Adanalı Ziyâ’nın Defin Merasimi ve Kabri
26 Ağustos 1932 Cuma günü saat 17.00’de Afyonkarahisar Memleket Hastanesi’nde vefat eden Adanalı Ziyâ, dostlarını ve sevenlerini ışıksız bırakıp, bir pervane misali asıl ışık kaynağına doğru uçarak ebedi yolculuğa çıkar. Hastanede Ziyâ ile ilgilenen hastabakıcılardan Mehmet Okyar ile Bayram Ağa’nın anlattıkları düşündürücüdür. Mehmet Okyar, Ziyâ’nın öleceğini rüyasında gördüğünü ve kendisine anlattığını, Halkevi kâtibi Bekir Bey’i çağırtarak gördüğü rüyayı ona da anlattığını, yanından hiç ayırmadığı, içinde şiir defterleri bulunan torbasını Bekir Bey’e teslim ederek Halkevi kütüphanesine konulmasını rica ettiğini söyler. Bayram Ağa da Ziyâ’nın, vefatından önce odasından çıkıp, salondaki bir pencereden Dolapönü’nü ve Taşlıdere’yi uzun uzun seyrettiğini, odasına dönerek kendisinden ayak parmağını pansuman etmesini rica ettiğini ve bu sırada hiç bir acı çekmeden ruhunu teslim ediverdiğini söyler.
27 Ağustos 1932 Cumartesi günü, Ziyâ’nın dostları, sevenleri ve Afyonkarahisar halkı Memleket Hastanesi önünde toplanır. Saat 10: 00 civarında, Ziyâ’nın cenazesini almak üzere Belediyeden bir araba gelir. Enver Ergun, Recai Bey, Mehmet Okyar, İğneci Bayram, İğneci Hasan ve birkaç hasta bakıcı Ziyâ’nın na’şını gasilhaneden alıp arabaya yerleştirir. Recai Bey ve Enver Ergun Ziyâ’nın na’şını kolları arasında Belediye önüne kadar getirirler. Buradaki itfaiye görevlileri ve Ziyâ’nın sevenleriyle birlikte cenaze, Paşa Camisi önüne getirilerek meyit taşına konulur. Tabutun üzerine bir Türk bayrağı örtülür. Belediyenin emriyle çift dellâl tarafından; Eski evkaf Adanalı Ziyâ Bey’in vefat ettiği, Paşa Camisi’nde öğle namazına müteâkıben cenaze namazının kılınacağı duyurulur.
Kılınan cenaze namazından sonra Ziyâ’nın na’şı, âmirinden memuruna, tüccarından esnafına dostlarının, sevenlerinin ve Afyon halkının omzunda hatta parmakları üzerinde defnedileceği Hisarardı Tayyare Şehitliği’ne götürülür ve dinî merasimle ebedî istirahatgâhına defnedilir.
Afyonkarahisar şehir merkezindeki mezarlıklar, Asrî Mezarlık'ın tamamlanıp 24 Mart 1936’da açılması üzerine buraya taşınır. Bu yıl içinde vefat eden, Ziyâ’nın can dostlarında Vehbî Çizmeciler, Asrî Mezarlık'ta Ziyâ için yaptırılan kabre defnedilir. Ziyâ’nın Şehitlik’ten getirilen kemikleri de aynı kabre konulur. 24 Ekim 1986’da vefat eden Ali Türk Keskin de aynı kabre defn edilir.
Hayatı boyunca karanlıkları aydınlatmaya çalışan Ziyâ, ömrünün en uzun, en sakin ve en huzurlu yıllarını Afyonkarahisar'da geçirmiş; en samimi, en güvenilir dostlukları burada kurmuştur. Aslen Konyalı olan Mevlevî evliyalarından Gülüm Dede, aslen Muğlalı olan İbrahim Şâhidî, aslen Tuna illerinden olan İbrâhim Türâbî, aslen Kütahyalı olan Şeyhoğlu Mustafa ve Gülaboğlu Muhammed Askerî, aslen Karslı olan Yusuf Zülâlî, aslen Nevşehirli olan Edip Âli Bakı gibi aslen Adanalı olan Ziyâ’nın da 37 yıl yaşadığı Afyonkarahisar vefatından sonra da mekânı olmuştur.
Bugün Afyonkarahisar’da “Şâirler Mezarı” olarak zikredilen Ziyâ’nın, Vehbî'nin ve Ali Türk Keskin'in medfun bulundukları kabrin yeri, gazeteci, araştırmacı ve yazar Hakkı Özsoy ve araştırmacı yazar Hasan Özpunar ile birlikte yaptığımız bir kabir ziyaretinde tespit edilmiştir. Bu üç şairimize yakışır bir kabir yapılarak başucu taşına, üstadlar için yazılmış tarih manzumelerinden beyitler yazılabilir. Veya "Ay-hilal" motifi, Arap harfleriyle "Hüvel Baki" yazısı işlenip, altına kabirle ilgili bilgileri ihtiva eden;
“Bu kabirde şuarâdan üç dost yatar can cana,
Biri Ziyâ, biri Vehbî, biri dahi Keskin'dir.
Ruhları'çün duâ edin, şiirlerin okuyun;
Üçünün de Hak vergisi ışığı pek keskindir”
manzumesi, bunun altına da bir "kitap-kalem" motifi altında, merhumların şu beyitleri yazılabilir:
Ölürsem mezârım taşında yazılsın
Bu da bî-nevâ bir hamiyyet şehîdi (Adanalı Ziyâ-1932)
**
Adım Ahmed ü mahlâsım Vehbî
Çizmecizâde'dir bana şöhret
Doğup büyüme Afyon'un gülüyüm
Tevellüdüm “rasad”a bak fikr et (Vehbî-1937)
**
Vecd-i Hakk zevk-i ilâhîyle musaffâ ruhlar
Çıkarak göklere ecrâmile seyretmededir
Tabiat reng-i ilâhîye bürünmüş bakınız
Ramazân geldi felek aşk ile devretmededir (Ali Türk Keskin-1986).
Ruhları şâd, mekânları Cennet olsun. (Bu bilgiler, yakında yayınlanacak olan “ADANALI ZİYA ve ŞİİRLERİ” adlı kitabımızda kaynakları ile birlikte daha geniş ele alınmıştır).
(YARIN DEVAM EDECEK)