Afyonkarahisar CHP 24. Dönem Milletvekili Ahmet Toptaş 73 yaşında hayatını kaybetti. 1949 yılında Sandıklı Ekinova köyünde doğan Ahmet Toptaş ailenin ilk çocuğu olması nedeniyle el bebek gül bebek yetiştirilse de hayatı zorluklar ve mücadelelerle geçti. İmroz adası Öğretmen Okulu, Ankara Yüksek Öğrenim Okulunu, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nü, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 12 yıldır tanıdığım Ahmet Toptaş ile daha önce yaptığım bazı röportaj ve görüşmelerden derlediğim bir dosya hazırladım. Afyonkarahisar’ın önemli isimlerinden ve özellikle CHP’nin il genelinde simge adamlarından birinin yaşam hikayesini sizlere aktarmaya çalışacağım.
Ahmet Toptaş nerede nasıl dünyaya geldi?
Ben ailenin ilk çocuğuydum. Sadece kendi ailemin değil 5 ailenin ilk çocuğu olduğum için çok kıymetli bir çocuktum. Herkesin ilk göz ağrısı, üzerine titrediği bir çocuktum. Dayılar, amcalar, teyzeler, halalar nine ve dedeler, benden sonrada olanlarda benim kadar önem verilmedi. İlk olmanın avantajını yaşadım. Benim doğduğum köyün tam adı Sinekli köyü. Araştırdım 1530’larda Çimar’mış. Çok eski bir yerleşim yeri. Ekinova ismini İsmet Paşa koymuş. 1936 yılında demiryolunun hattının açılışında İsmet İnönü geliyor. İsmet paşa indikten sonra köye bakıyor. Köylüler buyurun paşam köy sizin, Paşa sormuş, “Köyün adı ne?” demiş. Köylüler Sinekli diyemiyorlar. “Akdağ paşam” diyorlar. Bahaneyle köyün adını değiştirecekler. 25 Mart 1936 tarihinde her yer yemyeşil, tarlalar sürülmüş ekinler boy vermiş. Paşa şöyle bir etrafa bakmış. Yeşilin her tonunun olduğu dümdüz bir ova. İsmet İnönü, “Bu köyün adı bundan sonra Ekinova, istasyonun adı da Ekinova istasyonu” demiş. İsmet İnönü, bizim köylülere demiş ki “Bakın ben size yolu getirdim. Niye getirdim biliyor musunuz? Şehre gidesiniz diye. Şehre gidince birçok şeyi göreceksiniz. Çocuklarınızı şehre götürüp okutasınız diye getirdim. Sizin çocuklarınız gidip okuyacaklar, öğretmen olacak, doktor olacak, polis olacak, avukat, hakim olacaklar. Milletvekili Bakan olacaklar, sonra gelip sizlere bakacaklar. Çocuklarınızı mutlaka okutacaksınız” diyor köylüden söz alıyor.
Sizin çocukluğunuzda köyde okul yok muydu? Siz nasıl okumaya başladınız?
Benim çocukluğumda köyde okul yoktu. Ama öğretmen vardı. Ağaç altlarında, cami bahçesinde ders çalışıyorduk. 1957 yılında Köye ilkokul açıldı. Okul açıldıktan sonra rahatladık. Biz köy okulunun ilk öğrencileri olduk. Gelen öğretmenlerde köyün o gayretini görünce daha da bir hevesle çalışırlardı. Bizden öncekiler ortaokula gitmeye başladılar. Kravatlı falan nasıl imreniyoruz. Bir an önce biz de ortaokula gitsek diye.
Tek başına mı kayıt oldunuz?
Evet tek başıma gittim. 2.5 lira para verdiler. Okul müracaatı için nüfus cüzdanı kağıdı çıkartmamız gerek. 75 kuruşa nüfus cüzdanı kağıdı alıyorsun. 50 kuruş köyden Sandıklı’ya gelirken kamyon parası veriyorum. 50 kuruş da giderken etti 1 lira. 75 kuruş nüfusçuya gitti. Kaldı 75 kuruş. Onunla da bir kuru bir pilav yiyorsun tüm paran bitti. Tüm bunlar yapılırken yanımda annem ya da babam yok. Çünkü onlar benim okumam için para kazanıyorlar.
