“Beyaz adam, anası olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alınıp satılacak yağmalanacak bir şey gözüyle bakıyor. Onun bu ihtirası toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış olacaktır.”
Kızılderili Reisi Seattle
Ölçü ve ahenk, sadece ve sadece insan tarafından ihlal edilmektedir. Buna sebep olan olumsuzluk ise insanın doymazlığı, sınır tanımazlığı, kudurganlığıdır.
Kur’an-ı Kerim burada “tuğyan” kökünden sözcükler kullanmaktadır. “Tuğyan”, türevleri ile birlikte 40 civarında yerde geçer.
Tuğyan: “İsyan ve günahta sınır tanımayacak ölçüde ileri gitmektir. (Ragıb)
Ne ilginçtir ki, Kur’an-ı Kerim’de tabiat güçlerinin normal sınırları aşacak şekilde faal hale gelmeleri de “tuğyan” kökünden sözcüklerle ifade edilmektedir.
Örneğin: Kur’an-ı Kerim, “ Nuh Tufanı” sırasında suların köpürüp azmasını tuğyan kökünden bir fiille (tağa) ifade etmiştir. (Hakka:11) Ne ilginçtir ki, suların tuğyanı ile boğulup Nuh devri zalimlerini Kur’an-ı Kerim” Zulme sapıp azan, yani tuğyan eden” bir kavim olarak anmaktadır. (bak:Necm 52)
Demek ki temel kozmik yasa şudur:
İnsanın tuğyanı tabiatın tuğyanı ile cezalandırılır. Unutulmasın ki, hava kirliliğinden, buzulların erimesinden, ozonun delinmesinden, korona virüsün yayılmasından, deli dana hastalığından maymun çiçeği hastalığına kadar tüm küresel felaketler birer tabiat tuğyanıdır.
Tuğyan, dengelerin yıkıcı bir felakete dönüşmek üzere bozulması halidir. Tüm uygarlıklardaki çöküş bu bozulmanın sonucudur.
Bozulma fiziksel olabileceği gibi, ruhsalda olabilir. Küresel felaketin en büyüklerinden biri sayabileceğimiz “uyuşturucu bağımlılığı” ve “AIDS” belası da birer aşırı denge bozulması, yani tuğyanıdır.
Hakka Suresi 5. Ayet’ de, Semud kavmi azgınların “tağıye” ile helak edildiklerini söylüyor.
“Tağıye” de “tuğyan” kökünden türeyen bir isim olup “tuğyan” eden insanları cezalandırmak için Allah’a tarafından devreye sokulan tuğyan edici bir tabiat kuvvetini ifade etmektedir.
“Seller, depremler, aşırı ısınma, kuraklık buzulların erimesi” birer “tağıyedir”
Hakka; 5. Ayette cümle o şekilde düzenlenmiştir ki, “tağıye” hem semud kavmini helak eden kuvveti, hem de bu kavmin helakine sebep olan tavrı aynı anda ifade etmektedir. “Tağıye İnsan”, “tağıye tabiat” kuvveti ile cezalandırılıyor. Bu üslup harikasını dikkate aldığımızda, bu ayetin tercümesini şöyle söyleriz:
“ Semud kavmine gelince, onlar tağıye (tuğyan eden yani azan) bir topluluk oldukları için “tağıye” ile (yani azıp kuduran bir tabiat kuvveti ile ) mahvedildiler.”
Ayrıca ; Şems :11 Tercümeyi parantezlerden arındırarak vermek istersek öyle dememiz gerekir:
“Bunun üzerine, Semud, azgınlık yüzünden, azgın bir tabiat kuvveti ile helak edildi.”
Tuğyan, yani azmak, insanın tabiatında vardır:
“İş öyle sanıldığı gibi değil; İnsan gerçekten azar” (Alak:6) Bu yaradılış gerçeğini veren ayetin ardından insanın tuğyanının temel sebebi gösteriliyor. Bu sebep, “insanın kendisini hiç kimseye muhtaç olmayacak bir konuma gelmiş görmesidir.”
Tuğyan, insanın “egosunun” kendini ilahlaştırması, her şeyin, herkesin üstünde görmesi halinde tecelli ettiğinde doruk noktasıdır.
