İran hiç kuşkusuz dünya siyaset sahnesinde ülkede kurulan İslami Devlet rejimi, bir dönemki “rejim ihracı” felsefesi, İran Irak savaşı ile her zaman gündemde olan, son yıllarda ise nükleer programını her türlü uluslararası baskıya rağmen devam ettirerek isminden sıkça bahsedilen bir ülke. Ancak İran denildiğinde Türkiye’de hiç şüphesiz akla ilk gelen şer’i kurallara göre dizany edilen rejim ve bu rejimin getirdiği baskıcı hayat tarzı. Ancak İran’da hiç bir şey bir günde olmadı. İslam Devrimi’nden sonra bile bir ‘dönüştürme’ süreci yaşandı.
Yani aslında yaşananlar bir devrimden çok bir ‘evrimdi’. Ve bu evrim kendini kendisini tanımladığında çağdaş, modern, seküler bir ülkeden geriye eser kalmadı. Peki İran bu günlere nasıl geldi? ‘İran İslam Devrimi’ nasıl gerçekleşti? Devrimin ardından ülke nasıl bir döüşüm süreci yaşadı. Mollalar devrimi birlikte yaptıkları güçleri nasıl tasfiye ettiler? Çağdaş ve modern İran nasıl bugünlere geldi İran’ın bundan sonraki yol haritası ne olacak.?
İran’ın Atatürk’ü Rıza Şah
Birinci dünya savaşından sonra dünyada bir çok ülke yeniden şekillendi. Yüzlerce yıllık hanedanlıklar, karallıklar yıkılarak ulus devlet olmaya başladılar. Osmasnlı’dan Cumhuriyet’e geçiş gibi. Bu ülkelerden biride İran’dı. İran bir çok ülkeye göre bu gelişmeleri geriden takip etmek zorunda kaldı. İran’da Kaçar Hanedanının Rusya ile yakınlığından rahatsız olan İngiltere 1921 yılında İran ordusunun en parlak generallerinden biri olan Rıza Han’ın yaptığı darbeyi desetkleyerek İran’ın Rusya’ya olan ilişkisini koparmaya çalıştı. İran’da yeni bir dönem başlamıştı. 21 Mart 1935’te yaptığı duyuru ile yabancı ülkeler bundan sonra ülkeme “Persia” değil “İran” olarak adlandıracaklar diye ilan etti. Atatürk devrimlerini ve Türkiye’yi kendine örnek alan Rıza Şah, İran’ın Atatürk’ü olmak istiyordu. Modernleşme çabalarına kadınlardan başladı. Kadınların örtünme zorunluluğunu ortadan kaldırdı. 1932 yılında evlenme yasasını çıkardı. Türkiye’deki Medeni Kanun’dan esinlenilerek. Bağımsız bir İran’ın ancak modern okullar ve eğitmenlerle olur diye yurt dışanda öğretmen eğitimi almak için öğrenciler gönderdi. Rıza Şah’ın bu girişimleri bir çok kesimi kızdırıyordu ancak tek güç olan Rıza Şah’a karşı gelmeye kimse cesaret edemiyordu. Bunlardan birde Humeyni idi. İran’da her alanda moderneleşme ve değişim yaşanıyordu. Halk bundan çok memnundu. Ancak 1. dünya savaşı sonrası başlayan bu değişim bu kezde 2. dünya savaşı ile 1941’de müttefikler İran üzerinden Rusya’ya silah sevkiyatı vermelerini istedi. Rıza Şah hiç tereddüt etmeden bu teklifi reddetti. Bunun ardından Ruslar Kuzeyden İngilizler Güneyden İran’a girdiler. İran Rusyadan aldığı silahlar nedeniyle işgal sırasında Rus silahları, Ruslara karşı çalışmadı. Rıza Şah, ülkeyi kaosa sürüklememk için istifa ederek bir avuç İran toprağı ile yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.