Ben geri zekalıyım galiba
Ortaokul’dan sonra İmroz Öğretmen Okulunu kazandım. Amcamla Çanakkale’ye gidiyoruz. Vardığımız hafta bizi sınav yaptılar. 200 birinci sınıf öğrencisi var. Sınıfta herkesin notu 6-7 en düşük benim notum 2 böyle bir şey olamaz. Ya bunlar çok zeki ya da ben geri zekalıyım. Kimsenin yüzüne bakamıyorum. Kaçmayı bile düşündüm ama gemi yok. Haftada iki gün gemi var. Gemide denizin ortasında oraya bir sandalla gidiliyor. Sınıfın en küçüğü benim. Herkes atlayarak iniyor ben ellerimden biri aşağıya sarkıtarak indirdiler. Böyle bir durum kaçamıyorum da. Ne yapacağım şaşırdım. Kendi kendime düşünüyorum Allahım ben bu kadar ileri zekalı çocuğun arasında nasıl yaparım. Ben bunların yanında kesin geri zekalıyım diyorum. Bunun başka izahı yok 200 kişi arasında en düşük 6 olunan bir yerde bir tek ben 2 aldım.
Öğrenciyken öğrenci örgütlerinde yer aldınız mı?
Almaz mıyım üstelik okulun en küçük öğrencisiyken Haysiyet Divanı Başkanı seçildim. Öğretmenlerimiz başarılı öğrencileri 2. sınıftan sonra Hazırlık liselerine gönderiler bende Ankara’da seçildim. Mehmet Bayram diye bir öğretmenimiz vardı var. Afyon’da da Müfettişlik yaptı Afyonlular iyi tanır. Mehmet Bayram öğretmenim beni gemiden indirtti. “Oğlum sen iki karış boyunla bu işi yapamazsın. Bunları nasıl idare edeceksin. Sen istifa ette başka biri seçilsin” dedi. Bende, “Hocam beni seçtiklerine göre ben yöneteceğim. Siz görevden alsanız bile ben yeniden aday olurum” dedim. Benim öğretmen olmak istediğimi biliyor. Keltepeyi ağaçlandırmak, köy evlerine masada yemek yemeyi öğretmek, köyü ağaçlandırmak, su getirmek, köyü kalkındırmak, köyde kooperatif kurmak istiyorum. Bunları bilen öğretmenim, “Bak yeniden buraya gelirsen seni mezun etmem. Git ve orada kal” dedi.
Senin oğlan gâvur olur demişler
Ankara’ya gittiniz orada hangi bölümü seçtiniz?
Mehmet Bayram öğretmenimin söyledikleri aklımdan hiç çıkmıyor. O korkuyla başarılı olmak zorunda kaldım. Neyse Ankara’da felsefeye kayıt oldum. Babama mektup yazdım ben felsefeye kayıt oldum diye. O zaman şimdiki gibi iletişim araçları yok. Babam mektubu aldıktan sonra etrafında sormuş felsefe ne işe yarar diye. Babam o zaman Almanya’da çalışıyor. Felsefe deyince gavur olur, dinden çıkar demişler. Babamdan bir mektup geldi. “Derhal o kaydı sildir” biz mecburen vazgeçtik ve kimyaya kayıt oldum. Ve kimyadan mezun oldum.
Mezun olduktan sonra hemen atandınız mı?
O zaman öğretmen mumla aranıyor, şimdiki gibi atanamamak gibi bir sorun yok. Öğretmen olarak Şuhut’a atandım. Şuhut o güne kadar Kimya öğretmeni görmemiş yıl 1970’in sonu.
