Allah yolunda dini-i Mübin-i İslam uğruna, vatanı, bayrağı, davası, mukaddesatı için canını feda eden her Müslümana şehit denir. Dinimizde şehitlik, ahirette peygamberlikten sonra en yüksek mertebe olduğu, ecri, sevabı, mükâfatları ve derecesi büyük olması nedeniyle asırlardır her müslüman, “Ölürsem şehidim, kalırsam gaziyim” İnancıyla doğuştan asker olarak hayatını feda etmeye hazır yetişir.
Türk Milletinin kahraman evlatları, asırlarca vatan savunmasını, bayrak sevgisini kutsal, onurlu ve şerefli bir görev bilmişler. Sevgili Peygamberimizin: “ Vatan sevgisi imandandır.” Sözünü rehber edinerek, vatana göz diken düşmanlara karşı cansiperane, ibadet aşkıyla kanının son damlasına kadar savaşarak şehitlik mertebesine ulaşmışlardır. Tarih sayfalarında vatan, millet, bayrak uğruna, göğsünü siper etmiş, can vermiş, şehit olmuş kahraman serdarlar şanla, şerefle, minnetle anılmışlardır.
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissetmezsiniz.(1)
Şehitlerin ölmediği, dünya ve ahiret ait müjdeleri, mükâfatları, peygamberlikten sonra en büyük mertebe olduğu inancı, hakikati şehit yakınları için önemli bir teselli kaynağıdır. Şehitlerle ilgili hatıralar, menkıbeler, rüyalar ve yakaza halinde görüşmeler, konuşmalar onların manevi âlemdeki halleri, nail oldukları mükâfatlar ve nimetler konusunda fikir vermektedir.
Şehit Sami Çitçi’nin Babası Anlatıyor: “Oğlum çocukluğundan itibaren haram, helal konusunda çok hassastı. Pazardan salatalık tarttırıp almıştık. O satıcıdan ayrıldıktan sonra Oğlum, beni uyardı. Tartının yanlış olduğunu söyledi. Geri döndük tekrar tarttık, iki tane salatalığın fazla olduğunu gördük ve satıcıya iade ettik. Bana, görüyor musun? Bu iki haram salatalığı yiyecektik, dedi.
Üsteğmen rütbesiyle Şırnak Beytüşşebap ilçesinde çatışmada şehit oldu. Ailede hepimiz çok üzüldük. Daha sonra oğlum Mustafa, Şehidimizi rüyasında görmüş. Rütbeli arkadaşlarıyla birlikteymiş. Yanına varmış. Ağabey! Sen şehit olmuştun. Ölmedin mi? diye seslenmiş. O, hayır! Ben ölmedim! öyle göründüm, demiş. Eve niye gelmiyorsun? Seni çok özledik. Senin hasretinden Annem çok ağlıyor. Babam çok üzülüyor, demesi üzerine Şehit P.Ütğm. Sami Çiftçi: “Biz Uhut’da görevliyiz, gelemem.” diye cevap vermiş.
Bu rüya üzerine Şehidin Babasıyla Annesi, Umreye gitmişler, mukaddes yerleri ziyaretler, dualar etmişler. Şehidin ruhaniyetinin olduğu, şehitler mekânı Uhut’a varmışlar. Allah’ın Aslanı, şehitlerin Efendisi, Peygamberimiz (a.s.v.) in Amcası Hz. Hamza’nın ve öteki şehit sahabelerin kabirlerini ağlayarak ziyaret etmişler. Uhut kokusundan huzur almışlar, hasret gidermişler.
Şehit Ailesi Umre dönüşünde yaptığımız sohbette hissettiği duyguları, yaşadığı heyecanı, tatlı hatıraları zemzem ve hurma ikramıyla birlikte nasiplendik.
Peygamberimiz, (a.s.v.) Uhut Şehitlerinin faziletini beyan ederken: “Vallahi ashabımla birlikte Ben de şehit olup Uhut Dağı’nın dibinde gecelemeyi ne kadar isterdim!” Buyurmuştur. (2)
Başka bir şehit babası Kazım Çakır 91 yaşında. Kendini ibadete vermiş, tevekkül ve teslimiyet sahibi, mübarek bir insan. Hz. Yakup (a.s) evladı Yusuf’a (a.s.) olan sevgisi, şefkati gibi Oğlunun hatıralarını, sevgisini, özlemini kalbinin derinliklerinde makbul dualarına, niyazlarına katmış.
Anlatıyor: “Kulaklarım rahatsızdım. İşitme kaybım olduğu için namaz vakitlerinde zorluk çekiyordum. Allah’a dua ettim: Allah’ım sen bilirsin, kulaklarımı aç. Ezan-ı Muhammedi’yi duymak istiyorum diye yalvardım. Kısa zamanda kulaklarım açıldı. Şimdi Ezanı iyi duyuyorum…..”
Dipnot:
(1) Bakara Suresi. Ayet 154.
(2 )Ahmed. III.