1 Nisan 1979 Humeyni İran’a dönüyor
Muhammet Rıza Pehlevi’nin koltuğu sallanıyordu. Muhalefet çevreleri birleşerek değişim istiyordu. Ancak Pehlevinin yerini kim alacaktı. Ortak isim Fransa’da sürgünde bulunan Ayetullah Humeyni’den başkası değildi. 1 Nisan 1979’da Humeyni İran’a büyük bir kalabalık arasında girerek yönetimin başına geçti. İran İslam Cumhuriyeti kurulmuştu. Humeyni dini lider olark göreve gelmişti. Ancak ilk Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ezici bir çoğunlukla Libarel aday Ebu’l Hasan Beni Sadr kazanmıştı. Humeyni ve yandaşlarına rağmen Sadr meclisten bir çok libarel yasa çıkartmıştı. Humeyni ve yandaşları libarelleri ve sosyalistleri tasfiye edebilmek için fırsat kolluyorlardı. 0 fırsaat 1980 yılında Saddam’ın İran’a saldırması ile bulundu. Sosyalistlerin yardımı ile şahın devrilmesinden sonra Humeyni düzmece suçlamalarla sosyalisteleri ceza evine koydurdu. Ve ondan sonra bugünkü İran karşımıza çıktı. Yıllar sonra İran yeniden değişim istiyor.
Amerikan büyük elçiligi
Kısa bir İran geçmişi yaptıktan sonra Tahran sokaklarında dolaşıyorum. Tahran’ın orta yerinde boyu 3 metreyi bulan duvarlarlarla çevrili bir yer var. Duvarlar çeşitli yazılarla dolu neresi burası diye sorduğumda Amerikan Büyükelçili diyor rehberim. Tahran’ın hiç bir yerinde duvarlada yazı görmedim neden burada var diye sorduğumda “Duvarda yazılanların hepsi küfür, burada Amerika’ya küfür etmek serbest” çok ilginç doğrusu küfürün yasak olduğu bir ülkede Amerikan büyük elçiliği duvarında yer alan küfürlü yazılar normal bir yerde yapılsa adamı idama götürür. Tahran sokaklarında çarşaflı kadınlar görmek mümkün ancak peçeli neredeyse yok denecek kadar az. Tahran’ın bir bölümünde tamamen peçeli bir hayat olduğundan bahsediliyor. Ancak şehir merkezinde fazla göze çarpmıyor. Kadınların bir çoğu başlarını bizde kullanılan şala benzer bir ürtüyle başlarının bir kısmını kapatıyorlar.
Hızla artan genç nüfus Türkiye’ye özeniyor
İran özellikle Irak savaşında binlerce gencini cephede bıraktı. Genç nüfusun bir bölümü savaşta kaybedilirken bir bölümüde değişim uğruna idam edilerek canlarından oluyor. İran-Irak Savaşı, 1980-1988 yılları arasında 8 yıl süren bir savaş. Yaklaşık bir milyon kişinin ölümüne, 150 milyar Amerikan Doları maddi hasara, her iki ülkede de ağır yıkımlara yol açar. Batılı ülkelerin çıkarlarına uygun şekilde galibi olmadan sonuçlanır. Savaş sonrası doğan çocuklar bugün 30’lu yaşlarda. Yasak olmasına rağmen evlerin içlerine kurdukları uydu antenlerle başta Türk ve dünya televizyonlarını izleyerek büyüyorlar. Özellikle Türkiye’ye olan hayranlıkları hızla artıyor. İran’da Türk’üm demenin dayanılmaz keyfini yaşıyorum. Tıpkı Rıza Şah gibi, yeniden Türkiye’yi örnek almak istiyorlar. İran’da tatil için tercih edilen ülkeler arasında Türkiye’nin artan potansiyelide bunun en güzel örnegi.
Tahran hızla modernleşiyor
Türkiye gibi deprem kuşağında olan İran’ın her noktasında inşaat çalışmaları devam ediyor. Üstelik bu inşaatların büyük çoğunluğu yüksek katlı binalar. Ancak gözlerden kaçmayan bu yapıların hemen hepsi çelik konstrüksiyon sisteme göre yapılıyor. İran depremle yaşamaya alışmış. Yaşanan acılardan ders almış. Geniş caddeler, sokalar, parklar, modern alışveriş merkezleri ve dünya standartlarında otelleri ile hızla modernleşen bir ülke. Özellikle turizm alanı neredeyse yüzde 70 kadınların elinde. İranlı kadınlar sanılanın aksine iş hayatının her evresinde var. Otobüs kullanandan tutun, havalimanına, kadın polislerden acentecilere kadar ticaret kadınların elinde. Tahran sokaklarında gece yarısı işten eve dönen bir kadına rastlamak mümkün.
