“Adanalı Ziya ve Evrâk-ı Hazân” Adlı Kitaptan Bir Sayfa
Aşağıda verilen fotoğraftaki metin Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilâtün Fâ'ilün vezniyle yazılmış bir gazeldir. Anlayanın, tahkik edenin, izan ve irfan sahibinin hak vereceği gibi bu manalı “gazel”, “ihtisas” noksanlığı sonucu oluşan hatalar sebebiyle katledilmiş; Ziyâ’nın söylemek istediği manalar uçup gitmiştir. Mesela kitapta;
“Ehli varken, nîmet-i nâ-ehli yerse çok değil,
Hâne sahibhâneden evvel konar ekser mekes”
şeklinde okunan beyti, günümüz Türkçesine aktaracak olursak birinci mısra için şöyle dememiz gerekecektir: “Ehil olmayan nîmeti ehli varken yerse çok değil”. Görüldüğü gibi anlamsız bir cümle ortaya çıkıyor. “Ehil olmayan nîmet” ne demek? Cümlede “kim yerse” belli değil. Okunuşta bir yanlışlık olduğu belli... Yanlış kurulan ikinci mısrayı da günümüz Türkçesine aktarmaya çalışalım. “Ekser, ev, sahip evden evvel mekes konar” şeklinde anlamsız bir söyleyiş çıkar. Yaptığımız çalışmamızda tenkitli metni kurulan şiirlerde bu beyit şöyle yazılmıştır:
“Ehli varken ni'meti nâ-ehli yirse çok değil
Hˇâna sâhib-hâneden evvel konar ekser meges”
Günümüz Türkçesine çevirelim: “Nimeti, ehli (hak edeni) varken, ehil olmayan (hak etmeyen) yerse çok değil (şaşılmaz). “Çoğu zaman “hân”a (sofraya), ev sahibinden evvel sinek konar”.
Anlamı katledilen beyitte sofra anlamına gelen Farsça “hân” kelimesine Türkçe ek getirilerek oluşan “hân+a” oluşumunun, ev anlamına gelen “hâne” ile karıştırılması, diğer metinlerde görüldüğü gibi anlamın hiç düşünülmemesi ve yapılan yanlış okumalar “ihtisas” noksanlığındandır. Osmanlıca bilgisi olsa, kelimelerin karşılaştırılması ve anlamları için sözlüğe bakmaya gerek duyulsa ve her beyit anlamlı cümle haline getirilse bu hatalar büyük ölçüde giderilecekti... Sözü göze bırakıp fotoğrafa bakalım ve elimizde bu kitap var ise üzerinde düzeltmeleri yapıverelim. Hata yapmak kadar hataya göz yummanın da vebali vardır.
(Şiirlerin tenkitli metni, yakında yayımlanacak olan “ADANALI ZİYA ve ŞİİRLERİ” adlı kitabımızda verilmiştir).
(YARIN DEVAM EDECEK)