Prof.Dr.Eva de Vitray-Meyerovitch (Havva Hm)
Eva de Vitray-Meyerovitch 1909 yılında aristokrat ve Katolik bir Fransız ailenin
çocuğu olarak dünyaya geldi. İlköğrenimini rahiplerin gözetiminde Katolik okulunda
tamamladı.
Latince-Grekçe bölümünü bitirerek liseden mezun oldu. Hukuk tahsili aldıktan sonra
felsefe doktorasını tamamladı.
Fransa’nın dünya çapında en saygın bilim ve araştırma kurumu, Bilimsel Araştırmalar
Millî Merkezi’nde (CNRS) yönetici ve uzman olarak çalıştı.
Yüzyılımızın en ünlü bilim ve fikir insanlarını yakından tanıdı ve onlarla ortak
çalışmalar ve projeler yürüttü.
Eva Hm’ın yaşadığı yıllar, Batı toplumlarında insanın yüce varlıkla irtibatının
koparıldığı, akılcılığın en yaygın ve kurumsal anlamda hayata hâkim kılındığı yıllardı.
O, modern insanın ve kendisinin içine düştüğü krizlere teolojik (tanrıbilim, ilahiyat)
açıdan çözümler aramaktaydı. Bu yıllarını hep kilisede ve rahibelerin içinde geçirdi.
Kafasını, Katolik mezhebinin Tanrı‟nın annesi, Tanrı‟nın oğlu vb. çözümsüz
sorularına taktı. Saygın teologlarla tartışmalara girdi. Ruhunu ve aklını tatmin edecek
bir cevap alamadı. Kafasını meşgul eden onca soruya alabildiği tek cevap, çoğu kez
----Tanrı‟ya dua et de, sorularını gidersin--- şeklinde olunca artık gönlü de rahatsız
olmaya başladı. Eva Hm, kendi ifadesiyle Papa’nın yanılmazlığı, teslis (üçleme;
baba-oğul-kutsal ruh), aforoz (dini bir topluluğa mensubiyetten çıkarılma), azizlerin
masumiyeti, İncil’in doğruluk sorunu, bin bir hurafe türleri, günah çıkarma, kilise
vergisi, akıl karşıtlığı vb. gibi Hıristiyan dogmaları (öğretileri)tek tek sorgulamaya
başladı. Hıristiyanlığın onu bir çıkmaza sürüklediğini ve bu çıkmazların onu bu
arayışa ittiğini göedü.
Paris’e gelmiş olan Pakistan İslamabad Üniversitesi Rektörü bir gün kendisine şöyle
dedi: ‘‘Siz bu tür kitaplara ilgi duyuyorsunuz, onun için size bu kitabı armağan
getirdim.’’ Ünlü şair ve düşünür Muhammed İkbal’in İslam’da Dini Düşüncenin
Yeniden İnşâsı adlı eserini hediye etti. Günler sonra bir ara masasının üzerinde iyice
yığılan kağıtları derleyip toparlarken Eva Hm’ın gözüne, Pakistanlı profesörün
getirdiği eser ilişti. Bu esere şöyle bir göz attığında yazılanlar ilgisini çekti. Biraz daha,
biraz daha derken heyecan ve merakı giderek arttı. İkbal’in kitabını yanına alıp evine
götürdü ve kısa zamanda okuyup bitirdi. Bitirir bitirmez de İngilizceden Fransızcaya
çevirmek için harekete geçti. Bunu da kısa zamanda gerçekleştirdi.
Muhammed İkbal’in eserini okurken ve çevirirken Celaleddin-i Rumi (Mevlana) ismi
sürekli dikkatini çekti. Ondan aktarılan birkaç beyit, birkaç mısra, kendisini büyüledi.
