Vahiy kâtibine vahyin nuru vurunca âyeti, Peygamber Aleyhisselâm’dan önce okuması ve “Bana da vahiy geliyor” diyerek dininden çıkması hakkında
Hz.Osman’dan önce bir (vahiy) katibi vardı. Vahyi yazmaya gayret ederdi.
Hz.Peygamber, kendisine vahyedilen ayetleri söylediği zaman o da hemen bir varak üzerine yazardı.
Vahyin nurları kâtibe vurunca, gönlüne bazı hikmetler doğardı. Resulullah da onun içine doğmuş olan hikmeti aynen söyleyince o zavallı fodul, bu kadarcık bir şeyden azdı. Yoldan çıkıp.
“Allah’tan nur alan Hz.Peygamberine söylüyorsa, o söylediği şey, benim gönlümde, o hakikat benim de gönlüme doğmakta” dedi.
Kâtibin zan ve kuruntuların ışığı Resulullah’a aksetti. Allah’ın gazabı kâtibin ruhuna gelip çattı.
Hem kâtiplikten çıktı,hem dinden. Kinlenip; hem Hz.Mustafa’ya ve hem de dine düşman oldu.
Hz.Mustafa “Ey inatçı kâfir! Mademki nur sende ise niçin şimdi kapkara oldun?
Eğer; ilahi bir kaynak, Hakk’ın kaynağı olmuş olsaydın böyle bir kara suyun bendini açmaz, akıtmazdın” dedi.
(Kâtip) şunun, bunun yanında namusum bir paralık olmasın diye ağzını (açıp) birşey söylemedi.
Bu yüzden içten içten yanıp yakılıyordu. Fakat şayılacak şey şurası ki tövbe de edemiyordu.
Ah ediyordu, fakat ah etmesi faydasız. Zira, kılıç gelmiş kelleyi uçurmuştu.
Allah, namusu, ar ve hayayı yüz batman ağırlığında bir demir yapmıştır. Nice kişiler görünmez bağlarla bağlanıp kalmıştır.
Kibir ve kâfirlik, o yolu, o kadar bağlamıştır ki, kibir ve küfür sahibi, açıkça ah edemez bile!
Allah buyurdu ki: “Biz onların boyunlarına çenelerine kadar varan demir çemberler geçirdik, bu suretle başlarını kaldırmaya mecbur edildiler.” (Yâ-sin, 8) Bu zincirler bizzat insanın kendindedir. Hariçten konmuş değildir.
Yine Allah buyurur ki: “Önlerine ve artlarına manialar koyduk, gözlerini perdeleyip örttük” (Yâ-sin 9)
O dikilen manianın çetinliği görünmez. Çünkü o, kişi kaza ve kaderin tesiriyle kurulduğunu bilmez.
Senin (nefsani), sevgilin, (manevi) sevgilinin yüzünü göstermeyen bir maniadır; (nefsani) rehberin, hakiki mürşidini dinlemene mani olmaktadır.
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Hz.Muhammed’in, Hz.Osman’dan önceki vahiy kâtibi olan Abdullah bin Ebi Serh, adındaki zavallı birisinin bir ayetin bir cümlesini Hz.Muhammed’den okuması “Bana da vahiy geliyor” diye zan ve kuruntulara kapılıp azmasına, kibirlenmesine yoldan çıkıp, dininden olmasına sebep olmuştur.
Kâtibin bu kuruntularının ve ruh buhranının gizli ışığı Hz.Muhammed’in ruhuna aksettiği anda Allah’ın gazabı bu kâtibin ruhuna indi ruhu kapkara kesildi; hem kâtiplik vazifesinden hem de dinden, imândan oldu.
Bu vahiy kâtibi şaşkınlık içinde ar ve namusu bir paralık olmasın, adı kötüye çıkmasın diye ağzını açıp kimselere bir şey söyleyemedi.
Artık tövbe edemiyor için için yanıp tutuşuyordu. Çünkü bir insan istediği kadar kendi kendine tövbe etsin Firavun gibi gururda, inatta devam ederse bu tövbenin faydası olmaz. Çünkü gurur, kibir insanın yolunu öyle bağlar ki kâfir gönlünde nura doğru bir ah ve inleyiş bulsa bile bunu dışarıya vuramaz. Allah, Kur’an-ı Kerim’in “Yasin” suresinde böyleleri için: “Biz onların boyunlarına çenelerine kadar varan demir çemberler geçirmişizdir. Bunun için başları (daima) yukarıya kalkık durur” buyurur. Yine ayni surede Allah: “Onların önlerine ve arkalarına set çekmişizdir. Gözlerinide perdelediğimizden artık göremezler” buyurur. Onların göremedikleri ilâhi birlik ve güzelliktir, hak nurudur.
Böyle mevki, ikbâl, servet ve şehvet setlerinin aslında aşılması imkansız birer çelik duvar olduğunu ve bütün bu engellerin bir kader ve kaza icabı olarak kurulduğunu fark edemezler.
Sen nefsinin sevgilisi olan güzele vuruldukça ve vurulu kaldıkça, manevi sevgilinin nurunu göremezsin.
Hz.Mevlâna
Mesnevi - 3228 - 3245. Beyitler