Padişahin biri oğlunu, yıldız, reml bilgileriyle başka bilgileri öğrenmesi için hünerli bir topluluğa vermişti. Çocuk, pek aptal olmakla beraber bu bilgileri elde etmiş tam usta olmuştu.
Bir gün padişah, yüzüğünü avcuna aldı oğlunu sınamak için:
-Gel dedi,
-Avcumda ne var?
Çocuk:
-Avucundaki dedi
-Yuvarlak ortası sarı boş
Padişah:
-Doğru buldu dedi.
-peki söyle bakalım bu ne çeşit bir şey olabilir? Dedi padişah
Çocuk:
-kalbur olmalı dedi.
-padişah dedi ki:
-akılları şaşırtacak kadar ince vasıfların bilgi kuvvetiyle bildin de kalburun avuca sığmayacağını nasıl bilemedin?
Şimdiki zamane bilginleri de böyledir işte. Bilgileri de kılı kırk yaralar, kendileriyle ilgili olmayan şeyleri iyiden iyiye öğrenmişler, onları iyice kavramışlardır. Fakat asıl önemli olan, bütün bunlardan fazla kendilerine yakının bulunan, kendi varlıklarıdır ama kendi kendilerini bilmezler. Her şeyi helaldir, haramdır diye hüküm verirler, bu caizdir, o caiz değildir, şu helaldir, şu haramdır diye hükmederler de, kendileri helal midir, yoksa haram mı, caiz midir, değil mi, temiz midir, pis mi onu bilemezler .
Sözün özü:” Ele verirler talkını kendileri yutar salkımı”