Adanalı Ziyâ’nın Hayatında ve Şiirlerinde “Aşk”
Ziyâ’nın hayatı gibi aşkı da düzensiz ve inişli çıkışlıdır. Şiirlerinde hem beşerî, hem ilahî, bazen çocuksu, bazen yetişkin aşkı görülebilir. Bu aşkı, bazen melankolik, bazen romantik, bazen lirik, bazen platonik bazen de realist olarak tezahür edebilir. O, aşkı yaşamaktan ziyade hissetmeyi ve felsefesini yapmayı sever. Vuslattan ziyade özlemi yeğleyen Ziyâ, aşkı gönlünde yaşatır ve sevgilinin hasretiyle yaşamayı tercih eder.
Halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak gören Ziyâ’da, beşeri ve ilahi aşkın yanında insan, vatan, millet, hürriyet, cumhuriyet ve Atatürk aşkı da dikkat çekicidir. Zaman zaman vatanı yâd ederek ve kendinden geçerek ağlayan Ziyâ, halini görenlerin bir âfete tutulduğunu sandıklarını söyler. Onun üzüntüleri gibi aşkı da şahsi değil, toplumsal, hatta cihanşümûldür.
“İlham-ı Garam” adlı gazelinde temiz aşkı, sevgilinin bakışları karşısında kanadı kırık bir kuş gibi çırpınışı, aşk karşısındaki çaresizliği ve sabrı dile getirilir. Sevmenin ve sevilmenin yaşı, yeri ve zamanı olmaz. İnsanın hangi yaşta, nerede ve ne zaman sevdaya düşeceği bilinmez. Ziyâ, hayatında ve şiirlerinde görülen bu duruma laf edenlere aldırmaz. Mizahi ve nükteli bir söyleyişle ömrünün kış mevsiminde-yaşlılığında- ateş aldığını-sevdaya düştüğünü- söyleyen Ziyâ; bu durumu halkın ayıplamasının, aşk ateşinin alevlenmesine yarayacak yelpaze olduğunu söyler:
“Âteş aldım 'ömrümün fasl-ı şitâsında Ziyâ
Ta'n-ı halk ol'yor lehîb-i 'aşkımın yelpâzesi”
“Şeydâ gönüldeki sevdâ sınırlandırılabilir mi?” diyen Ziyâ, gönlündeki heyecanın görünenden ibaret olmadığını, tabiat tablosunda ne kadar güzellik var ise, günlünde de o kadar aşk ve sevdanın var olduğunu söylerken aşkının sınırsızlığını, tasavvufî ve felsefi boyutunu dile getirir:
“Tahdîde gelir mi dil-i şeydâdaki sevdâ
Zannetme 'ibâret cezebâtım görünenden
Elvâh-i tabî'atde mehâsin ne kadarsa
Al bir o kadar 'aşk ile sevdâyı da benden”
Ziyâ, samimi ve yeni söyleyişlere yer verdiği, “utansın” redifli, “Bir Terâne-i 'âşıkâne” adlı gazelinin matla beytinde “Âşıklar niye utansın?” diye sorar ve asıl aşka yabancı olanların utanması gerektiğini söyler:
“Bilmem niye 'âşıkan utansın
Bigâne-i 'aşk olan utansın”
Ziyâ’ya hayat veren, onu ayakta tutan iki kaynaktan biri “mey” biri “aşk”tır. “Nağme-i Şâdi” adlı bir gazelinin matla beytinde, bir elinde “câm-ı cân-efzâ” bir elinde “dest-i cânân” olduğunu söyler. Aşk ve sevgili onun ilham kaynağıdır. Sevgilinin dudaklarından aldığı sınırsız ve yüksek ilhamın, görünen parlak yıldızlar gibi hudutsuz olduğunu belirten Ziyâ, “Her an benim can kulağıma neler okur. Ona, “Hakk’ın görünmeyen yüzü” denilse lâyıktır” der:
“Lebinden aldığım ilhâm bülend-i bî-pâyân
Nücûm-i zâhire-âsâ hudûdsuz parlak
Neler okur o benim gûş-i cânıma her ân
Dinilse lâyık ona bir lisân-i gaybü’l-hak”
Güneş yüzlü sevgilinin kendisine görünmesiyle yüzü gönlü açılacak olan Ziyâ, “ay”ın ışığını “güneş”ten alışını, “güneş” olmazsa “ay”ın kararacağını hatırlatırcasına, “ziyâ”ya (kendisine) ışık kaynağı olanın “güneş” yüzlü sevgili olduğunu söyler.
Bir beytinde, “Ey sevgili, kılavuzum ol; sensiz gözüm görmüyor. Bir karanlık yoldayım, lutf et görün, “ay”ım ol” diye sevgiliye seslenir:
“Görmüyor sensiz gözüm cânâ delîl-i râhım ol
Bir karanlık yoldayım lûtf et görün gel mâhım ol”
Ziyâ’nın aşkını ve aşk anlayışını dile getiren manzumelerinden “Aşk-Âşık” adlı gazelinde, aşkına ve aşk anlayışına dil uzatanlara hitaben Ziyâ, “Beni, şekle, yüz güzelliğine tutulmuş bir âşık sanmayın, şekle hevesim yoktur; öze hayranım”. “Ben içe bakarım, kabuğa talip olmam; söz gösterişli olsa da, manâya tutkunum” der:
“Zannetme ki 'âşık beni müştâk-i cemâlim
Yokdur hevesim sûrete hayrân-i kemâlim
Lübbü ararım kışra taleb-kâr olamam pek
Söz olsa da pür-şâ'şa'â meftûn-i me'âlim”
Başka bir beytinde yine aşkının güneş gibi yüce ve feyizli oluşunu, güneş gibi yayılacağını, aşksız yaşayanların ölüden farksız olduğunu dile getirir:
“Sensin ey 'aşk âdeme zevk-i vücûdı bildiren
Mürdedir sensiz kalanlar şimdi îkân eyledim”
Bu beyitlerde Ziyâ, tasavvûfî ve felsefî aşk anlayışıyla “Yaratılanı severiz Yaratandan dolayı” der gibidir.
“'Aşkun ebedî durur gönülde
Mihr-i ezelün zevâli yokdur”
**
“Âfitâbım gerçi bir dil-ber bulunmaz sen gibi
Sen de söyle bir dilîr-i 'aşk olur mu ben gibi”
**
“Cihân-ı 'aşk ne denizmiş düşüldü mü içine
Yok istitâ‘at-ı ârâm muttasıl yüzülür”
**
“Fakat beşerde de olmazsa 'aşkdan bir eser
Kuru o mîve ki tatsız 'usâreden mahrûm”
**
“Biz fedâ-yı râh-ı 'aşkız gitme Allah 'aşkına
Mu'cizât-ı hüsne inkâr ehli îmân eylesin”
(Bu konu, yakında yayımlanacak olan “ADANALI ZİYA ve ŞİİRLERİ” adlı kitabımızda kaynakları ile birlikte daha geniş ele alınmıştır).
(YARIN DEVAM EDECEK)