Rumi’nin büyüklüğünü o birkaç beyit ve mısra ile hemen keşfetti. Böylesine çarpıcı
şeyler söyleyen bu zâtı yakından tanımak için araştırmaya koyuldu fakat
Fransızcada, Almanca ve İngilizcede bile Rumi (Hz. Mevlana) hakkında yeterli bilgi
bulamadı, Rumi’nin birkaç şiiri dışında eserlerinin tercümeleri de yoktu. Sırf Rumi’nin
(ne dediğini anlamak için Farsça öğrenmek üzere harekete geçti. Bir yandan çalıştığı
bilim merkezindeki görevini sürdürdü, bir yandan da üniversitenin Doğu Dilleri
Bölümü’ne üç sene devam ederek Fransızcaya çeviri yapacak kadar bu dile hâkim
oldu. Farsçadan Rumi’nin eserlerini okudukça kendisinde, İslam’ın son hak din
olduğu kanaati (kanısı)uyandı. Fakat koyu Katolik bir aileden geldiği, çevresi de
dindar Katoliklerden oluştuğu için tereddütler ve şüphelerle kafası karıştı, zihninde
fikrî gelgitler başladı. Tam Müslüman olmaya karar verecekken, kendi kendine şöyle
dedi:
„„Dur bakalım! Sayıları iki milyarı bulan Hıristiyanların hepsi yanılıyor da, bir tek sen
mi yanılmıyorsun? Ya Hıristiyanlık senin şimdiye kadar tenkit ettiğin ve sandığın gibi
değilse? Acele etme! Şu atalarının dinini bir kere daha incele ve onu derinlemesine
araştır bakalım!‟‟
Tam üç sene Sorbonne Üniversitesi’nde çok değerli bir profesörün, Hıristiyanlığın
Kutsal Kitapları üzerine verdiği tefsir derslerine devam etti. Bu üç sene sonunda
vardığı nokta, daha önce vardığı noktayı çürütmedi, aksine perçinleştirdi.
Hıristiyanlığın kendisini tatmin etmesinin imkânsız olduğunu anladı.
İslam’a girmeye karar verdi. Bu kararını son olarak, bir baba gibi sevip saydığı,
dünyaca meşhur Doğu Bilimci (Oryantalist) Louis Massignon’a açtı. O da kendisine,
bir de çok değerli ve derin bilgi sahibi bir rahip arkadaşına gidip kendisiyle
tartışmasını,kendisini o da ikna edemezse, bu niyetini gerçekleştirmesini öğütledi.
Eva gidip o bilgin rahiple görüştü. Tabii, tatmin olmadı. İyice bunalmışken, bir gece
yatağına yatmadan önce şöyle yakardı: ‘‘Ya Rabbi! Bunca zamandır, senin doğru
olan dinini bulmak için elimden geleni yaptım. Bunun en büyük şahidi sensin! Ne olur
artık bana, beni sana götürecek yolu göster!’’
Rüyasında, kendisini ölmüş ve mezara konulmuş olarak gördü. Yukarıdan kendi
kabrini seyrederken, baş ucunda mezar taşını gördü. Yaklaşıp baktı. orada Arap
harfleriyle Havva yazısını okudu. Bu sırada kulağına gelen bir ses,
‘‘İşte burası senin mezarın! Sen Müslüman olarak öleceksin!’’ dedi.
Eva Hanım, altı yıl süren ciddi çabasının sonucunda hidayete erdi. Çok sevdiği
Mevlana‟sının dini olan İslam ile müşerref oldu:
“Müslüman olmuştum, hem de hiçbir şeyi inkâr etmeden. Ne Tevrat‟ı inkâr
ediyordum, ne de İncil‟i. Sadece beni her zaman rahatsız etmiş olan konuları,
Konsillerin kararlarını, Allah‟ın şu gibi veya bu gibi olduğuna karar vermek için
Roma‟da toplanmış o beylerin dogmalarını bir tarafa bırakıyordum. Benim için İslam‟ı
keşfetmek, kaybedilenleri yeniden bulmak, ayrı düştüklerime tekrar kavuşmak gibi bir
şey oldu. Benim kendimi evimde hissettiğim yegâne ülke, meselâ Paris değildir. Ben
Paris‟te hayran hayran dolaşan bir turist gibiyim. Kendimi gerçekten evimde
hissettiğim tek ülke, Türkiye‟dir. Türkiye‟ye ayak basınca, evine tekrar kavuşan bir
kedi gibiyimdir.”
