I. BÖLÜM
KARI KOCA HİKAYESİ
Karı koca hikâyesi bir masaldan ibaret. Fakat onu nefsinle aklının misali bil.
Bu kadınla erkek nefisle akıldır. İyi ve kötüyü ayırt etmek için bunların ikisi de çok lâzımdır.
Bu ikisi (akıl ve nefis) şu toprak evde (bedende) gece gündüz macera içinde ve savaştadır.
Kadın daima evinin ihtiyaçlarını, şerefini, ekmeğini, izzet ve itibarını ister.
Nefisde kadın gibi, her ihtiyaca çare bulmak için kâh yüzünü toprağa sürer, kâh azamet taslar.
Akıl ise esâsen bu (dünyevi) düşüncelerden habersizdir. Onun içinde Hakk sevgisinden başka birşey yoktur.
Hikâyenin iç yüzü bu tane ve tuzaktır; nefisle akıl arasındaki maceradır; fakat sen dış yüzünün tamamını dinle.
Eğer yalnız manaya ait anlayış kâfi gelseydi âlem halkı, tamamiyle işten güçten kalır, alemin nizamı bozulur giderdi.
Eğer Allah sevgisi (sadece) düşünce ve mânâdan ibaret bir hakikat olsaydı, senin oruç ve namazında olmazdı.
Dostların birbirine verdiği hediyeler, dostluklarıyla kıyaslanınca ancak şekilden ibarettir.
Fakat bu hediylelerden (maksat) gönüllerde saklı bulunan sevgilere şahitlik etmeleridir.
Çünkü, ey aziz dost, zahiri ihsanlar gizli sevgilere şahittir.
Fakat şahidin bazen doğrucu, bazen yalancı olur; bâzen şaraptan bazen ayrandan sarhoş olur.
Ayran içmiş kimse de (şaraptan) sarhoş olanlar gibi kendini sarhoş gösterebilir, gürültüler eder, başına içki vurmuş gibi görünür.
O mürai (iki yüzlü) kimse de halkın nazarında Hak muhabbetiyle mest olduğu zannedilsin diye oruç tutar namaz kılar.
Maddi görünüşler başka bir şeydir, fakat görünmeyen yani gönülde gizli olan hallere âlâmettir.
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Bir ailede karı koca tartışması aslında akılla nefsin çatışmasıdır. Akıl erkekse, nefis kadındır. Bu ikisi her insanın vücudu evinde gece gündüz çekişmede, tartışmadadır. Kişinin iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmesi için akılıda, nefsi de bütün sırları ve hikmetleri ile kavraması lâzımdır. Hakikat öyle değilmidir ki kadın yani nefis durmaksızın evinin ihtiyaçlarını düşünür. Yiyecek, giyecek, huzur, emniyet ister. Erkek ise kadının isteklerini bilmez, kendi varlığında Hak sevgisinden başka birşey olmadığından maddi ihtiyaçları anlamaz.
Fakat eğer sadece manevi lezzetler yeterli olsa idi, dünyayı ibadet ve yakarışlar doldurur, insan işlemez, çalışmaz, dünya mamur hale gelmezdi.
Hattâ, namaz kılmak oruç tutmak gibi maddi ibadetlerde yapılamazdı.
Birbirini sevenlerin, yek diğerine verdiği hediyeler sadece sevgi ve saygıları değildir. Bu sevgi ve alâka insanları birbirine maddi hediyeler de vermeye sevkeder.
En büyük sevgili olan Allah’a, kulun şekle ait maddi hediyeler vermesinden daha tabii ne vardır ki? Camiler yapmak, teshipler yapıp güzel yazılar yazmak, güzel resimler yapmak, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekât vermekde ibâdete şekil çizgileri işlemek de bir gönül hediyesidir.
Şekil, mânâya şahittir. Ancak bu şahidin doğrucusu ve yalancısı olmuştur. Nasıl ki nice kişiler bazen şaraptan bazen ayrandan sarhoş olur. Gösteriş için dindar görünmek suretiyle maddi, mânevi menfaat avcılıkları için yapılan hareketler görünüşte ibâdet, iyilik, bağış şeklinde de olsa aslında yalancı şahitlerden farzsızdır ve yapmacıktır.
Böyle ayran içenler, ekşi yoğurt gibi olan kibir, gurur, benlik ve riya şarabını içtiklerinden kendilerini sarhoş göstermek için gürültüler çıkarırlar. İbadet riyakarlarının halleri de aynıdır.
Hak sevgisi ve ibadetin tek gıdası gönül saflığıdır. Allah’a gönülden bağlanmış olmaktır.
Bunun içindir ki, “Allah’ım sen bize sana giden yolun, sana giden ibadetin hâlisini, kalpından ayırt etme kabiliyetini ver! Sana tam bir gönül bağlılığı ile bağlanmamız için, bizi aşkın gerçek meyi ile sarhoş et! Kendi ilâhi aşk şarabından sun. Bizi kendi aşkının oklarıyla vur! AMİN”
HZ.MEVLÂNÂ
MESNEVİ 2617 – 2630. Beyitler.