II. BÖLÜM
Peygamberlerin ve Evliyaların Gönüllere Sunduğu İlahi ve Manevi Nağmeler
Gönlü ölü her can evliyaların sesini duyunca kefenlerine sarılmış olarak vücutları kabrinden kalkarlar.
Ve derler ki; “Bu ses diğer seslerden bambaşka, (zira ölüyü) diriltmek ancak Hüda’nın sesine vergidir.
Biz ölmüş tamamiyle çürümüştük, Hakk’ın sesi ve âvazı geldi. Cümleten dirildik ve kalktık.
İster hicapsız, ister hicap ardından glsin (Şura: 51-52) (Cebrail vasıtasıyla)
Meryem’e kendi bağrından ne verdiyse (Nisa: 171) Hakk’ın sedası da insana onu verir (Ahkâf: 13-14)
Ey içlerini, yokluğun çürütüp mahvettiği insanlar! Dostun sesiyle ademden geri dönün (yeniden dirilin)
Bu ses Hakk’ın kulunun boğazından çıkıyorsa da aslında mutlaka Şah’tan (Allah’tan) dır.
Cenab-ı Hak ona (Peygambere) “Ben senin dilin ve gözünüm, hislerin, rızan ve gazabınım.
Yürü ey benimle işiten, benimle gören! Sır sahibi olmak da ne demek? Sen bizzat sırrın kendisisin.
Madem ki sen hayret aleminde “Men kâne lillah” zümresine dahil (Yani Hakk’ta fani edenlerden) oldun ben de “Kân-Allahu lehû” (Yani, senin için) olurum.
Sana bazen sen diye hitap ederim, bazen ben diye… Lâkin ne dersem diyeyim ben her şeyi aydınlatan o parlak güneşim.
Her nereye benden bir hidayet gelse, orada cümle alemin müşkülleri çözülür.
Güneşin bile izale edemediği karanlık, bizim nefes ve kelâmımızdan kuşluk vakti gibi aydınlanır.
Her nereye bir olmadık karanlık çökse öğle vakti güneşi gibi aydınlanır.
KONUNUN AÇIKLAMASI
Nice ölü ruhlar ten kafesi içinde gömülmüş yatıyorlarken Peygamberlerin ve velilerin sesini duyunca ölüm uykusundan uyanır ve Hakk’ın Peygamberleri ve velileri vasıtasıyla bize Hakk’ın sesleri geldi, dirildik, kalktık ve onunla hayat bulduk” derler.
Allah’ın emri, ister örtüsüz, ister örtülü olsun; kudretli emirdir ki, dilerse Cebrail vasıtasıyla Meryem’e ruh gönderir ve onun vücuduna üflenen bu ruhla Meryem’den “İsa” gibi bir nebi doğar.
Allah, Peygamberlere ve velilere şöyle seslenir;
“Ey benim yolumda mecazi varlıklardan geçip hakikatime adım atan dostlarım. Siz benim yakınlarımsınız. Senin dilin, senin bakışın, senin hislerin, senin rızan, senin hışmın benim. Benimle işitir, benimle görürsün” der.
Yunus Emre’nin “Senin ile bakayım, seni göreyim Mevlâ!” haykırışındaki gibi benimle bakan, beni görensin buyurur.
Madem ki sen “Men kâne lillah” hadisinin sırrına erdin ve kendini Allah’ta fani edenlerden oldun o halde ben de senin içinim ve senin için olurum” buyurur. Ve şöyle devam eder; “Ben sana hep ‘sen’ diye seslenirim. Hakikatte sen benden ayrı ve benden başka değilsin. Sana hitap ederken söylediğim bu ‘sen’, sözünü senin irfanın elbette ‘ben’le dolu görünen cihanı aydınlatan, sensiz ve bensiz bir birlik güneşiyim.
Her nerede benden bir “hidayet” gelse orada cümle alemin müşkülleri çözülür ve tüm gaflet, cehalet, küfür, günah karanlığı kaybolur, yok olur gider.
Hz. Mevlânâ
Mesnevi 1958-1970. Beyitler