Eva Hanım, Dr. Muhammed İkbal’in eserinde ismini gördüğü Rumi’nın evrensel
mesajıyla İslam’la buluştu. Nasıl Müslüman olduğunu soran çevresindeki insanlara,
‘‘İnsan hiç Mevlana’yı okuduktan sonra Müslüman olmaz mı?’’ dedi. Ona göre Rumi
en büyük Müslüman psikiyatristtir. Onu okuyan iç huzura erer. Müslüman olduktan
sonra Eva Hanım, Mevlana ve Muhammed İkbal’in bütün eserlerini Fransızcaya
çevirdi. Gerek bu önemli tercümeleri, gerekse yaptığı salon ve radyo konuşmalarıyla
çok sayıda Fransız aydınının İslâmiyet’e ısınmasına ve pek çok kişinin de Müslüman
olmasına vesile olur Mısırdaki meşhur elEzher Üniversitesi dâhil, dünyanın birçok
ülkesindeki üniversitelerde dersler ve konferanslar verir.
Müslüman olduktan sonra İslam ülkelerine geziler yapmaya başlayan Havva Hanım
Türkiye’ye de gelir. İstanbul’da Halil Can isminde bir neyzenle tanışır. Halil Can onu
Galata Mevlevihanesi’ne götürür. Orada gözü mezarlığa takılır ve tüyleri diken diken
olur: “Bir baktım, üç yıl önce rüyamda gördüğüm mezar taşımın aynısı orada.”
Sözünü ettiği mezar Havva isminde bir kadına aittir. Mezarlık ise Mevlevi hanımların
mezarlığıdır. Çok duygulanır, ağlar ve kendi kendine “Sen Mevlevi olacaksın.” der.
Bir başka gün yolu Eyüp’e düşer. Orada abdest alıp, namaz kılar. Onu Eyüp Sultan’a
götüren şoför de namaz kılar. Sonra geri dönerler. Havva Hanım borcunu ödemek
üzere parayı uzatır. Şoför ise para almak istemez. Sonrasında “Ben uzatıyorum, o
almıyor. Bu inanılmaz bir şey. Hiçbir ülkede bunu yaşamazsınız.” diyecektir. İsmini
sorduğunda şoför “Ali” der. “Bak Ali! Bu benim için haram. Bende para çok, sen de
bebe çok.” der. İnatlaşma sürerken Ali, Havva Hanıma dönerek, “Hac?” der. Havva
Hanım da “İnşallah bir gün.” der. Şoför iki elini dua eder şekilde yüzüne sürer ve ona:
“İnşallah sen bir gün hac yapar, Arafat’ta taksi şoförü Ali’ye dua edersin.” Havva
Hanım da “âmin” diyerek kabul eder. Bunun üzerine şoför ücretin yarısını almayı
kabul eder.
Havva Hanım Paris’e döner. Paris’te Müslüman Yazarlar Derneği kurulur ve Havva
Hanım derneğin genel sekreteri seçilir. Daha sonra bu yazarlar hep beraber hacca
giderler. Havva Hanım hac mahallini görünce çok şaşırır ve onu mahşere benzetir.
Kendini başka bir dünyada hisseder ve her şeyi unutur. Ne evlatları, ne kocası, hiç
kimse aklına gelmez. Ama Arafat’a çıkar çıkmaz İstanbullu taksi şoförü Ali’yi hatırlar
ve ağlayarak Ali’ye dua eder. Havva Hanım kendisine de ilginç gelen bu olayı
Paris’teki dostlarına anlatırken gözlerinden yaşlar akar, “İslam kardeşliği böyle bir
şey.” der.