Normal ders programını marta kadar bitirdik ve sonrasında sosyal etkinlikler yapmaya başladık. Münazaralar yapıyoruz, tiyatro çalışmaları yapıyoruz. Şuhut’ta sinemacı Naci amca var, sinemanın anahtarını bize verirdi. Sinema salonunu biz istediğimiz zaman kullanıyoruz ve bizim kullandığımız zamanlarda sinema oynatmaz. Biz anahtarı vermediğimiz sürece bizden gelip de anahtar istediği olmadı. Eğitime ve öğretmene bu kadar saygılı bir adam. Münazaralar tiyatro izlenir gibi sinema dolar ve halk izlerdi. Şehre bir sosyal aktivite kazandırmış olduk.
MİT ustalarımızı satın aldı.
Aslında baktığımızda sizin yaptığınız veya yapmaya çalıştığınız model daha çok Köy Enstitüsü modeli. O kuşağın son temsilcisi diyebilir miyiz?
Evet diyebiliriz, benim öğretmenlerim o kuşağın öğretmenleriydi. Bizde öyle yetiştik ve zaten benim baştan beri yapmak istediğim bu modeldi. Onun için öyle bir eğitimi kendime misyon edindim. Benim kalbimde hep bir köyün kaderini değiştirmek, onları aydınlatmak, daha iyi çiftçilik, daha iyi hayvancılık yapmalarını sağlamak. Hatta kooperatifler kurarak kalkınmayı köylerden başlatmak. Bunların hepsi zaten Köy Enstitülerinin misyonuydu.
Ahmet Toptaş siyasete ne zaman başladı. Bunun belli bir tarihi var mı?
Benim siyasi hayatım aslında çocukluğumdan beri vardı. Bizim bir salıncağımız vardı. Ben o salıncakta yatardım. Salıncağın üzerinde CHP’nin üçgen bir bayrağı vardı ve ben onun altında yatardım. Böyle büyüyen biri elbette siyasetin içinde büyüyor. Birde İsmet Paşa’nın köye gelmesi, yıllarca bir efsane gibi anlatılması ile yetiştik. Ama aktif olarak Öğretmen okulunda siyaset yapmaya başladım. Sonrasında zaten işin içine girdikten sonra bir daha çıkamadık. O gün bu gündür siyasetin içinde yer aldık. Ben siyasette birçokları için servet sayılacak paralar harcadım. Hiç pişman olmadım, olmadık.
Devrimci Örgütlerinde yer aldım
O dönemlerde okullarda örgüt seçimleri yapılırdı. Siz bu seçimlerde yer aldınız mı?
Çok ilginçtir o zaman polisler kampüs içine giremiyordu. Boykotlarda, eylemlerde seçimlerde kıran kırana geçiyordu. Ama hiç kimse bir biri ile kavga etmiyordu. Gayet demokratik bir şekilde yapılırdı. İlk resmi siyasi hareketim okul boykotu ile başladı.
Okul zamanında nasıl bir ortamınız vardı. Arkadaşlık ilişkileriniz nasıldı?
İnanılmaz bir arkadaşlık ortamımız vardı. Müthiş bir okuma seferberliği yaşıyoruz. Kitap yok. Kitap olsa para yok. Ama hepimizde çok büyük bir okuma hırsı var. 1970 yılıydı. O yılların efsane Sportoto oyunu var. Bizim çocuklarda oynamışlar bana ne olursun Ahmet bir kolonda sen oyna diye ısrar ettiler. Yok mok desem de bende oturdum ve bir kolonda ben oynadım. Birkaç gün sonra yatıyorum. Bir gürültü patırtı. 13 tutturduk diye kapıma dayandılar. O zamanlar parada Salı günleri veriliyor. Gittik bankaya 15 kişi. Kuponu verdik parayı sayıp verdiler. Bir kısmı da tahvil olarak verildi. 8 bin 300 lira para kazandık.
Ne yaptınız Sportoto parasıyla kendi aranızda paylaştınız mı?
