Bu siyasetçilere bir türlü akıl sır ermiyor.
Yaptıkları her şeyi göze sokmaya bayılıyorlar.
İçlerindeki ezikliği bu şekilde sunarak oy devşirme, seçmenin gözünde şirin görünme telaşı yaşıyorlar.
Belediye Başkanı seçilmeden önce aramızda yaşayan, bildiğimiz tanıdığımız senin benim gibi adamlar Başkanlık Koltuğuna oturduktan sonra huysuyu karakterleri, kişilikleri değişiyor.
Kendilerini şehrin tek hakimi gibi görüp makam zehirlenmesi yaşıyorlar.
Hiç düşünmüyorlar ki o koltukta ondan önce başkaları vardı.
Şimdi neredeler?
Bir köşede kendi rutin hayatlarına döndüler.
Hiç düşünmüyorlar yarın kendileri de o koltuktan kalkacaklar.
Berber koltuğuna oturan müşterinin tıraşı bitince koltuktan kalktığı gibi kendisi de kalkacak.
Yol yaptık başkanın fotosu, çöp topladık başkanın fotosu, park yaptık başkanın fotosu.
Yapılan her işte kendi fotoları yer alıyor.
İyi de güzel kardeşim o zaten senin rutin yapman gereken iş.
Mesela bir öğretmen ben çocuk okutuyorum diye afiş yapıp astırıyor mu?
Polis ben bu hafta 50 kişiye trafik cezası yazdım diye afiş yapıyor mu?
Temizlik görevlisi bu gün bu sokağı çok güzel süpürdüm bal dök yala diye afiş yapıyor mu?
Yani herkes kendi işini yapsın.
Mesela belediye imkanları ile yurt dışına gidiyorsunuz.
Gittiğiniz şehirlerin bilbordlarında hiç o şehrin belediye başkanın yol yaptım diye afişini gördünüz mü?
Ben görmedim.
Çünkü böyle bir şeyi ayıplarlar.
Görgüsüzlük olarak kabul ederler.
Ne onların aklına böyle bir şey gelir, ne de o halk buna müsaade eder.
Bu görgüsüzlük sadece bize has.
Bunları bir kenara geçelim.
Her fırsatta irili ufaklı siyasetçiler, “Bir elin verdiğini bir el görmemeli” derler.
Ama kendiler yaptıkları en ufak şeyde bile insanların gözüne gözüne sokarcasına yayma, paylaşma, afişler, posterler yaptırırlar.
İslam bizlere “Bir elin verdiğini öbür elin duymasın.” diyerek bir müslümanın hayır ve hasenatta nasıl bir yol izlemesi gerektiğine dair en güzel örneklemeyi yapıyor.
Bunu bilirler, söylerler ama kendileri asla uygulamaz.
Bir yoksula, bir hayır işine yaptığınız yardımı, en yakınlarınız dahi bilmemelidir.
Çünkü bu çeşit yardımlar dini, ya da sosyal bir ödevdir.
Amaç kendini göstermek değil, bir yaraya merhem olmaktır.
Herkes görsün, işitsin, kendisini övsün diye yapılan yardım, din ya da insanlık duygusu ile yapılmış iyilik olmaktan çıkar.
Bu konuya nereden geldik.
Kahramanmaraş ve 10 ili yerle bir eden asrın en büyük felaketi için dünyanın 99 ülkesinden yardım ve destek yağdı.
Arama Kurtarma, Sahra Hastanesi, doktor hemşire, çadır, konteynır evler, maddi manevi daha bir çok destek yaptılar.
Yedi kat yabancı derler ya onlar bile yardıma koştu.
Dünya mükemmel bir insanlık sınavı verdi.
Elbette bizim ülkemizde de yurdun dört bir köşesinden vatandaşlarımız yardıma koştu.
Neyi var neyi yok paylaştı.
Giyecek, yiyecek, soba ne varsa belediyelere koştu.
Halkın yaptığı yardımları belediye başkanları sanki kendi ceplerinden babalarının malını veriyorlarmış gibi gösteriş yaptılar.
Bunu da geçelim.
Emirdağ Belediye Başkanı Serkan Koyuncu.
Bir maaşını bağışlamış.
Ne kadar güzel.
Ancak, başkan Serkan Koyuncu, “Bir elin verdiğini diğer el duymayacak, görmeyecek” olayını yanlış anlamış.
Bir maşını deprem için bankaya yatırmış.
Olur ya inanmayan olursa diye yaptığı yardım dekontunu hem haber yaptırıp basına servis ettiriyor.
Hem de sosyal medyada paylaşıyor.
Ben iyilik yaptım, görün bak maşımı depremzedelere yatırdım.
Görün sizin başkanınız ne kadar hayırsever.
Yok, başkan bu durum öyle değil.
Bu yaptığınız görgüsüzlük, ayıp, nezaketsizlik.
Sanki Emirdağ’ı bağışladınız.
Altı üstü bir maaş 54 bin lira civarı.
Biraz ayıp oldu.
Neyse geçelim bunları bazı şeyler sonradan olmuyor.
Başkan seçilmek insana asalet ve görgü kazandırmıyor.
Asalet ve görgü aileden gelir.
Sonradan koltukla falan alınan bir şey değil.
Bak şimdi durup duruken aklıma bir hikaye geldi.
Adamın biri çocuğuna sen adam olamazsın dermiş.
Bir çocuğu babasından daha iyi kim bilebilir.
Her gün bu sözle büyüyen çocuk evi terk eder ve gidip okur meslek edinir başkan olur.
Başkan olduktan sonra koltuğa kurulan adam gidip şu köyde falanca bir adam var alıp buraya getirin der.
Köye gidip adamı bulurlar ve seni Başkanımız çağırıyor derler.
Yaşlı adam şaşırır başkanın benimle ne işi olur ki der endişeyle yola çıkarlar.
Başkanın makamına alırlar.
Başkan, ihtiyar beni tanıdın mı? der.
Yaşlı adan bir suç işlediğini sanarak başını bile kaldırmaz boynu bükük yok beyim tanımadım başkan beysiz zannımca der.
Başkan koltuğuna daha da bir kurulur, ben senin oğlunum, her fırsatta bana adam olamazsın derdin.
Bak koskoca başkan oldum der.
Adam başını kaldırır, “Beni bunu söylemek için mi ta köyden buraya getirttin.
Ben sana başkan olmazsın demedim ki, adam olamazsın dedim” cevabını veriyor.
Nereden aklıma geldiyse yazıyı böyle bitirelim o zaman.