Üstad Necip Fazıl Kısakürek ne güzel söylemiş:
“Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime merhem,
Onsuz ebedi âlem benim olsa istemem.”
Bu beyit ele alınarak istense bunun için bir kitap yazılabilir. Üstat bir beyitle namazın ne kadar önemli olduğunu bu beyitle çok güzel bir biçimde anlatmış bulunmaktadır.
Namaz hiç şüphesiz ki Allah ile konuşmadır. Namaz hudu ve huşu içerisinde kılındığı zaman kişi o namazda hiç bir şeyi dert edinmez, düşünmez, düşünmemeli. Namazda huşu, dikkati dağıtacak dış etkenlerden uzak olup kalbin Allah’a bağlanabilmesi ile gerçekleşir. Kişinin iç dünyasında yaşadıkları düşünceleri namazdaki huşunu etkiler ve davranışına da yansır. Bu sebeple namaz kılan kişi Allah’ın huzurundan bulunduğunun bilincinde olmalı, zihin ve gönül dünyası ile yönelmeli. Sağa sola bakmamak, elbisesiyle oynamamak ve tadil-i erkâna riayet etmemek gibi hal ve hareketlerden kaçınmalıdır.
Namaz teslim olmaktır. Namaz tamamıyla bütün duygu ve düşünceleri silip bir kenara bırakarak Allah’ın huzurunda olma bilincidir.
Kişinin namazının makbul olması için namazda okuduğu sureleri tecvit kaidelerine göre okumalıdır. Rükünlere dikkat etmelidir. Namaz hiç şüphesiz ki acele etmeden teni ile kılınmalıdır. Namazda iken kişi sağa sola arkaya ve öne bakmamalıdır. Bakacağı yer ayakta iken sadece ve sadece secde yeri olmalıdır.
Namaz kılan kişi namazda her rekâtın başında ve sübhaneke’den sonra kıraate başlamadan önce besmele çekmeyi unutmamalıdır. Bunun yanında fatihadan sonra ayrıca zammı sure için kişi besmele çekilmez.
Bir keresinde bir camide vakit namazını kendi başıma eda ettikten sonra âmin derken bir başkası geldi ikindi namazını alel acele dört kılarak âmin demeye başladı. O kişi âmin dedikten sonra izin isteyip sordum:
“Sen ne namazı kıldın?” Cevabı şu olmuştu:
“İkindi namazının farzını kıldım.” Ben de:
“Namazı öylesine acele ile kıldın ki ben buna şaşırdım.” Deyince:
“Ne yapayım dükkânda kimse yok acele ile kılayım da müşteriler beklemesin.”
Ben de: “Senin acele olarak tadili erkâna uymadan kıldığın bu namaz olmadı. Bunu yeniden kılman gerekir. Hem sen sakin bir şekilde huşu içinde acele etmeden tadili erkâna uyarak namaz kılarsan, dükkânına gittiğinde iyi bil ki müşterilerden başını alamazsın. Ama bu şekilde sen namaz kılar isen Rabbim kıldığın namazı bir paçavra gibi suratına atıverir. Bunun içindir ki namaz kılarken Allah’ın huzurunda olduğunu unutma ve her ne olursa olsun acele etme.” dediğimde söylediklerim için teşekkür ederek:
“Bir daha böylesine ne olursa olsun acele ile namaz kılmayacağım” diye teşekkür ederek yanımdan ayrılmıştı.
Birisi bir hata ettiğinde bizlerde onu görüyorsak onu uyarmak ve bunu söylemek önemli bir meseledir. Bu bir tebliğ görevidir. Biz bu hataları görüp söylemezsek vebal altına girmiş ve tebliğ görevimizi yapmış olmayız. Eninde sonunda Allah bunun hesabını soracaktır değil mi?