8 bin 300 lira çok iyi bir para. 15 kişi parayla birlikte gittik bir mağazaya senin ne ihtiyacın var. Takım elbise, palto, paltoluk dönem değil ama hayatımızda palto giymemişiz. İlk defa palto sahibi oluyoruz. 15 kişiye kızlı erkekli tepeden tırnağa giyindik. Bir de baktım ki kendime bir şey almamışız. Oradan çıktık bir kitapçıya daldık. Raflarda ne kadar kitap varsa hepsinden indirdik. Dağ gibi bir şey oldu. Bir hesapladık kitaplar 680 lira falan. Cepteki paraya baktık 350 lira var. Kitapların yarısını ayırdık ve parasını verdiklerimizi çuvallara doldurup okula gittik. Babam her yıl bin lira para yatırır ihtiyacım oldukça gider oradan çekerdim. Baktım 700 lira bir para var gidip hepsini çektim alın ne isterseniz alın diye sınıfın geri kalanında onu verdim. Sportoto’dan para kazandık ama benim bankadaki paralarda gitti. İşte bizim arkadaşlığımız ve dostluklarımız böyle bir şeydi.
Neyse okul hayatını bir kenara bırakalım. Artık mezun olup öğretmenliğe başladınız ve biryandan siyaset yapıyorsunuz. O yıllara dönelim? Avukatlık nasıl başlıyor?
Siyaset okullarda başladı, önce Devrimci Örgütler, sonra CHP Gençlik Kollarında ve CHP’de yer almaya başladım. 12 Mart 1971 darbesinde öğrenciydik. Onun darbesini yedik ve hatırlamak bile istemiyorum. Öğretmenliğimden 12 Eylül’ün zulmünden de kıl payı kurtuldum. Milli Güvenlik derslerine giren bir yüzbaşı vardı. Beni resmen okulda tehdit ederdi. Düdük çaldığı zaman vuracağım şahıs sensin derdi. Allahtan 12 Eylül haftasında ameliyat olduğu için kurtulduk. Şans eseri o belalara girmeden kurtulanlardan olduk. 12 Eylül öncesi Kahramanmaraş olaylarını boykot etmek için derslere girmemiştik. Ben ve birçok arkadaşım açığa alındı. Bir yıl kadar bu arada ben Hukuk Fakültesini bitirmiştim ve o bir yıllık süre zarfında stajımı tamamladım. Herkes göreve döndü ben dönemedim. İlk davamda yine bir sıkıyönetim davası oldu.
Avukatlıkta ilk dava bir sıkıyönetim davası. Neydi dava?
12 Mart 1971 darbesinden sonra Sandıklı’da 12 mart darbesine karşı mücadele etmek için Devrimci Kültür Derneği diye bir dernek kurduk. Bu dernek Türkiye’de kurulan ilk sol derneklerden birisi oldu. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Sandıklı’da Sandıklı Postası diye bir gazete kurduk. 12 Eylül darbesine karşı mücadele etmek için bu gazeteyi çıkarmaya başladık. Çok güzel ve önemli işler yaptı gazete. Cumhuriyet Gazetesinin yayınlayamadığı, toplatıldığı zamanlarda, yasaklandığı zamanlarda 100’lerce aydının imzaladığı Ekmek ve Halk dilekçesini tüm Türkiye’ye biz yayınlayarak dağıttık. Bize yasak kararı imzalatana kadar biz onu zaten tüm Türkiye’ye dağıtmıştık.
Matbaanız var mıydı? Gazeteyi nasıl basıyorsunuz?
Kendi matbaamız yok. Gazeteyi bastırmak için matbaa arıyoruz. Birçoğu basmıyordu. Basanlarda çok fazla para istiyordu. Sonra Denizli’de bir matbaa bulduk. O da yazının ağırlığına göre para talep ediyor. Açık senet verdik. Dedik ki senin matbaan kapanırsa biz sana yeni bir matbaa kuracağız. Evimizi tarlamızı satar kurarız merak etme dedik. O zaman gazete çıkarmak şimdiki gibi kolay değil. Hem de darbeye karşı gazete çıkarmak.
