Sonbaharın mesajları açık, net, keskin, soğuk ve hüzünlü ifadeler taşır. Bir anda hayatın renkleri değişir. Yeryüzünde nereye baksan sararıp solan, kuruyan, eskiyen, değişen, göçüp gidenlerin sessiz vedaları ayrılıktan haber verirler. Sahiller, sayfiyeler boşalır, dağlar, yaylalar ıssızlaşır, bağlar bahçeler bozulur. Bulutlarla yarışarak gurbete kanat çırpan kuşlarının çığlıkları bir şeyler söyler.
Oysa ilkbahar kundaktaki çocuk gibi peyder pey açılır, canlanır, renklenir, süslenir. Mahlûkatın nişanları, formaları, çiçekli elbiseleri, muhteşem güzellikleri herkese heyecan verir, duygulara hitap eder. Gençlik çağının hislerini depreştirir, delice sevinçler verir, coşturur, koşturur. Yeniden canlanan tabiatın ritmine kaptırırız kendimizi. Kıpır kıpır etrafımızda raks eden çiçekler, böcekler, kuşlar, kelebeklere bakarak “tul-i emel” hırsına kapılırız. Ebedi yaşayacakmış gibi bitmez tükenmez hırslar, emeller, arzular, hayaller, ümitler, fuzuli kaprisler kaplar içimizi.
Gençliğin mecazi tutkuları, aşkları yanıltır, bizi. Yeknesak ülfet perdeleriyle dalgın bakarız etrafımıza. Fani, zail, geçici dünya muhabbeti cazibesiyle esir alır, sürükler duygularımızı. Gördüğümüz her güzelliğin zahiri çehresine takılı kalır gönlümüz. Bütün güzelliklerin sahibini, sanatkârının işaretlerini, emarelerini, izini, özünü, sözünü tanımaktan bigâne kalırız.
Hazan mevsiminde solan güller, bozulan bağlar, talan olan bahçeler, sararıp dökülen renkler, rüzgârın önünde koşar adım giden yapraklar hışırtısı ayrılıkların ötesinde, üstünde kâinatın sahibini nazara veren mesajlar taşır. Akan nehirde su kabarcıkları güneşin yansımasını gösterir, kaybolurlar. Giden kaparcıklardaki güneşçikler, gökyüzündeki güneşin varlığını, baki ve daimi ihtişamını gösterdiği gibi şu muhteşem âlemde görünüp kaybolan, doğan batan, ayrılan her şey Bak-i Zülcelali işaret eder, isminin tecellilerini, şefkat ve merhametinin cilvelerini gösterir.
Sonbahar, hayatın bütün gerçeklerini görüp geçirmiş bir nâsih, bir mürşit, ya da bilge yaşlı gibi dünyanın faniliğini, ömrün kısalığını, güzellik namına ne varsa geçici, zail, aldatıcı yüzünü hatırlatır. Hayatın sonsuzluğa bakan yüzünü, ebedi saadeti kazanmanın yolunu, marifet ve muhabbet pencerelerinden bakmanın usulünü ders verir. Tahkiki imanla insanlara kalbi ve ruhi sıkıntılardan, hüzünlerden kurtulmanın çaresini anlatır. Musibetlere karşı tevekkül ve teslimiyetle metanetli olmanın sırlarını telkin eder.
Güz yüzünün açılıp kapanan perdeleri, değişen manzaraları, tefekkür ufuklarıyla tahkiki iman hakikatlerini, marifet ve muhabbet lezzetlerini, beka sürurlarını izah, ilham ve ikram eder. Ayrılığın eleminden, hüzünlerden kurtarır.“Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır. Eğer tevehhüm-ü beka olmazsa muhabbet edemez.” Sonbahar, sonsuz güzelliklere ulaşmanın işaretlerini gösterir. Zevale mahkûm olmayan Baki-i Zülcelâl’a nazarları çevirir. Gidenlerin harap olup ademe gitmediğini, Rabbimizin ilmi ve iradesiyle yerine geleceklere zemin hazırladıklarını bilir.
Ağaçlar, tevekkül ve teslimiyetle her daim Rabbimizi övüp tesbih ederler. Cenab-ı Hakkın Evvel, Âhir, Zâhir ve Bâtın isimlerini numuneleri okunur. Mesela: gövdede, dalda, çiçekte, yaprakta, meyvede, çekirdekte ayrı ayrı Cenab-ı Hakkın Cemil, Latif, Rezzak, Rahman, Rahim gibi yüzlerce esmasının tecellileri, sıfatların cilveleri, tevhit delilleri, mucizeleri, varlığına işaretler, beşaretler, okunur…
Sonbahar güzellikleriyle Rabbimize olan imanımızı, bağlılığımızı ve aşkımızı tazeleyelim. Hoş, tatlı, renkli, keyifli sonbahar manzaralarında renklerin ve seslerin senfonisiyle iç dünyamızı ferahlatalım. Güz mahsulü meyvelerin bolluğu, zenginliği, bereketiyle nimet verene şükürler edelim. Her an, her şeyi güzel görüp güzel düşünelim lezzetle, iştiyakla, şevk ve sürurla mütalaa edelim.