Bir ara Mısır Ezher Üniversitesinde felsefe hocalığı yapan Havva Hanım, dostlarına
sık sık şu gerçeği vurgular: “Ne gariptir ki ben de dâhil, Roger Garaudy gibi birçok
Fransız filozof İslam felsefesini tanımadan Sorbon Üniversitesinde felsefe doktorası
yaptık.” Paris Sorbonne Üniversitesinde lisans, yüksek lisans ve doktora yapmış eski
bir öğrenci ve hâlâ o üniversite ile irtibatı olan bir öğretim üyesi olarak ben de bu
gerçeği doğruluyorum.”
Fransa’daki üniversitelerin felsefe programları incelendiğinde, İslam felsefesi kürsüsü
veya dersi olmadığı görülür. Bu gerçeği iyi bilen ve yaşayan Havva Hanım, Mevlana
anlayışıyla Batı’daki İslam karşıtlığını yıkmaya çalışır ve eserler yazmaya başlar,
Batılılar için yazdığı “İslam, l’autre visage” (İslam’ın Güler Yüzü) bu eserlerinden
sadece biridir.
Eva Hanım, 26 Mayıs 1998’de Konya’da düzenlenen sempozyumda yaptığı Mevlana
ve Psikoloji konulu konuşmasının sonunda şöyle der;
‘‘Benim gibi yaşlı bünyesi, hasta kalbiyle kilometreler kat etmek bile Rumi’nin
huzurunda yorgunluk değil, mutluluk verir. Onun maneviyatının gölgesinde kıyamete
kadar kalabilmek için, beni Konya’ya gömün.’’
Yalnız yaşayan Havva Hanım’a Fransa’da Ayşe Şaşı isminde bir Cezayirli bakıcılık
yapıyor ve onunla kalıyordu. Mesnevi çevirisini tamamladıktan birkaç yıl sonra,
yaşlılığı ve rahatsızlığı yüzünden bilimsel çalışmalarına ara vermiş ve yatağa
düşmüştür.
24 Temmuz 1999 tarihinde, 72 Rue Claude Bernard Paris 5’teki apartmanın beşinci
katındaki dairesinde Prof. Dr. Eva de Vitray Meyerovitch ,Müslüman olduktan sonraki
adıyla Havva Hm her fani gibi, Hakkın rahmetine kavuşur.
Bakıcısı Ayşe Hanım’ın anlattığına göre ölüm anı çok güzel geçmiş. Kendisini
muayene eden ve onu çok seven Hıristiyan doktorunu beklerken Konya’yı,
Mevlana’yı, anmış. Gülümseyerek, “Ayşe seni çok seviyorum, hep beraber olacağız.”
demiş ve şahadet getirerek hayata gözlerini yummuştur.
Mevlana'yı tanıyarak 1964 yılında Müslüman olup Havva ismini alan ve 24 Temmuz
1999 tarihinde vefat eden ,kendini Mevlana’ya adayarak İslamiyet’in batıda tanınması
için çalıştı ve aralarında Mesneni’nin Fransızcaya olan tercümesi de kırk kadar esere
imza attı .
Prof.Dr. Eva De Vitray-Meyerovitch’in cenazesi ölümünden 11 sene sonra uçakla
Paris’den Konya’ya taşınarak 2010 yılı 17 Aralık Şebi Aruz gününde cenaze namazı
kılınması için Selimiye Cami'ne getirildi.
Havva Hm’ın (Meyerovitch'in) cenaze namazına yaklaşık 250 kişi katıldı. Namazın
ardından imam cemaate Havva Hm’ın( Meyerovitch'in) hayatı hakkında bilgi verdi ve
tabutu omuzlarda Mevlana Müzesi'ne 50 metre uzaklıktaki Üçler Mezarlığı'nda dualar
eşliğine toprağa verildi.
Kaynak: Prof.Dr . Eva de Vitray-Meyerovitch,
Duanın Ruhu, çev. Cemal Aydın, Şule Yay., 4.
bsk., İstanbul 2004, s. 9-11.
Kasım 2018 Semazen.net