MİT ustalarımızı satın almaya çalışıyor
Baktık olacak gibi değil bizde kendi matbaamızı kurduk. Sandıklı Postası gazetesi artık kendi matbaada basılıyor. Usta sorunumuz var. Ankara’dan usta ve işçiler getirdik. Bizim ustaların peşinde MİT dolaşıyor. Bunları bir köşede sıkıştırıp satın almaya çalışıyor. Bizim verdiğimiz paranın çok üstünde rakamlar veriyorlar. O arkadaşlarımız bize ihanet etmemek için kaçtılar ve Ankara’ya döndüler. Öğretmen arkadaşlarımız dizgi yapıyor. Matbaa işçiliğini bizim arkadaşlarımız yapıyor. Onları da MİT alıp gidiyorlar ve kendilerine hizmet etmek için onlara kağıt imzalatmaya çalışıyorlar. Bizim arkadaşlarımızı almaya giden MİT’e suçüstü yapmak için bizde onların peşine takıldık. Bizi fark eden MİT arkadaşlarımızı alamadan kaçıyorlar. Başbakan Turgut Özal. Dönemin İç İşleri Bakanı Yıldırım Akbulut’a çok ağır bir telgraf çektim. “İçinizde biraz hukuk namusu varsa, biraz hukukçuluk kimliği varsa bu baskılara tedbir al” diye.
Darbeden bu kadar çektikten sonra darbe hakkında hiç yasal bir işlem başlattınız mı?
Hayır ben kişisel olarak bir şey yapmadım. Zaten darbe bana karşı değil Türkiye’ye yapıldı. Demokrasiye, insanlığa yapıldı. Benim arkadaşların asıldı, işkence gördü, cezaevlerinde çürüdü, aileler parçalandı. Benim arkadaşlarım okullarından atıldı. Benim arkadaşlarımın evi olmadı yurdu olmadı. Onlar bu kadar ağır şartlarda yaşmışlarken ben ifade verdim, karakola gittim diye nasıl dava açarım. Benim mücadelem bir daha darbe yapılmaması için. Hala onun mücadelesini veriyorum. Onların çektiklerinin yanında bizim yaşadıklarımızın lafı mı olur. Bizim ki onların yanında sadece birer anı. O nedenle kişisel bir dava açma gereği duymadım.
Eşiniz hanım efendi ile ne zaman tanışıyorsunuz? Onunla nasıl evlendiniz, sizin bu siyasi hareketinizin neresinde yer aldı?
Eşimle ortaokul zamanından beri tanışıyoruz. Biz Sandıklı’da okurken o’da orada eğitim görüyordu. Sandıklı İsmet İnönü Ortaokulu. Aradan yıllar geçse de bazı yüzler hiç unutulmaz. O yüzlerden biride eşim Pakize hanımın yüzüydü. Üniversite okurken de zaman zaman karşılaşırdık. Ama bir şey deme imkanım hiç olmadı. Öğretmen olduktan sonra eşim Ekinova’ya öğretmen olarak geldi. O zaman artık ilgi duymaya ve konuşmaya başladık.
Eşinize nasıl evlenme teklifinde bulundunuz, romantik birimisiniz?
Köyde öğretmenlik yapıyor, bende ara sıra geldiğimde görüşüyoruz. Aslında öyle romantik biri değilim. Ama aslında Nazım Hikmet okuyorum. Hem de Nazım’ın yasaklı olduğu dönemlerde okuyorum. Nazım okuyan bir adan romantik olmaz mı? ama o zamanlar öyle romantik olunacak bir zaman değil. Gündüz külahlı gece silahlı gezen adamlarız. Devrimci örgütlerde mücadele veren insanlarız. Bizim amacımız Türkiye’yi kurtarmak, herkes hakkını alacak, teri kurumadan emeğinin karşılığını alacak. Kimsenin hakkını kimseye yedirmeyeceğiz. Devrim yapacağız. Böyle zamanda romantik adam mı olur? Arkadaşlarımız tutuklanıyor, arkadaşlarımız asılıyor. Hepimiz darma duman oluyoruz. Dünyayı dolaşmak istiyoruz Almanya’dan bir ekip Nepal’e gidecek bizde onlara katılacağız. Bodrumlu arkadaşım Ali’yle oturduk plan yapmaya başladık. Ne yapacağız. Okuyacak mıyız, evlenecek miyiz, Hippilik yapıp dünyayı mı dolaşacağız. Gidersek Ali’nin sevgilisi ve benden haber bekleyen Pakize öğretmen var. Onlar arkamızdan ağlayacaklar.
