AFYONKARAHİSAR SEVDALISI ADANALI ZİYA’YI TANIYOR MUYUZ -2-
Doç. Dr. Mehmet SARI
Adanalı Ziya’nın Afyonkarahisar Yılları ve Vefatı
Sadrazam Ahmed Cevad Paşa’nın H. 1313/M. 1895’de Afyonkarahisar Evkaf Müdürlüğüne görevlendirmesi üzerine Afyonkarahisar’a gelip evkafta memuriyete başlayan Adanalı Ziya, zekâsı, sohbeti ve şiirleri sayesinde kendini sevdirir, Afyon merkezde ve ilçelerde yolunu gözleyen samimi dostlar edinir. İstanbul’da alıştığı işret âlemine Afyonkarahisar’da da devam eden Ziya, H. 1311/M. 1895’te başladığı Afyon Evkaf müdürlüğündeki memurluk görevinden, mülkî bir rütbe olan, binbaşılık derecesindeki “sâlise rütbe”sine sahip olduğu için H. 1317/M. 1899’da Afyon Evkaf müdürlüğüne terfi eder.
Sözü dinlenen, hoşsohbet ve nüktedan Ziyâ’nın, Afyonkarahisar merkezde, dostlarıyla buluşup sohbet ettiği mekânların sayısı oldukça fazladır. Afyonkarahisar kültür ve sosyal hayatında her birinin ayrı bir yeri bulunan ve bugün her biri tarihe karışan bu mekânlardan bazılarını, Ziya’nın hayatında da önemli bir yere sahip olması sebebiyle zikretmek isterim. Tılı/Tığlı Murat’ın kahvesi, İbrahim Ağa’nın kahvesi, Eseney’in kahvesi, Maarif kıraathanesi bahçesi, Karabet’in oteli bahçesi (otelin gazinosu), Anadolu kıraathanesi, Zafer kıraathanesi, Gebecilerin oteli, Sefa oteli bahçesi, Postane binası, Kolordu bahçesi, Askerî gazino, “İzmir İstasyonu” olarak tanınan bölgedeki bahçeli oteller, Ermeni komisyoncuların yazıhaneleri bunlardan bazılarıdır.
Afyonkarahisar’da şâir ve yazarların yetişmesinde ve eserlerinde önemli etkenlerden olan bu mekânlar, Ziyâ’nın bazı şiirine de konu teşkil eder. Adanalı Ziyâ, bu mekânlarda kurulan sohbet meclislerinde nükteleriyle, okuduğu gazelleriyle aranan şahsiyet haline gelir. Fırsat buldukça bu mekânlarda dostlarıyla buluşan Ziyâ, okuduğu şiirleriyle bu meclislerin ışığı, ziyâsı olur. Afyon merkez ve ilçelerdeki bu mekânlarda oluşturulan sohbetlerde Ziya’nın, her makamdan ve her meslekten dostunun bulunuşu dikkate şayandır.
Ziyâ'nın Afyonkarahisar merkezde sohbet meclisine kabul ettiği, ziyâretine gittiği ve davetlerine icabet ettiği dostlarından olarak, Şükrü Koç, Mahir Erkmen, Ahmet Sami Onur, Bekir Sıtkı Sencer, Faruk Şükrü, Daimi Encümen Azasından Sandıklılı İbrahim, Nüfus Müdürü Şevket, Asliye Hukuk Hâkimi Atâ, Nebil Hoca, Akosmanoğlu Hacı Ahmet Bey, Çizmecizade Ahmet Vehbi, Polis Adil Bey, Enver Ergun (Vicdânî), öğretmen Mehmet Hilmi Bey, öğretmen Muharrem Gündüz sayılabilir. Onu yakından tanıyanların söylediğine göre Ziya, zaman zaman yalnız kalmayı tercih eder, saatlerce bir köşede sessizce oturur, günlerce kimseyle görüşmeden, inzivaya çekilmiş gibi yaşar. Görenlerin bir mânâ veremediği Ziyâ’nın bu hali için, nice büyük zatların; tasavvuf ehlinin, sufilerin, filozofların ve âlimlerin “Az konuşur, çok tefekkür eder” halini çağrıştırır diyebiliriz.
Hayatı boyunca evlenip bir yuva kurmaya zaman bulamayan, belki de cesaret edemeyen Ziyâ, Afyonkarahisar’da bir öksüz çocuğu evlad edinir. “Ziya” ismini verdiği çocuğu okutur, yetiştirir, evlendirir ve bu evlilikten bir torun sahibi olur. Evlenip sıcak yuva kuramayan Ziya, ömrü boyunca başını sokacak sıcak bir eve de sahip olamaz. Bir müddet, Afyon merkezde yaşlı bir kadının evinde kiracı olarak oturan Ziya, bir süre Paşa Camisi’nin bir odasında ikamet eder. Bir süre Zülâli Medresesi’nde, kendisine ayrılan bir odada kalır. Medresenin yıkılmasından sonra Dehşetiza Medresesi’nde faaliyet gösteren Afyon Türk Ocağı binasında kendisine ayrılan bir odada kalır. Hakkında yazılanların bazılarında Ziyâ’nın, Türk ocağında pek rahat olmadığına ve ona sahip çıkılmadığına değinilir.
Vatanını, insanını ve milli değerlerini; çocukları, hayvanları ve doğayı; dostlarını, sohbeti ve şiir yazmayı çok seven Ziya, isminin anlamına yakışırcasına ömrü boyunca başkalarını aydınlatmak için yaşamış, ama kendisine pek zaman ayıramamıştır. İstanbul ve Afyonkarahisar yıllarında dostlarıyla kurulan işret âlemlerinde maddeten; yönetime, adaletsizliklere, hak ve hukuksuzluklara karşı verdiği mücadele ve bu konularda yazdığı felsevi şiirleriyle zihnen ve manen yıpranan Ziya sonunda hastalanır ve Afyonkarahisar Memleket Hastanesi’nin üçüncü katındaki dahiliye koğuşunda tek yataklı bir odaya yatırılır...
Ve Adanalı Ziyâ, “Küllü nefsin zâikatü’l-mevt” ve “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” ilahi emirleri mucibince, bundan tam 88 yıl önce 26 Ağustos 1932 Cuma günü saat 17.00’de ededî âlemden ebebî âleme göç ederek Hakk’ın rahmetine kavuşur... Ruhu şad, mekânı cennet olsun... (Bu yazıda anlatılanlar, yakında yayımlanacak olan “ADANALI ZİYA ve ŞİİRLERİ” adlı kitabımızda kaynakları ile birlikte daha geniş ele alınmıştır). (YARIN DEVAM EDECEK).