurlu bulunan kişiler tutuklandı.
Yitip giden gencecik canların ardından, belki bu gelişme onları tekrar bizlere geri getirmeyecek. Fakat bundan sonrası için aynı acı tabloların tekrar yaşanmaması adına, ailelerin ve Türk toplumunun içlerinin yanmaması adına en azından can taşımanın önemini ve sorumluluğunu şoförlerimiz bir kez daha anlamışlardır diye düşünüyorum. Orada taşınan çocuklar hepimizin çocukları olabilirdi.
O yüzden bu hassas konu basit bir konu olmamakla birlikte, okul servisi kullanan şoförler mutlaka psikiyatri testinden geçirilmelidir. Şoför bir canlı taşıdığının ve hiçbir işin can taşırken aciliyetinin olmadığını bilmelidir. Her şeyden önce ilk başta servis şoförlerine bu bilgi kesin olarak verilmelidir.
Konu hafife alınacak bir konu gerçekten değil dedik. Hayatını kaybeden yavrularımız anne ve babalarının göz bebekleriydi. Elbette kimse böyle bir şey olmasını istemez. O zaman gerekli önlemleri neden almakta gecikiyoruz? Canlar gittikten sonra mı her zaman aklımız başımıza gelecek?
Kaza olayını duyduğum andan itibaren öğrencilerimize ve ailelerine çok üzüldüm. Halada üzülüyorum. Adeta hepimiz yıkıldık.
Biz böyleyken, konunun aileleri için nasıl katlanması daha zor bir durum olduğunun herhalde hepimiz farkındayız. Dayanılması güç bir durum. Düşünsenize sabah sağ salim servise bindirdiğiniz çocuklarınızın ardından ölüm haberlerini alıyorsunuz. Hiç kuşkusuz dünyanın en çaresiz ve en zor anı olsa gerek.
Ateş düştüğü yeri yakar. Rabbim çocuklarımızın ailelerine dayanma gücü ve sabırlar versin. Özellikle servis şoförlerimizden rica ediyorum. Ne olur hızlı araç kullanmayın, daha kontrollü ve dikkatli kullanın araçlarınızı. Aşırı hız çözüm değil. Aksine gideceğimiz yere biraz daha vakitli çıkmak ve bir can taşıdığımızı unutmamak gerekiyor. Lütfen dikkat edelim.
Uykusuz ve yorgun bir şekilde direksiyon başına geçmeyelim. Direksiyon başına geçtiğimizde yolları kendimize ait sanıp, bir yarış pistinde gider gibi lütfen gitmeyelim. Hepimiz görüyoruz işte; aşırı hız kazaları da beraberinde getiriyor.
Farklı bir konu da lütfen eski servis araçlarını kullanımdan çıkaralım. Servis araçlarımızın emniyet kemerlerine, kapılarına ve hareket edilmeden önce kontrol edilmesi gereken tüm yerlerini kontrol edelim. Tüm trafik kurallarına uyalım. Biz üzerimize düşeni yapalım, tedbirimizi alalım. Takdiri yüce Allah’a bırakalım. Ama önce biz üzerimize düşeni yapalım.
Yüce Rabbim hayatını kaybeden yavrularımıza rahmet eylesin. Geride kalan acılı ailelerine tekrar başsağlığı diliyorum. Yaralı öğrencilerimize de acil şifalar diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun.
Yazıma Peygamber efendimizin bir Hadis-i Şerifi ile son vermek istiyorum:
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir defasında ilmin kıymetini ashabına şöyle anlatmıştır: “Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır. Âlimin, âbide üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur.” (Tirmizî, İlim, 19.)