Bu nasıl bir teklif Ya kızlar ya Nepal öyle mi?
Bacanak ne yapacağız dedik. Ali dedi ki, “Bacanak gidelim ikimizde kızları isteyelim. Verdiler verdiler, vermediler günah bizden gider çeker yurt dışına gideriz. Evet derlerse gider derslere girer okulu bitirip öğretmen oluruz. Yoksa Hippi olup dünyayı dolaşırız. Tamam dedik Ali Bodruma gitti bende Ekinova’ya geldim. Amcamın yanına gelip durumu anlattım. Gidin Pakize öğretmeni isteyin ama bir şartla bir kerede evet evet, hayır hayır. Biz ya yola çıkacağız, ya da okulu bitirip öğretmen olacağız. Amcam olmaz falan dese de peki dedi. Gidip konuşmuşlar durum böyle böyle. Baktık kızları verecekler biz Ali ile Ankara’ya gittik ve derslere verdik kendimizi. Hem 3 sınıfın derslerini, hem de 4 sınıfın tüm derslerini verdik. Kimse o kadar dersin verileceğine inanmıyor. Diplomayı alıp önce gidip Ali’nin nikahını yaptık gelip bir hafta sonra bizim nikahımızı yaparak aynı hafta evlendik.
Eşiniz siyasette hiç yer adlımı. Sizinle birlikte sahada bir çalışmaya katıldı mı? o kadar zor ve sıkıntılı dönemlerden geçerken eşiniz neredeydi.
Hayır eşim hiçbir zaman bu olayların içinde yer almadı. Bir kişinin evde olması gerekiyordu. Akşam nasıl geleceğim, kaçta geleceğim belli değil. Biri dışarıdayken diğeri onu koruyup kollayacak, besleyecek bir olmalı. Ben eşimin hakkını hiçbir zaman ödeyemem. Ahmet’e daha fazla lazım diye düşünürdü. Eşim benden ne bayramda, ne düğünde bir gün olsun bir ayakkabı daha istemedi. Ama o maşını bana verirdi. Sana ve davanıza daha çok ihtiyacı var diye. Hiç yapma demedi, ama ölmesinde yeter ki eve gelsin ben ona her şartta bakarım derdi.
Ahmet Toptaş eşiyle ilgili konuşurken bir anda sustu. Sesi farklılaştı. Sanki boğazına bir şeyler düğümlendi. Yere doğru baktı. Masadan bir kağıt peçete alarak gözlerine doğru götürdü. Bir süre sessizlik olduk. Bir şey diyemedim. Aslında hiç böyle bir olay beklemiyordum. Odaya hüzün çöktü Toptaş’ın eşi Pakize “ölmesinde yeter ki eve gelsin ben ona her şartta bakarım” sözü aslında onun için çok daha fazla şey ifade ettiğini anladım. Ama ötesini de sormadım.
Eşimin tek istediği benim sağ olmam, sağ olarak eve gelmem. Başka hiçbir amaç ve gayesi yoktu. Politika için çok şey feda ettim. Ama hiç pişman olmadık. Bizim hiç evimiz olmadı mesela ama eşim hiçbir zaman ya bir ev alsaydık bari demedi. Ama en az 10 ev parası harcadık.
Uzun bir ara partiye uğramadınız, birazda Deniz Baykal’a kırgınlığınızdan siyasetten koptunuz. Ama sonra birden ortaya çıktınız ve milletvekili oldunuz? Ne kararınızı değiştirdi?
Parti ve partililerle bir araya gelmedim. Ama her yerde doğru bildiklerimi savundum. Ben kendi bildiğin siyaseti yaptım. Ama çevremden yeter artık bu kadar ayrılık gel ve aday ola sana ihtiyaç var dediler. Benim hiç niyetim yok ama önseçim olursa düşünürüz diye geçiştiriyorum. Bu seçimlerde de ön seçim olunca hadi bakalım dediler. Adaylık süresi sonrasında halk beni alıp 1. sıraya getirdi. Ben hiçbir zaman genel başkanın adamı, bilmem kimin adamı olmadım. Ben CHP’nin ve halkın adamı oldum. Onun için bu güne kadar uzak kaldım. Ben seçileceksem birileri beni tayin etmemeli. Beni halk seçmeli, halk kendi seçtiğine sahip çıkar.
