Dinar, Sultandağı, Marmara, Erzincan, Van depremleri hepimizin gözleri önünde yaşandı.
Her deprem sonrası, “Bu bir milat bundan sonra daha sıkı denetim, deprem şartlarına göre evler, denetim” denildi.
Ama öyle olmadı, her seferinde yerel ve merkezi yönetim imar affı, imar barışı ve benzeri sebeplerle yeterince denetim yapılmadı.
Tavşan kaç tazı tut.
İnşaat yapacaklar belediye ye başka, işi yapacaklara başka proje verdi.
İzini aldıktan sonra kimse kimseye nasıl yapıyorsun demedi.
İşi yapacak olan müteahhit belediyeye bir araç verdiyse, bir yerlere bağış yaptıysa, birilerini gördüyse, “Yürü be koçum kim tutar seni”
Başımıza bir felaket gelince de hop kim yaptı bunu.
Müteahhit günah keçisi.
Elbette o suçlu.
En çok o suçlu.
İşini adam gibi yapmadığı için.
Ona güvenip milyonlar verip ev alan insanların evlerinin başına yıkıldığı için en çok da o suçlu.
Peki?
O inşaatın betonunu veren firmanın hiç mi suçu yok?
O inşaatı denetleyen yapı denetim şirketinin hiç mi suçu yok?
O inşaata izin veren belediye İmar Müdürlüğünün hiç mi suçu yok?
Belediye Başkanının hiç mi suçu yok?
Merkezi hükümetin ilgili kurumlarının hiç mi suçu yok?
İmar barışı yapan siyasetçilerin hiç mi suçu yok?
Yıkılan binalardan müteahhit kadar bunlarında suçu var.
O inşaatın dosyasında imzası bulunan herkes müteahhitle birlikte gözaltına alınmalı.
Birlikte yargılanmalı.
Birlikte cezaevine gitmeli.
İşte ondan sonra kimse işini savsaklamaz.
Kimse dosada eksikler olmasına rağmen Belediye Başkanın bir telefonuyla peki başkanım diyerek imzalamaz.
Ortada bir suç varsa o inşaatın dosyasında kimlerin imzası varsa hepsi hesap vermeli.
Bakın Amerikalı gazetecinin yazısına.
Washington Post gazetesi: Carolyn Johnson’ın kaleme aldığı analizde Türkiye’deki bina yönetmeliği de mercek altına alınarak “Daha iyi bir bina yönetmeliği yardımcı olur muydu” sorusuna yanıt arandı.
“Türkiye’de inşaat uygulamaları belirli kurallara bağlı görülürken; mevzuata uyulmadan inşa edilen ve denetlenmeyen yapılar insanlar için mezara dönüşüyor. Türkiye’nin asıl sorunu da bu; böylesine tehlikeli bir coğrafyada oturmasına rağmen insanlar kendilerini ve sevdiklerini koruyacak bina inşa etmiyorlar”
Ne kadar acı Amerikalı gazeteci bile bizim nasıl inşaat yaptığımızı ve denetlemediğimizi biliyor.
Eskiden yapılacak olan inşaatlar Mimarlar Odasından onay alıyordu.
Ne oldu?
Neden Mimarlar odası devre dışı bırakıldı.
İşin teknik uzmanları dururken neden belediyedeki emir kulu üç beş kişinin eline bırakıldı?
Neden Belediye Başkanın bir telefonuyla atılmaması gereken imzalar atılıyor?
Neden bir araba, biraz bağıştan sonra olmayacak işler oluyor?
Her fırsatta işi ehline vermekten bahsedenler neden işi emir kullarına veriyor.
Neden bilimden, uzmandan, ehlinden onay almıyoruz da siyasilerden izin alıyoruz?
Afyonkarahisar fay üzerinde yaşayan bir şehir.
Riskli illerden biriyiz.
Bunu hepimizin bilmesine rağmen ne kadar sağlam, ne kadar denetlenen binalar yapıyoruz?
Sonumuz Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman gibi olmadan şapkamızı önümüze koyup ne zaman, “Biz nerede hata yaptık” diyeceğiz.
Gazlıgöl, Ömergecek, Erkmen, Sultandağı, Dinar fay hatları var.
Bunlar açık açık bilinen üzerinde yaşadığımız faylar.
6.8 civarında bir tehlike kapımızda.
Birde uzmanların bildiği ama bizim bilmediğimiz faylar var.
Afyonkarahisar hiç zaman kaybetmeden bir deprem çalıştayı yapmak zorunda.
Depremle yüzleşmeliyiz.
Riskli binalarımızı gözden geçirip önlem almalıyız.
İGM Başkanı 120 civarında okulun sorunlu olduğunu söylemiş.
Ama kimse bir şey yapmıyor.
Devlet Hastanesi tartışmaların odağında.
Neden Devlet Hastanesi yapılmadan önce üç kez yeri değişti?
Bunu başka bir yazıda daha detaylı aktaracağım.
Ama önce fay üzerinde yaşadığımızı unutmayalım.
Afyonkarahisar, özellikle Uydukent ve Gazlıgöl, Hatay gibi zemini tartışmalı, riskli ve tehlikeli.
Benim elimde Gazlıgöl için Zon raporları var.
Devletin MTA ve diğer kurumları riskli buldukları için 2 katlı, İKİ KATLI yapılara izin vermiş.
Ama Gazlıgöl’de bulunan termal tesislerin hepsi 8 kat.
Zon raporuna rağmen kimler nasıl 8 kata izin verdi?
Neyin karşılığında verildi?
Şimdi bunları bile bile nasıl hiç bir şey yokmuş gibi yapılıyor aklım almıyor.
İllaki Gazlıgöl, Uydukent, Afyon başımıza yıkılsın altında mı kalalım?
Kimler olması gerekenden fazlasına izin verdiyse şimdiden gerekli cezalar verilsin.
Verilsin ki başkaları yapmayı düşünürken de, imza atarken de, yaparken de korkudan izin vermesin.
İpin ucuna gideceğini bildiği için imza atanda, betonu yapanda, yapı denetimci de, inşaatı yapanda işini kurallara göre yapsın.
Yoksa şehir başımıza yıkılır.
Bilim adamları da topaç gibi dönmesin.
Daha önceki söylediklerini sonra çevirip başka laflar etmesin.
Bilim ve gerçekler değişmez.
Ama insanlar değişiyor.
Koltuk uğruna topaç gibi olmaya gerek yok.
Yapılar dünyanın en iyi deprem yönetmeliği olan Türk deprem yönetmeliğine uygun olarak yapılmadığı yıkılmıştır. Uygun olsa idi bu hasarlar hiç görülmeyecekti. Mamafih bu depremde büyük can ve mal kaybı için ülkemize büyük geçmiş olsun diyorum. Ne yazıkki bu duruma benim ilk defa incelediğim Erzican depreminden beri şahit oluyorum. İnşallah yapanda yaptıranda hepsi iş ahlakına sahip olarak bundan sonra yapılarını inşa ederler. Emeritüs Prof. Dr. Ömer Aydan, Japonya
Harika bir yazı, afyonkarahisarda denetim çok problemli. Ya yapılanları ve yapanları görmezden geleceğiz ve hepimiz muhtemel depremde karşılığını göreceğiz ya da şapkamızı önümüze alıp yeni eski demeden bütün binaları (okulları ve hastaneyi) kontrol ederek gerekeni yapacağız. Keşke Belediyesinden, Çevre ve Şehircilik bakanlığına kadar, Yapı denetim şirketinden müteahhitine kadar herkes bedeline ödese.