“Şehrin kenar mahallesinde, eski ahşap bir evde kirada oturuyorduk. Mahalle çeşmesinde bir süre bekleyip sıramız gelince doldurduğumuz su kaplarını eve taşıyıp kazana boşaltır tekrar giderdik. Köyden okumak için gelen iki amcam da bizde kalırdı. Kışın ısınmak için sobanın etrafına toplanır, aynı odada beşkardeş ve amcalarımla ders çalışırdık.
Küçük bir ahşap evde dokuz kişilik aile kalıyorduk. Babam Keser Hoca namıyla sevilen bir insandı. Yatılı misafiri eksiz olmazdı. Köyden, kentten şehirde işi olan, askerden gelen akşam vakti köye vasıta bulamayan akrabalar, bizde misafir olarak geceyi geçirirlerdi. Babam, yolda kalmış olanlara, muhtaçlara, hastalara yardım etmenin faziletini bilir, kollayıp gözetler. Hep iyilik tavsiye ederdi.
O çocukluk yıllarımızda Annemin çektiği sıkıntıları pek fark etmezdik. Mütemadiyen dokuz, on kişiye yemek hazırlamak, giydirip kuşatmak, ev işleri, temizliği, bulaşığı ve elle yıkanan çamaşırlar… En önemlisi geçim sıkıntısı nedeniyle kıt kanaat yaşantımız, güçlüklerle, sıkıntılar, temininde zorluk çektiğimiz ihtiyaçlar…
Annem belki de her gün köyde horozlar öterken kalkıp hayvanlara bakmak, yemlerini vermek, ahır temizliği yapmak, inekleri sağmak gibi ev işlerinden, bağ bahçe, tarla işlerinden kurtulduğuna sevinmiş; şehirde rahat edeceğini düşünmüş olabilir. Ancak O’nun şehir hayatında dört duvar içinde sıkıntılar, zahmetler, zorluklarla geçmiş bir ömrünün olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. O fedakârlıkla bizleri büyüttü, okuttu, terbiyeli yetiştirdi.
Annem, din görevlisi olan Babama laf gelmesin diye titizlenirdi. Giyimi, kılık kıyafeti, zamanında yemeğinin hazır edilmesi, seherde sobanın yakılması, saban namazı hazırlıkları… Komşularla iyi geçinmek ve örnek bir aile olarak herkesle iyi dostluklar kurmak, geçim ehli olmak... Mahallenin kadınları okutmak Annemin güzel hasletleri arasındaydı. Komşumuz yaşlı, hasta ve kimsesiz Nurten Teyzeye hâl hatır sorar, destek olur, yardım ederdi.
Şimdi o kenar mahalleyi hayal meyal hatırlıyorum… kış günlerinde birbirine bitişik, kerpiç evlerden rast gele dışarıya uzatılmış soba borularından çıkan simsiyah kömür dumanları mahalleyi kaplardı. Çatısı olmayan ahşap evlerin üstünde biriken kar temizleyenler, buz üstünde odun parçalayanlar, kömür taşıyanlar ve yiyecek ve yakacak sıkıntısı çeken yoksul ailelerin yürek sızlatan dramları…
Babam vefat edeli yıllar oldu. Geçen yıllarla beraber eskilerde kaldı her şey… Annem şimdi 90 yaşında halinden şikâyet etmeyen, mübarek bir insan. Bizimle, torunlarıyla huzur içinde ibadet, dua, niyaz ederek yaşıyor. Eski alışkanlığı, çalışkanlığı devam ediyor. Fırsat buldukça evin etrafındaki bahçenin toprağına atar kendini. Bir şeyler eker, diker, sular, bakar... Kur’an okur, ibadetini yapar, bütün Müslümanlara dua eder.” Asra yakın ömrünü insanlara, aile fertlerine ve çocuklarına adamış şefkat kahramanı yaşlı bir annenin hikâyesinde herkesin örnek alacağı numuneler, anekdotlar, ibretler, dersler var… Geleneksel aile kültürü ile sevgi, saygı anlayışıyla beraber yaşadığı sevgili Annesi Ayşe Teyze’yi böyle anlattı, İbrahim Keser.
Sadece “Anneler Günü” kutlamalarıyla geçiştirdiğimiz, şefkat kahramanı annelerin değerini anlamak için mazinin enginliklerinde ömür tüketmiş, çile çekmiş, iz bırakmış annelerin ibret dolu, destansı fedakârlık hikâyeleriyle çocuk kalbinde yeşeren anne şefkatinin, özlem dolu keskin iksirlerini birlikte hatırlamalıyız…