Değerli okuyucularım. Bildiğiniz gibi bazı şahsiyetler vefatlarından sonra unutulmaz ve hayırla yad edilirler. Bugünkü yazımızda, vefatının 18. Yılında gönül ve sanat ehli merhum Nazım Bursalıoğlu’ndan söz etmek istiyorum.
Afyonkarahisar’a geldiğim 1994’ten vefatına kadar yakın dostluğumuz bulunan merhum Nazım Bursalıoğlu musikişinas, hâfız, araştırmacı ve gönül ehli biri idi. 1931'de Afyonkarahisar'da dünyaya gelen Bursalıoğlu’nun babası Abdullah Efendi (v.1968), annesi Hanife Hanım (v. 1978)dır. Bursa'dan Afyonkarahisar'a gelip yerleşen ataları, “Kavasoğlu” ve “Arnavutoğlu” lakaplarıyla anılır. İlköğrenimini Gedik Ahmet Paşa İlkokulunda tamamladı. 1940-1944 yılları arasında "Topal Hâfız" nâmıyla tanınan Hâfız İsmail Hakkı Bayrı Hoca'dan Kur'ân okuma dersi aldı, hıfz çalışması yaptı ve dinî bilgilerini geliştirdi. Bu sıralarda bazı camilerde müezzinlik yaptı. 1950-51 yılları arasında okuduğu Afyon Erkek Sanat Enstitüsü’nden mezun oldu. Staj yapmak için gittiği Ankara'da, 1951-1952 yılları arasında Kağnıcıoğlu Camisi'nde 2 yıl İmam-Hatip olarak görev yaptı; Ankara Radyosu'nda, kemençe üstadı Vedia Tunççekiç Hanımın açtığı musiki kursuna devam ederek nota, usül ve makam dersleri aldı. Memleketine döndükten sonra 1955'te kurulan "Afyon Musiki Cemiyeti"nin kurucuları arasında yer aldı ve sanatını uzun süre burada icra etti. Bu sıralarda evlendiği eşi Nadide Hanım ile birlikte İstanbul'a giderek bir ev kiraladı ve askerlik görevini 1957’de yedek subay olarak Tuzla'da yaptı.
Afyon Çimento Fabrikasında memur olarak çalışmaya başlayan, 1959 yılında Eğitim ve Haberleşme Şefliğine yükselen Bursalıoğlu, 1964'te Afyon Akşam Tekniker Okulu’nu, 1978'de Ankara Meslek Yüksek Okulu Makina Bölümü'nü bitirdi. Çimento Fabrikasındaki görevine devam ederek 31 yıl bu görevde bulundu. Bu sürede "Hizmet İçi Eğitimi El Kitabı"nı yazan Bursalıoğlu, mesleğiyle ilgili bilgisini artırmak için Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Almanya'da birçok seminere katıldı. 1960-1970 yılları arasında Afyonkarahisar'da gerçekleştirilen "Mevlânâ'yı ve Sultan Divanî'yi Anma Programları"nda "Na'thân" ve "Âyinhân" olarak görev aldı. Bilgi ve tecrübelerini, mahallî gazetelerde yazarak halkın istifadesine sunan Bursalıoğlu, aynı aşk ve amaçla, "Afyonkarahisar Kültür ve Tarihini Araştırma Derneği"ni kuranların içinde yer aldı ve Afyonkarahisar edebiyatı, kültürü ve musikisi üzerine araştırmalar yaptı, derlemelerde bulundu ve kitaplar yazdı. Musiki merakı aileden gelen Bursalıoğlu, dinî ve lâdinî musiki ile meşgul oldu, ilahi ve şarkı beste denemelerinde bulundu. Emekli olduktan sonra başladığı bir çalışma ile 140'a yakın Afyonkarahisar Türküsünü ve 20'ye yakın mahallî ilahiyi toplayıp unutulmaktan kurtardı ve Afyonkarahisar Yöresi Türküleri adıyla 1992 ve 1993 yıllarında kitap halinde yayımladı. 2000 yılında da Afyonkarahisar Mutasavvıfları ve Din Bilginleri adlı kitabını yayımladı.
Evinin altında açtığı "Bursalının Dergâhı" diye bilinen mekânda, musikiyle meşgul oldu; arzu duyan gençlere ücretsiz kurslar verdi, ilahiler öğretti. Bugün Afyonkarahisar Milli Eğitim camiasının başarılı öğretmenleri arasında yer alan Ayşe Turan Balkan, Şükran Çakar Baştuğ ve diğer öğrencilerim de, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde lisans öğrencim oldukları yıllarda Bursalıoğlu'ndan müstefit olanlardandır. Ömrü boyunca memleketine hizmet aşkıyla yaşayan, kıymetli eserler yazan; Ümit, Nermin, Celalettin, Abdullah adlarında dört çocuk yetiştiren ve Afyonkarahisarlılarca çok sevilen Nazım Burslıoğlu, 29 Mayıs 2003 tarihinde vefat etti. Kabri Afyonkarahisar Asrî Mezarlığı'ndadır.
Afyonkarahisar'a geldiğim ilk yıllarda tanıdığım, evinin girişinde oluşturduğu "Bursalının Dergâhı" diye bilinen sanat evinde sohbetlerinden ve musikisinden müstefit olduğum, vefatından beş yıl sonra hakkında yeğeni Osman Bursalıoğlu’na (Nazım Bursalıoğlu, Hayatı ve Eserleri Bitirme Tezi, 2008) bir çalışma yaptırdığım merhum Bursalıoğlu ile ilgili bir anımı paylaşmak isterim. Yüksek lisans öğrencilerimden Yusuf İlgar, mezuniyet tezi olarak, Çizmecizâdelerden Ali Feyzî'nin hayatı, eserleri ve divanı üzerine bir çalışma yapmaya başlamış idi. Bir müddet sonra Ankara'dan, üzerimde büyük emekleri bulunan merhum hocam Abdulkerim Abdulkadiroğlu'ndan bir mektup almış idim. Mektupta özet olarak, hocamın Bursalıoğlu'ndan bir mektup aldığı, benim, Bursalığolu'nun bir çalışmasını Yusuf İlgar'a tez konusu olarak verdiğim, hocamın buna ihtimal vermediği, Bursalıoğlu'nun ısrarı üzerine bir sorma mecburiyeti hasıl olduğu yazıyor idi. Durumu Yusuf İlgar'a anlatmış, o da "Hocam, Bursalıoğlu'nun söz ettiği zat başka, bizim çalışmaya başladığımız zat başka" demiş idi. Yusuf Bey'den, Bursalıoğlu ile görüşmesini, meseleyi açıklığa kavuşturmasını rica ettim. Böylece mevzu açıklığa kavuşmuş idi. Bir süre sonra, Bursalıoğlu ile bir konferans münasebetiyle bulunduğumuz Belediye Kültür Salonu'nda (sonraki yıllarda yıkıldı) karşılaşmış, göz göze gelmiş idik. Mahcubiyeti, tombul beyaz yanaklarının kızarmasından anlaşılıyordu. İkimiz de bir şey söylememiş, ama mütebessim bakışlarla helalleşmiş idik. Vefatının sene-i devriyesinde merhum Nazım Burslıoğlu ağabeyi rahmetle yad ediyorum. Ruhu şad, mekânı Cennet olsun...