Babam harçlık verirdi.
Babam çok farklı bir adamdı. Köylü, cahil, çiftçi bir adamdı. Ama adamdı. Bana hayatım boyunca harçlık verdi. Okul bitti Öğretmen oldum maaşım var, babam hala harçlık verirdi. Evlendim eşimin de benimde maaşımız var, babam harçlık verirdi. Avukatlık yapıyorum Ağır Ceza davalarına giriyorum iyi paralar kazanıyorum, babam harçlık verirdi. Hiç bir zaman ihtiyaç olup olmadığını sormadı. Yanında bulunsun, lazım olur derdi. Küçük bir cüzdanı vardı. Orada her zaman benim için bir miktar para saklardı. Babam bilirdi ki benim ne kadar param olursa olsun onu başkalarına harcadığımı. O verdiği paranın da başka birine gideceğini. Bende hiçbir zaman baba sen ne yapıyorsun benim param var ben sana vereyim dedemdim. Babamın bana harçlık vermesini özlüyorum. Keşke yanımda olsa da yine bana para verse, verirken de “Yanında bulunsun lazım olur” dese. Ama babam yok artık.
Öğretmenimin evinde yattım.
Matematik öğretmenim benim 2 almamdan dolay bir sorun olduğunu anlamış. Çok harika bir öğretmendi. Zeyep Kara diye bir öğretmen. Gece sınıf başkanı Matematik öğretmeni seni çağırıyor dedi. Eyvah dedim ben şimdi ne yapacağım kesin bu 2’nin hesabını soracak. Sırtımdan terler akarak öğretmenler odasına gittim. “Gel bakalım Toptaş, ben bugün nöbetçi öğretmenim birazdan görevim bitecek beni lojmana kadar götürmeni istiyorum. Korkuyorum yalnız gitmeye sen bana eşlik et”. Okulla lojman arası
Okul sırasını alıp müdürün kapısına dayandık
Aydın Akça’da okula kayıt yaptıramayınca yeniden Sandıklı’ya döndük. Amcam beni alıp okul müdürünün yanına götürdü. Müdür kayıt dönemi bitti. Bitmese bile zaten okulda çocuğu oturtacak sıra bile yok dedi. Amcam müdürün yanından ayrıldı. Gitti bir marangoz buldu. Okuldaki sırayı gösterdi bunun aynısını yap sabah gelip alacağım dedi. Marangoz gece yarısına kadar çalışıp sırayı yapıyor. Sabahleyin amcam beni de alarak marangozun yanına gittik. Sıranın parasını ödedi sırayı da sırtına alarak okulun yolunu tuttuk. Amcam sırtındaki sıra ile okul müdürün kapısından içeri girdi. Sırayı koyduktan sonra, “İşte şimdi sıra var. Çocuğun kaydını yap” dedi. Okul müdürü ne diyeceğini şaşırdı ve mecburen benim kaydımı yapmak zorunda kaldı.
Ahmet Toptaş Kimdir
1949 Yılında Sandıklı Ekinova Köyü’nde doğdu. İmroz Öğretmen Okulu, Ankara Yüksek Öğrenim Okulunu, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nü, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Şuhut ve Sandıklı Liselerinde Kimya-Fizik Öğretmenliği yaptı.12 Eylül darbesinden sonra avukatlık mesleğine başladı. Eşi Öğretmen Pakize Toptaş ile evlidir.
1968 yılından bu yana aktif siyasetin içerisinde olan Toptaş 12 Haziran seçimlerinde Afyonkarahisar’da CHP’ nin oylarını tarihinde ilk defa %50’nin üzerinde artırmıştır.24 Dönem Milletvekili, Milli Savunma Komisyonu Sözcüsü ve Darbeleri Araştırma Komisyonu Üyesi olarak halka görev yaptı.
Ahmet Toptaş’ın anısına Ömer Mazi’nin özel dosyası