Acılar unutulmuyor
Tahran sokaklarında gezerken yine bir müzeye yolumuz düşüyor. Müze tamamen Irak İran savaşı ve Humeyni resimleri ile dolu. Irak’la olan ve 8 yıl süren bir milyon insanın hayatını kaybettiği büyük maddi zarara uğranan bu savaşın acılarını hiç bir zaman unutmak ve unutturmak istemeyen İran yönetimi o acıları bu müzede yaşatmaya çalışıyor. Müzeyi en çok gezenler ise gençler. Mutlaka her aile o savaşta bir yakınını şehit vermiş. O nedenle müzenin ziyaretçisi eksik olmuyor. Yasak olmasına rağmen tüm riskleri göze alarak flaş kullanmadan müzeyi gezenlerin bazı resimlerini çekiyorum. Özellikle bir resim var ki, insanın kanını donduruyor. Resimden anlaşıldığı üzre henüz 18-20 yaş arasında bir genç. Sadece bir kişinin sığa bildiği sipere boynuna kadar girmiş. Başının üst kısmında bir askeri sırt çantası var. İçinde yedek jarjörleri bir kaç lokma yiyecek ve su. Elinde silahı Kuran-ı Kerim okuyor. Hiçbir anlamı olmayan ve ne için çıktığı belli olmayan bir savaşta hayatını kaybeden bir milyon insandan sadece biri.
İranda değişimin ayak sesleri
Sizlere daha önce gidip gördüğüm, sokaklarında dolaştığım İran hakkında kısa bir bilgi verdikten sonar bu günlerde İran yeniden dünyanın gündeminde. Mahsa Amini adında genç bir kadının ahlak polsileri yüzünden baş örtüsü nedeniyle dövülerek öldürülmesi üserine İranlı kadınlar sokaklara çıktı. Adeta Devrimin ayak sesleri gibi. İran’da hızla artan genç nüfus artık baskıcı bir yönetim istemiyor. Modern ve normal bir hayat sürmek istiyor. Daha çok da Türkiye halkı gibi özgür bir şekilde yaşamak istiyor. Zaman zaman bunun için bazı eylemler yaptı. Bazı tavizler aldı, bazı yasalar yumşadı ama onlar için yetmiyor. Özellikle Antalya ve İstanbul’a tatil için gelen iranlıların hemen hepsi daha uçak tahran havalimanından havalanır havalanmaz başlarındaki şalları atıp saçlarını açıyor. Antalya’da İranlı özel bir turist kafilesiyle bir katamaran turuna çıkmıştım. İçlerinde mali müşavirler, siyasetçiler ve iş dünyasından insanlar vardı. Değişim mutlaka olacak genç kesim buna çok kararlı demişlerdi. Şimdi İran’da dalga dalga yükselen kadınların devrim çığlıkları ortaokul kızlarına kadar indi. Ülkenin tamamnına yayılan ve ölmekten korkmayana kadınlar değişim ve özgürlük için baş kaldırıyor.
İran’da kadınlar hayatın her alanında var. Havalimanında size ilk karşılayanlar kadın görevliler oluyor. Kadın polisler, hizmetli kadınlar, iş yeri sahibi ve çalışan kadınlar. Özellikle turizm alanınında erkeklerden çok kadınlar var. Sıcak, samimi ve rahatlar. Aslında baş örtüsü zorlaması dışında fazla bir baskı gördüklerini söyleyemeyiz. Elbette Türiye’deki kadar hakları yok. Ama başlarıda tamamen kapalı olması gerekmiyor. Şal benzeri bir örtüyle kapatıyorlar. Ama artık İranlı kadınlar daha fazlasını istiyor. Böyle giderse istediklerini alacaklar gibi.
Elbette yanı başımızda yüzlerce yıllık komşuluk ilişkileri içinde bulunduğumuz İran’da bir karışıklık istemeyiz. Irak’ta yaşananlar, Suriye’de yaşananlar, Ermanistan Azerbaycak savaşı, şimdi Rusya ve Ukrayna savaşı zaten etrafımız yangın yerine dönmüşken buna birde İran’da bir karğaşa bize fayda değil zarar verir. Gönül isterki bir an evvel bu eylemler dursun. Bir an evvel ortak bir noktada buluşsunlar. Rejim ve kadınlar birer adım atarak makul ve mantıklı bir anlaşmaya varsınlar. Yoksa İran’da başlayan bu kıvılcım büyüyerek bir yangına dönüşürse hiç hoş olmaz. Ülke olarak yeniden bir göç akınına uğramak zorunda kalırız. Akbaba gibi fırsat kollayan Amerika bu krizi fırsat bilip daha vahim olaylara yol açacak bazı işlere karışa bilir.