AFSÜ Rektörü Prof. Dr. Nurullah Okumuş basın toplantısı düzenledi.
Konu hastane doktorlarından biri randevu alamadığı için doktoru telefonla tehdit etmiş.
Doktor beyde çok korkmuş ve üzülmüş istifa etmiş.
Doktora, tehdide ve istifa olayına sonra geleceğim ama önce Rektör’ün basın toplantısına gelelim.
Tamam hoca adam, konuşmayı çok seviyor eyvallah ama bir basın toplantısı ve bir konu tam bir buçuk saat uzatılmaz.
Gerekli gereksiz bir yığın olayı bir biriyle bağlamaya çalıştı.
Bir ara Mehmet Emin Güzbey ayar vermeye çalıştı.
Bir buçuk saattir konuşuyorsunuz biraz da gazeteciler konuşsun dedi.
Sorulan her soruya ortalama on dakika cevap veriyordu.
Birçok şey sıraladıktan sonra, “Biz hangi ara böyle bir toplum olduk” diye sordu.
Soru cevap başladığında ilk el kaldıranlardan biri ben oldum.
Hoca herkese söz verdi bize kısmet olmadı.
Ne diyelim canı sağ olsun, bakmış ama görememiş sanırım.
Neyse gelelim hocanın, “Biz hangi ara böyle birileri olduk” sorusuna.
Çok klişe ama 1. Sebep eğitim desem.
Sürekli değişen eğitim sisteminde çocuklarımızı hep ders geçmeye, sınav başarısına odaklamaya.
Okul bitti özel ders, etüt, dershane, kurslara göndererek hep birilerini, arkadaşını, komşusunu, yanında oturanı geçme hırsıyla yetişiyor.
Daha çocuklar ilkokuldan itibaren bir birini geçme rekabetiyle yetişiyor.
O çocuklar her akşam ekran başına geçtiklerinde şiddet içerikli diziler, filmler ve internet oyunları ile yetişiyor.
Haberleri açın akşam bakın kavga, dayak, şiddet, cinayet.
Üstelik dayak yiyen, yaralanan, kolu bacağı kırılanın hakkı korunmuyor.
Dayak atanı, yaralayanı, şiddet uygulayanı polis alıp adliyeye çıkartıyor mahkeme salıyor.
O zaman dayak atılan değil dayak atanın haklı olduğu bir algı yaratılıyor.
Aile içinde şiddet, sokakta şiddet, insana şiddet, hayvana şiddet.
Şiddet uygulayanlara caydırıcı cezalar verilmediği için şehir magandaları artıyor.
Üç beş gün önce “Emirdağlı Magandanın yaptığına bakın” diye bir yazı yazdım.
Adam Belçika yasalarından it gibi korktuğu için elini bile kaldıramıyor.
Emirdağ’a gidince seni döveceğim diyor ve karısını Emirdağ’a geldiklerinde dövüyor.
Bizim mahkemede salı veriyor.
Sıkıysa Belçika’da yapsaydı ya.
Biliyor musun Rektör Bey senden önce AKÜ Hastanesiyken Hukukçu olan bir Milletvekili bugün senin rektör olduğun hastaneyi bastı.
Güvenlik görevlisinin kapısını yumrukluyor, yetmedi adamı işten attırdı.
Ne yasalar bir şey yaptı, ne AKÜ Yönetimi.
Ne de STÖ’ler.
Bunu gören, “Vekil basıyorsa bende basarım” demez mi?
Üç beş gün önce Sağlıkçılara Şiddet için Meclis toplantıya çağrıldı.
Sonuç, yeteri çoğunluk olmadığı için sağlıkçılara, doktorlara şiddet konusu gündeme alınmadı, sağlıkta şiddet yasası çıkmadı.
Şiddet elbette sadece sağlıkçılara, doktorlara uygulanmıyor.
Öğretmene, polise, diğer memurlara, gazetecilere.
Her meslekte var.
Ancak meslek ayrımı yapılmaksızın şiddeti kim ne hakla olursa olsun yapana Avrupa Birliğindeki yasalarda olduğu gibi cezalar verilirse bırakın uygulamayı aklından bile geçirmez.
Bizim ülkemizde birini öldürmediğin sürece istediğin kadar şiddet uygulaya bilirsin.
Önce yasalarımızı bize göre değil dünya normlarına, aday olduğumuz Avrupa Birliği yasalarına uygun hale getir ve onu da gerçekten uygula bakalım magandalık yapmak o kadar kolay mı?
Gelelim doktor beye.
Sana yapılanı asla kabul etmiyorum.
Sadece sana değil hiçbir insana, hiçbir canlıya şiddet uygulanmasını kabul etmiyorum.
Ancak, öyle bir telefon tehdidiyle istifa etmenizi de anlamış değilim.
Her meslekte buna benzer olaylar oluyor.
Başkasına gerek yok.
Biz gazetecileri ele alalım.
Kaç gazeteci ülkemizde görevini yaparken öldürüldü biliyor musun?, kaç meslektaşımız kurşunlandı, arabası tarandı, fotoğraf makinası parçalandı, kaçımız hastanelik oldu?.
Ben 52 kez yazdığım haber ve köşe yazıları yüzünden mahkemeye verilim.
Aldığım tehditlerin sayısını hatırlamıyorum bile.
Günlerce korumayla eve gidip geldiğim zamanlar oldu.
Her tehditte işi bırakacak olsak bizim işlerimizi kim yapacak?
Elbette yapılanlar yanlış ama çözüm istifa etmek değil.
Kalıp o magandaya rağmen işini yapman gerekirdi.
Kalıp işin, mesleğin olan sağlığı vermeye devam etmeliydin.
Hipokrat yemini ederken ilk tehditte sıvışmak var mı?
Sen böyle yaparsan o magandanın ekmeğine yağ sürmüş olursun.
Bak gördün mü bir telefonumla doktor korkusundan istifa etti gitti diye kendi kıt zekasıyla hava atacak.
Sen ne olacaksın?
İlerde bir telefon tehdidiyle korkup istifa eden doktor olarak anılan biri olmayacak mısın?
Yiğitlik onlara rağmen görevini yapmaya devam etmek.
Beni bu şehrin valisi tehdit etti, belediye başkanı tehdit etti, “Defol git Afyon’dan senin yazı yazmanı istemiyoruz” dedi.
Korktum mu? Tırstım mı? Kaldım ve işimi yapmaya, yazı yazmaya devam ettim.
Yetmedi mahkemeye verdiler.
Sonuç valide olsa, kaymakam da olsa, diğerleri de kazanan ben oldum doğrular oldu.
Kaldım ve kendimi savundum.
Çünkü işimi iyi yapıyorum.
Yaptığım işi de dibine kadar savunuyorum.
Kimseye de boyun eğmeden yapıyorum.
En fazla kovulurum.
Ama pes etti, kaçtı, korktu, tırstı dedirtmem.
Doktor kardeşim umarım bundan sonraki hayatında zoru görünce kaçan biri olarak kalmazsın, kalır ve mücadele edersin.