Kur’an-ı Kerim’e göre, bu doruk noktasının tipik temsilcisi “Firavun tipidir” (Taha:24,43 Naziat)
Firavunlar medeniyeti bir tuğyan medeniyeti idi; batışları bu yüzden olmuştur.
“O sütunlar, saraylar sahibi firavunlar… Onlar ki ülkeler boyunca tuğyan sergilediler ve oralarda bozgunları çoğalttılar. Sonunda Rabbin onların üzerine azap kamçısını yağdırıverdi.” (Fecr: 11-13)
Ne ilginçtir ki, tuğyan babaları olan Firavunların ezdiği İsrailoğulları, sonunda Firavun yolu olan tuğyana sapmaktan kurtulamadılar.
“Şu günlerde Gazze’de İsrailoğulları, kadın, erkek, çoluk, çocuk demeden büyük bir katliam yapmaktadırlar. Masum kadınların, masum çocukların üzerine durmadan bomba yağdırmaktadırlar. Şimdiye kadar katlettikleri masum insan sayısı kırk bini geçmiş durumda, kayıp olanlar hariçtir.”
Onların, Allah’ın gazabına uğramaları da bu sapma sebep oldu. (Taha: 80-87)
Şunun altını bir kez daha çizmeliyiz;
“Kur’an-ı Kerim, temel fıtrat (yaratılış) ilklerinden biri olarak şunu ısrarla belirtir: Bütün uygarlık ve saltanatların çöküşü, AZMAK yüzündendir. Bu daha çok, madde ve ondan kaynaklanan değerlere aldanarak azmaktır. Her çöküşün altında bu yatar.
Nitekim, Naziat Suresi: 37-38. Ayetler tuğyan ile iğreti arzuları, nimet ve rahat tutkusunu ilahlaştırma arasında bağ kurmaktadır.
Tuğyana sapanların cezaları, “Bir tabiat tuğyanı olan ateşle” verilecektir. Cehennem, tabiat kuvvetleri tuğyanın tipik ve çok güçlü bir belirişidir ve tuğyana saparak dengeleri bozan zalimlerin cezalandırılmasında en uygun yol Cehennemle ceza yoludur.
“Şu bir gerçek ki Cehennem bir gözetleme yeridir, tuğyana sapmışlar için bir dönüş- varış yeridir.” (Nebe : 21-22)
Böyle olduğu içindir ki Cehennem ehli, birbirlerini suçlarken sürekli şöyle konuşacaklardır: “Seni tuğyana ben itmedim”
“Tuğyana sapmış bir topluluk idiniz; hadi görün sonunuzu” (Kaf:27; Saffat.23,31; Sad:55-56)
Tuğyan insanın güzele ve iyiye desteklik eden dengesinin belini kıran bir illettir. Bu yüzden, Kur’an-ı Kerim tuğyanı istikametten (doğru yoldan) bir sapma olarak gösteriyor. (Hud:112) Tuğyana sapmanın musallat edeceği denge bozukluğu insanı aldatır. Kuruntu ve hayale esir eder. İnsan bu duruma gelince egosunun (nefsinin) oyuncağı olur ve karanlığı ışık; Sapı şeker zannetmeye başlar. Kur’an-ı Kerim bu noktaya dikkat çekerken, gerçeği örten nankörlerin (kafileri), “Tuğyanları içinde oynayıp, oyalanan gafiller” olarak tanıtılır. (Bakara: 15; En!am: 110; A’raf:186; Yunus: 11; Müminun: 75; Tur:32)
Tuğyan çemberinde gaflet ziliyle oynayanlarda oluşan en öldürücü hastalık, ışığı ve güzeli getiren ve gösteren uyarılardan etkilenmemeleridir. Bunlar uyarıldıkça azgınlıkları artan gözü dönmüş zalimlerdir. Bu bir tağut illetidir. (İsrail başkanı Netenyahu gibi)
Tağut illetine tutulanlarda öğüt ve uyarı, beklenenin tam tersi bir etki yaratır; tağutun zulüm ve dehşeti biraz daha artar. (Maide: 64,68; İsra:60)