Kıymetli okuyucularım. Bugünkü yazımızda, Çavuşbaş Mahallesi Göksu Sokak’ta, Sağlık Ocağı önünden geçen yol üzerindeki kabirde metfun merhum Gülaboğlu Mehmet Askerî’yi, doğumunun 400. yılı münasebetiyle rahmetle yâd etmek istiyorum.
Osmanlı Devleti zamanında Afyon, görev gereği gelenlerin emekli olunca memleketlerine gitmeyip burada yerleşip kaldıkları şehirlerimizdendir. Askerî de bunlardan biri olup müderris olarak geldiği Afyon’da uzun yıllara hizmet emiş, vefat edince de bu topraklara defnedilmiştir. Aslen Kütahya’nın Altıntaş ilçesine bağlı Zemme (Çayırbaşı) köyünden olan Askerî 400 yıl önce 1621’de dünyaya gelmiştir. Asıl adı Mehmet, şiirlerinde kullandığı mahlası Askerî’dir. İlk temel eğitimini babası Gülâbî’den alan Askerî, Kütahya’ya gidererek medrese tahsili yapmış daha sonra Halvetî tarikatı şeyhi ve şairi Elmalılı Ümmî Sinan’a intisap etmiştir. “Beş Er” olarak tanınan halifelerinden biri olarak Niyazî Mısrî ile birlikte Ümmî Sinan’ın yanında yetişen Askerî, hocasından feyiz ve icazet alarak eğitimini tamamlamıştır. Bir müddet İstanbul’da bulunan Askerî buradan Afyon’a müderris olarak görevlendirilmiştir. Askerî, Afyon’da halk arasında “Taş Medrese” olarak anılan, Olucak çeşmesi yanındaki Selçuklulardan kalma Afyon’un ilk ilim müessesesi “Hisarardı Alâeddin” Medresesi’nde kırk yıla yakın ders vererek Afyonluların manevi eğitimine katkı sağlamıştır. İlmi, üslubu ve ders anlatışıyla kısa zamanda tanınan ve sevilen Askerî’nin medresesi öğrencilerle dolar taşarmış. Köy ve kasabalardan Askerî’yi dinlemeye gelenlerle büyük medrese adam almaz olur, insanlar sokaklara taşarmış. Askerî’yi dinlemek için köy ve ilçelerden Afyon’a gelen talebenin bir kısmı, şehirdeki han ve kervansaraylarda kalarak derslere devam eder ve Askerî’nin feyzinden faydalanmaya çalışırlarmış. Bu sebeple Askerî halk arasında bir saygı ve sevgi ifadesi olarak “Askerî Baba”, “Askerî Dede” hitabıyla anılır olmuştur.
Zamanın ulemasından ve mutasavvıf şairlerinden olan Askerî, Şam ve Buhara gibi ilim merkezlerinde de bulunmuş bir Halveti şeyhidir. Askerî dinî ve tasavvufî şiirler yazmış; ilâhî ve ruhânî bir eda taşıyan bu şiirlerinde bağlı bulunduğu Halvetî tarikatının düşünce sistemini anlatmaya çalışmıştır. Aruz ve hece ölçüsüyle yazılmış dört bin civarında beyitten oluşan divanında, bağlı bulunduğu hocası Ümmi Sinan ve tarikatı Halvetilik üzerine yazılmış pek çok şiiri bulunmaktadır. Askerî, şiiri bir vasıta olarak görmüş; İslâm'ın, tasavvufun, bağlı bulunduğu Halvetîliğin özünü şiir vasıtasıyla anlatmıştır. Kendi ifadesiyle nazmı, vahdet sırrının şerhi ve Kur’ân’ın tefsiri durumundadır.
1693’te vefat eden ve uzun yıllar müderrislik yaptığı Hisarardı Medresesi’nin karşısındaki Çavuşlar Sultan Kabristanı’na defnedilen Askerî dedemizi, doğumunun 400. yılında hayırla yâd ediyoruz. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun. Allah cemali ve cennetiyle mükâfatlandırsın inşallah... Sohbetimizi Askerî dedemizin “TEVHÎDE GEL TEVHÎDE” birlik çağrısıyla noktalayalım:
“Ey esîr-i nefs olan
Tevhîde gel tevhîde
Hâb-ı gafletde kalan
Tevhîde gel tevhîde
Mağrûr olma dünyâya
Cehd it iriş Mevlâya
İrgür kadrün a‘lâya
Tevhîde gel tevhîde
Çekme kurı gavgâyı
Ko bî-hûde sevdâyı
Terk eyle mâ-sivâyı
Tevhîde gel tevhîde
Elünde iken fursat
Nefsüne virme ruhsat
Hakdan umarsan rahmet
Tevhîde gel tevhîde
Ölmezden ön ölmege
Ebedî dirilmege
Sen Rabbüni bilmege
Tevhîde gel tevhîde
Keşf olup envâr-ı zât
Kalmaya dilde memât
Bulasın bâkî hayât
Tevhîde gel tevhîde
Tevhîd halka bürhândır
Hakdan kula ihsândur
Tevhîd cânlara cândur
Tevhîde gel tevhîde
Tevhîddür nûr-ı Hudâ
Tevhîdden olma cüdâ
Tevhîddür rûha gıda
Tevhîde gel tevhîde
Tevhîd açar cân gözin
Gösterür cânân yüzin
Tut ‘Askerînün sözin
Tevhîde gel tevhîde” (Bk: SARI, Mehmet, Askeri Muhammed Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkitli Metni, I. Baskı 2007, II. Baskı 2015, III. Baskı 2016).